23 Aralık 2017 Cumartesi

NATO’DAN ÇIKMAK ÜZERİNE… Prof. Dr. Mustaf E. ERKAL, Aydınlar Ocağı

NATO’DAN ÇIKMAK ÜZERİNE…
Prof. Dr. Mustaf E. ERKAL

Son yıllarda NATO üyeliği oldukça tartışılır hale geldi. Bunda bizden çok sözde dost ve müttefiklerimizin rolü olmuştur. Norveç’teki rezaletin amacı Türkiye’yi NATO’dan çıkmaya tetiklemek olabilir. Önümüzdeki dönemde bu gibi oyunlar artabilir. NATO’cu olmak ve NATO teslimiyetçiliği ile NATO’da saygın bir ortak olarak devam etmeyi birbirine karıştırmayalım. NATO’dan çekilirsek politikalarımızı anlatabileceğimiz çok önemli bir platformu da kaybederiz.
Türkiye’ye Yunanistan ve ABD tarafından kumpaslar kurulması daha da hızlanabilir. Ege’de ve Kıbrıs’ta aleyhimize gelişmeler artabilir.
NATO üyeliği Türkiye’ye açık veya gizli ülkelerin politikalarını engelleyici bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin bazı kararları veto etme hakkı vardır.
NATO üyeliği aslında Türkiye’yi Rusya’ya karşı korumaktan çok diğer ülkelere ve sözde dost ve müttefiklere karşı korumaktadır. Türkiye’nin demokratik standartlardan sapma göstermesi düşman ülkelere koz vermiştir.
Türkiye’nin NATO’da siyasi tesirliliğini artırmanın yolu çok taraflı siyasi ilişkileri geliştirmektir.
Doğu komşularımızla ilişkilerimizi ülke yararına kılabilmenin yolu da NATO üyeliğini kullanabilmektir.
NATO içinde ilişkilerimizi gözden geçirelim. Hukuk devletinden ve kuvvetler ayrılığı prensibinden vazgeçmeyelim. Temel hak ve hürriyetler konusunda hassas olalım. Ülkenin itibarını ve gururunu kırıcı gayretleri tahrik etmeyelim.
Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına karşılıksız dönüşü Kenan Evren ve yönetiminin büyük bir yanlışı değil miydi? Yanlışları biraz da kendimizde arayalım.
Yunanistan’ın olduğu her yerde Türkiye de olmalıdır. Bu bir zorunluluktur. Yarın akıllanır da Ege’de Yunan işgalindeki adacık ve kayalıkları kurtarma gayreti içine girersek NATO’nun 5. Maddesi önümüze büyük bir engel olarak çıkar. Elimiz kolumuz bağlanır.
Kısaca bizden hem kurtulmak ve hem de bizi kuşatmak isteyenlere imkan yaratmayalım. NATO’dan çıkmayı, bir yerlere girmeyi AVM değiştirme gibi görmeyelim. Oyuna gelmeyelim.

15 Aralık 2017 Cuma

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacaklarını ve Tel Aviv’deki ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyacaklarını açıklaması, bazı ülkelerde gündem değişikliğine yol açtı. Bizim ülkemizde ise, gündem kökten değişti.

"KUDÜS BİZİMDİR" İDDİALARI!..
Hüseyin Şengül (*)
Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacaklarını ve Tel Aviv’deki ABD elçiliğini Kudüs’e taşıyacaklarını açıklaması, bazı ülkelerde gündem değişikliğine yol açtı. Bizim ülkemizde ise, gündem kökten değişti.
Bir yanda Reza Zarrap davası devam ederken, bir yanda Man Adası belgeleri iddiaları ortalığı sarmışken, Trump’ın açıklaması, Erdoğan’a can simidi oldu. 
Mısır’da televizyon spikeri maç anlatırken, rakip takımın çektiği müthiş şut, Mısır takımının kale direğine çarpar. Spiker, büyük bir heyecanla “yetişti imdada direk!” diye bağırır.
Mısır takımının imdadına nasıl kale direği yetişmişse, Erdoğan’ın imdadına da Trump’ın Kudüs’ü yetişti.
Yönetme sorunları yaşayan iktidarlar için artık bir klasik tarih normu haline gelmiş taktiğe göre sorunların üzerini örtmenin, muhalefeti etkisiz kılmanın veya toplumda oluşan birikimi boşaltmanın en kestirme yolu, dış meseleler çıkarmaktır. Sorunlar dışarıya izale edildiği ölçüde, çatışmanın konusuna göre ırkçılık, milliyetçilik, dincilik, büyük devlet, büyük millet gibi toplumun kolayca manipüle edileceği alanlar öne çıkarılır.
Kudüs özelindeki Filistin İsrail sorunu, taraflar için bulunmaz bir nimettir. İktidarlar için Kudüs, bu anlamda çatışma ekilen mümbit bir topraktır.
Erdoğan gerilim yaratmakta, gerilimden beslenmekte epeyi uzmanlaştı. Son olarak (ki, bu hiç de son olmayacak) Yunanistan ziyaretinde söyledikleri tarihin, uluslararası hukukun (örneğin Batı Trakya’da müftülük seçiminin Lozan ile hiçbir ilişkisi yokken, konuyu bu anlaşmanın bir cüziymiş gibi sunması) kafasını gözünü yarmış, hiç önemli değil; yeter ki ilişkiler ulusalcı ve İslamcı alanlarda köpürtülsün.
Burada asıl üzerinde durmak istediğim konu, Kudüs özelinde de görüldüğü üzere egemen güçlerin politikaları, kimlikleri kimlikçilik bataklığına sürerek oradan çatışma doğurmaları ve bunun üzerinden beslenmeleridir.
Her Filistin meselesinde ortalığı bir İslam dünyası söylemleri sarar. Filistin üzerinden siyasal İslamcılar için Yahudi düşmanlığı bulunmaz bir fırsat sunar. Artık neyse bu İslam dünyası söylemi, bunun pratikte ne iktisadi ne de siyasal bir karşılığı yok. O İslam ülkeleri ki ya kendi içlerinde ya da kendi aralarında birbirini öldürmekle meşguller.
Madalyonun diğer yüzünde ise İsrail sağcı politikacılarının işgalci ve ırkçı görüşleri, kendi toplumlarında ve Yahudi diasporasında karşılığını bulmakta.
Ne diyor İsrail Başbakanı Netanyahu: “Kudüs 3 bin yıldır bizim kutsal şehrimiz ve başkentimizdir.”
Netanyahu’ya ve böyle düşünenlere sormak gerekir; Kudüs örneğin 3 bin 10 yıl önce kimindi? Tevrat’ta bile yazar; İbrahim (Abraham) Peygamber bu topraklara geldiğinde, burada kent devletçikleri halinde yaşayan Kenanlılar, Filistinliler vardı. Filistinli (Tevrat’ta böyle geçer) dev cüsseli savaşçı Golyat’ı sapan taşıyla öldüren Davud, bir süre sonra Musevilerin/İsraillerin hem kralı hem de peygamberi oldu. Davud M.Ö. 967 yılında Kenanlıların adına Urşelim dedikleri Kudüs şehrini savaşarak aldı.
Ne diyor İslamcı kesimler; Kudüs 1.400 yıldır Müslümanların kutsal şehridir. Halife Ömer zamanında, 636 yılında Bizanslıların elinden alınan Kudüs, Müslümanlardan önce kimlerin şehriydi? 1.000’li yıllardan itibaren bu kez de Haçlılar bir süre şehri yönettiler.
Kenanlılar, İsrailliler, Romalılar, Sasaniler, Doğu Romalılar, Memluklar, Haçlılar, Eyyubiler, Osmanlılar, İngilizler…
Bir sosyal paylaşımda şöyle deniliyor: “Kudüs katil ve kahpe İsrail’in başkenti değildir. İslam’ın başkentidir.” Bu cümle gerek siyasal gerekse ahlaki açıdan sorunlu bir cümledir. Bunun gibi onlarcası var.
Tarihte halkların veya dinlerin coğrafyalarından hareketle o halklara veya dinlere bir ontoloji oluşturmaya kalkmak sübjektif tarihçilik, siyaseten güç dayatmacılığı ve toplumsal ilişkiler açısından da sorunludur. Geriye dönük bir orijinallik/otantiklik aramak ve buradan güncel politikalar üretmek hem boşuna hem de tehlikelidir. Yunus’un dediği gibi, “Mal sahibe mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?”
Şimdi soralım Kudüs falan şehridir, filan şehridir diyerek siyasal İslamcı görüşle arkeolojik kazılar yapan dincilere ve milliyetçilere; İstanbul 500 yıl önce kimin şehriydi? 1453 yılında Kohstantinopolis Osmanlılar tarafından Bizans’ın elinden savaş yoluyla alınmadı mı? Bu tarihten itibaren Yunanistan’daki Megali İdea düşüncesinin altında ne yatıyor?  
Geriye dönük olarak coğrafya üzerinden dine ve etnisiteye varlık oluşturmaya çalışan her kimse, kendisinin de aynı çalışmanın hedefinde olacağını bilmesi gerekir. Sen Kudüs’e başkalarını yok sayarak İslam şehridir dersen, aynı mantıkla Yunanlar da İstanbul’a bizim Konstantinapol’ümüz derler. Netanyahu da aynı mantıkla “Kudüs 3 bin yıldır bizim başkentimizdir” diyor. Bu durum halkların değil, silah sanayinin, komisyoncuların, kamu kaynaklarını talancıların işine gelir!
Sorunlu iktidarların tuzağına düşerek böylesi kabile devletçi anlayışlara kapılmamak gerekir. Bugün kim nerede yaşıyorsa, orası onların vatanıdır.
Tarihte Kudüs’ün coğrafyasına hâkim olan birçok devlet, din, toplum var. Bunların bir kısmı yerli, bir kısmı işgalcidir!  Kenanlılar, İsrailliler, Romalılar, Sasaniler, Doğu Romalılar, Memluklar, Haçlılar, Eyyubiler, Osmanlılar… Bu anlamda Kudüs hem bunların hiçbirine ait değil hem de bunların hepsine ait.
Kudüs tek tanrılı üç din için kutsal bir kenttir. O Yeruşalim ki, İbranicede tanrının esenliği anlamına gelir, Yahudiler için en kutsal kenttir. Bugün Yahudilerin Süleyman Peygamber tarafından mimar Hiram’a yaptırdığı ancak Babiller tarafından 586 yılında yerle bir edilen meşhur “Süleyman Tapınağının” bugüne kalmış küçük bir duvar parçası önünde ağlamaları boşuna değil.
İsa'nın çarmıha gerildiği Golgota tepesinde inşa edilen 1.600 yıllık Kutsal Kabir veya Yeniden Doğuş Kilisesi’nin Hıristiyanlarca anlamı boşuna değil.  
Müslümanlar için Muhammed Peygamberin göğe yükseldiği, Halife Ömer’in inşa ettirdiği Kubbetüs Sahra ve Mescid-i Aksa’nın yer aldığı Kudüs’ün kutsallığı boşuna değil.
İsrailliler Kudüs bizimdir, bizim olacak derse…
Filistinliler, İsrail de kim oluyormuş, Kudüs bizimdir, bizim olacak derse…
Müslümanlar, Yahudiler de kim oluyormuş Kudüs bizim kutsalımızdır, İslam’ın başkentidir derse…
Bu iddiaların bir tek çözüm yolunu dayatır: Kim güçlüyse, Kudüs onundur!
Ancak bu dayatmacı ve şiddet içeren iddiaların dışında da çözüm yolları var. Yeter ki iktidarların ekmeğine yağ sürecek çatışmalı ortamdan uzak durulsun.
Kudüs, Kudüs’te yaşayanların şehridir. Kudüs, her üç tek tanrılı dinin kutsallık atfettikleri şehirdir. Taraflardan biri diğerini yok saymamalı ve üzerinde egemenlik kurmamalı. Bu son derece naif bir görüş, biliyorum.
İsrail’in Filistinliler aleyhindeki yayılmacı ve işgalci tutumuna karşı Müslümanlık slogan ve söylemleriyle değil, insan hakları açısından karşı çıkılmalı diye düşünüyorum.
Kudüs bizimdir demek yerine Kudüs, Kudüs’te yaşayan herkesin şehridir denildiği zaman
Kudüs kutsalımızdır demek yerine Kudüs, Kudüs’ü kutsal gören her inancın ortak kutsalıdır denildiği zaman…
İsraillilerin de Filistinlilerin de haklarının eşit ve ayırımsız savunulduğu zaman…
Yakın gelecekte olmasa da barışa bir yol açılır umudundayım. 
 * * *
Not: Kudüs’te az bir Yahudi nüfus olduğu, orada daha çok Müslüman nüfus olduğu şeklinde yaygın bir algı var. Bu yanlışlığı düzeltmek için aşağıda birkaç dönemin nüfus sayımını veriyorum. 
“Prusya Konsolosluğuna göre, 1845 yılındaki nüfus 16 bin 410 idi. 7 bin 120 Yahudi, 5bin Müslüman, 3 bin 390 Hristiyan, 800 Türk asker ve 100 Avrupalı bu sayıyı oluşturmaktaydı. 
“1922’den 1948 yılına kadar, şehrin nüfusu 52 binden, 165 bine ulaştı. Bu nüfusun üçte ikisi Yahudi ve üçte biri Arap’tır (Müslüman ve Hristiyan).” (www.mynet.com/haber/)
Aralık 2007 yılındaki nüfus sayımının sonuçlarına göre Kudüs’teki nüfus 747 bin 600’dür. Nüfusun yüzde 64'ü Yahudi, yüzde 32'si Müslüman ve yüzde 4’ü Hristiyan’dır. (HŞ/HK)
(*) Hüseyin Şengül
1957 Sivas Akpınar köyü doğumlu. Emekli. Evli ve iki oğlu var. “Sivas Akpınar’ın Yazısız Tarihi”, “Bir Gezi Bin Renk”, “Narın ve Şarabın Harında” (şiir), "Sisyphos'un Kaderi" adlı kitapları var.  Bir dönem 'Bizimkenthaber' adlı site dergisinde yayın yönetmenliği ve Gerçek Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptı. Gazetemistanbul'da yazıyor.

13 Aralık 2017 Çarşamba

ÇAĞIN ÇILGINLIĞI MI? YOKSA!.. "BİTCOİN’İN VE BLOCKCHAİN TEKNOLOJİSİNİN MUCİDİ SATOSHİ NAKAMATO İLE SÖYLEŞİ" Demir KÜÇÜKAYDIN

BİTCOİN’İN VE BLOCKCHAİN TEKNOLOJİSİNİN MUCİDİ SATOSHİ NAKAMATO İLE SÖYLEŞİ
Demir KÜÇÜKAYDIN
Bitcoin’in ekonomi politiği üzerine yazmaya başladığımız bu yazı serisin henüz başındayız.
Bitcoin denen olguyu anlamak için önce Marksist para teorisine girmek gerekecektir. Var olan kavramların bu yeni olguyu açıklayacak ve evrimini öngörecek bir temel sunup sunmadığına bakılacaktır.
Ama bir yandan da bilgi kirliliğine karşı orijinal metinlere de yer vermeye çalışacağız.
Bu bağlamda muhtemelen ilerde adı gerçek bir dahi olarak anılacak, kadın mı erkek mi, yoksa bir grup programcı mı olduğu bilinmeyen Satoshi Nakamato’nun ne gibi düşüncelerle bu parayı oluşturduğuna ilişkin olarak birinci dereceden bir bilgi son derece önemlidir.
Aşağıdaki metin Satoshi Nakamato’nun “başka işlerle uğraşacağım” diyerek yok olmasından önce yaptığı çeşitli yazışmalarından derlenerek oluşturulmuş bir hayali söyleşi. Yani Satoshi Nakamato’den yapılmış orijinal alıntıların bir söyleşi biçiminde derlenmesidir.
Söyleşi Phil Cmampagne’nin “Book of Satoshi” adlı kitabında yayınlanmış.
Biz de bunu Aaron Koenig’in “Bitcoin – Devletsiz Para” başlıklı kitabından çevirdik. Almancamız mükemmel değil. Bu nedene yetersiz bir çeviri olabilir ama daha iyisini yapacak bir hayırsever çıkana kadar bu bir fikir vermeye de yeter.
Benzer şekilde iyi İngilizce bilen birinin Bitcoin fikrinin ilk kez açıkça ifade edildiği “White Papers”ı (“beyaz kâğıtlar”, yani Bitcoin hakkındaki tasarının ilk kez kamuoyuyla paylaşıldığı metin) yapması gayet iyi olurdu.
Aşağıda bu söyleşi yer alıyor.
Demir Küçükaydın // 13 Aralık 2017 Çarşamba
Bitcoin üzerinde çalışmaya ne zaman başladın?
White Papers’ın yayınlanışından (Yani ilk kez tasarının kamuoyuyla paylaşımından) aşağı yukarı iki yıl önce çalışmaya başladım. Tabiri caiz ise, tersine bir yol kat ettim. Önce bütün problemleri çözebildiğime dair kendimi inandırmak için, bütün kodu (programı) yazmalıydım, ancak ondan sonra White Papers’ı yazabilirdim.
Bitcoini niçin icat ettin?
Klasik veya geleneksel (konvansiyonel) paranın işlev görebilmesi için, temel sorun güvendir. Merkez bankasına parayı değersizleştirmeyeceğine güvenilmelidir – ama tarihte Merkez Bankaları daima bu güveni yıkmıştır (kötüye kullanmıştır).
Bankalara, paralarımızı korusun ve elektronik olarak yollasın diye güveniyoruz. Ama onlar bu paraları başkalarına veriyorlar ve böylece kredi balonları oluşturuyorlar, çünkü kredilerin çok küçük bir bölümünün tasarruf olarak karşılığı vardır.
Hırsızlar hesaplarımızı boşaltmasınlar (ki bu hırsızlar da her halde biz oluyoruz) diye onlara güvenip verilerimizi veriyoruz. Bunun için büyük ekstra masraflar alıyorlar. Öyle ki, bunlar küçük ödemeleri olanaksız kılıyor.
Yani öyleyse insan artık kimseye güvenmemeli mi?
Evet. Bir kuşak önce, birçok kişinin aynı anda çalıştığı bilgisayarlar vardı, benzeri bir problem söz konusuydu. Kullanıcı verilerinin bir şifre ile korunduğuna güvenmeliydi ve sistemin yöneticisi bütün bilgileri gizli tutmalıydı. Ne var ki, verilerin kişiselliği, ya başka şeyler daha önemli göründüğü için veya sadece basitçe amirlerinin sözlü emirleriyle yöneticiler tarafından her zaman çiğnendi.
Ama sonra şifreleme teknikleri bulundu, herkes için ulaşılabilir oldu ve böyle bir güvene gerek kalmadı. Veriler, fiziksel olarak, üçüncü şahısların hangi nedenle veya hangi koşullar olursa olsun girişini mümkün kılmayacak şekilde emniyete alınabiliyordu.
Nicin Peer to Peer çözüme karar verdin?
Hükümetler merkezi olarak kontrol edilen ağların kafasını kesmekte ustadırlar, bir zamanlar Napster’de görüldüğü gibi. Fakat Gnutella ve Tor gibi saf P2P ağlarda bu işe yaramıyordu.
Niçin kullanıcıların sayısıyla artacak bir para miktarı yerine sabit bir para miktarına karar verdin. Bu merkezsiz olmayla mı bağlantılı?
Gerçekte para miktarını bir Merkez Bankası gibi kullanıcıların sayısına ayarlayacak kimse yok. Bu değeri belirlemek için kendisine güvenilen bir merkezi aktör olmalıdır.  Bir programın kurallarından gerçek bir değeri belirleyecek bir yol bilmiyorum. Eğer belli bir para miktarını belli bir değere bağlayacak bir yol olsaydı, bunlar programlanabilirdi.
Bitcoin belli bir anlamda değerli metaller gibi çalışıyor. Arzı arttıracak yerde, değeri stabil tutmak için, arz sabit olarak belirlendi ve değer değişiyor. Ne kadar çok kullanıcı varsa, Coin başına değer o kadar artacaktır. Böylece olumlu bir kendini besleyen mekanizma da oluşuyor. Değer kullanıcı miktarıyla arttıkça, bu tekrar, yükselen fiyattan kazanç sağlamak isteyen daha fazla kullanıcıyı çeker
Bu durumda Bitcoin Altın gibi bir değerli madenle (soy metalle) kıyaslanabilir mi?
Evet. Bir düşünce deneyi yapalım. Altın gibi çok nadir bir metali tasavvur et, ama şu özellikleri var: Can sıkıcı bir gri rengi var. İyi bir elektrik iletkeni değil, kolay şekillendirilemez, pratik olarak hiçbir yararlılığı yok veya süs olarak kullanılamaz. Ama bunların yanı sıra çok özel, büyüleyici bir özelliği var: bir haberleşme kanalı üzerinden aktarılabiliyor.
Altının sözümona “fıtratından gelen değeri” (Intrinsischer Wert) niteliğini kastediyor ve bunlar hiç önemli değildir mi diyorsun?
İyi bir paranın geleneksel nitelikleri olarak kabul edilen nadir olmayı ele alalım. Böyle bir çok nesne vardır. Bu durumda “Fıtratından gelen değeri” olmayan bir nesne pekala bir para olarak kullanılabilir.
İnsan bir bitcoini geçersiz bir adrese yolladığında bu para ebediyen kaybolmuş oluyor. 21 Milyon Bitcoin sayısı kesin olarak belirlendiğine göre, bu bitcoinlerin sayısının zamanla azalacağı gibi bir anlama geleceğinden, bir tür “doğal deflasyon” olmuyor mu?
“Doğal deflasyon”… Bu kavramı sevdim. Evet kaybolan veriler ve ödeme hataları nedeniyle doğal bir deflasyon olacak. Bir gün gelecek, yeni coinlerin yaratılması bu doğal deflasyondan daha az bir düzeye düşecek, öyle ki biz mutlak bir deflasyon, yani para miktarının düşmesini de yaşayacağız. Ama kaybolan Coinler diğer Coinleri daha değerli yapacaktır. Bunu bitcoini olan herkese yapılmış bir bağış gibi düşünebiliriz.
Bitcoin madenciliği kaynakların israfı olmuyor mu?
Bu tıpkı Altın ve onun madenciliğinde olduğu gibidir. Altın madenciliğinin marjinal maliyeti daima altın fiyatı civarında bulunur. Evet altın çıkarmak da bir israftır. Ama bir alışveriş aracı olarak altının yararlılığı bunu fazlasıyla karşılar. Bitcoinde de durumun aynı olduğunu düşünüyorum. Bitcoin ile mümkün olan para yollama yararlılığı, bitcoin madenciliğindeki elektrik masraflarından çok daha büyüktür. Eğer bitcoin olmasaydı bu çok daha büyük bir israf olurdu.

14 Kasım 2017 Salı

EGE İHRACATÇI BİRLİKJLERİ/EİB VERİLERİNE GÖRE: "TÜRKİYE’NİN KATAR’A İHRACATI YÜZDE 90 ARTTI"

TÜRKİYE’NİN KATAR’A İHRACATI YÜZDE 90 ARTTI
Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap ülkelerinin Katar’a uyguladığı ambargo sonrasında, Türkiye’nin Katar’a yaptığı ihracat yüzde 90 artış hızı yakalarken, gelişen Türkiye – Katar ekonomik ilişkilerine yeni bir halka daha eklendi.
Katar ile mevcut ticaretimizi geliştirmek ve ihracatımızı arttırmak amacıyla, Katar’ın başkenti Doha’da, 26-29 Ekim 2017 tarihlerinde ilk kez düzenlenen Food&Consumer Industries Exhibition (FCIE) Fuarı’na Ege İhracatçı Birlikleri, Türk gıda ürünlerini tanıtmak ve ihracatçı firmalarımızı temsil etmek amacı ile info stand ile katıldı. Katar’a uygulanan ambargo sonrasında ilk yardım uçakları ve gemileri de ambargonun başlangıcından saatler sonra İzmir’den hareket etmişti.
Katar’a uygulanan ambargo sonrasında en büyük desteği Türkiye’nin gösterdiğini hatırlatan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Sabri Ünlütürk, İzmir’den çok sayıda gemi ve hava kargo uçağı ile gıda yardımının Katar’a ulaştırıldığını, “Katar-Türkiye İş Forumu ve İkili İş Görüşmeleri”nin iki ülkenin ekonomi bakanlarının katılımıyla Ege İhracatçı Birlikleri Organizasyonuyla 3 Ağustos 2017 tarihinde İzmir’de iki ülkeden 300’ün üzerinde iş adamının katılımıyla gerçekleştirildiğini, Doha’da, 26-29 Ekim 2017 tarihlerinde ilk kez düzenlenen Food&Consumer Industries Exhibition (FCIE) Fuarı ile iki ülkenin ticaret hacminin artmasına katkı sağlayacak yeni bir halkanın eklendiğini söyledi.
KATAR, 150 MİLYAR DOLARLIK YATIRIMA GEBE
Katar’ın kişi başı gelirde dünyanın en zengin ülkesi olduğuna dikkati çeken Ünlütürk, “Katar'da düzenlenecek 2022 Dünya Futbol Şampiyonası için 150 milyar dolarlık altyapı ve inşaat gerçekleştirilecek. Dünya genelinde en büyük 250 müteahhitlik firmasının 46 tanesi Türk firması. Bu sektörde Çin’den sonra dünya ikincisiyiz. Türk firmalarının bu konjektürde bu pastadan büyük dilimi alabileceği bir iklim var. Türk müteahhitlik firmalarının Katar’da gerçekleştireceği projelerde Türk ürünleri daha yoğun kullanılacağı için ihracatımız Katar’a artış gösterecektir. Katar’da Türkiye’nin enerji ihtiyacını sürdürülebilir şekilde sağlayabileceği bir partner olabilir” diye konuştu.
KATAR GIDA İHTİYACININ YÜZDE 90’INI İTHAL EDİYOR
Katar'ın gıda üretiminin Katar iç tüketiminin sadece yüzde 10’unu karşılayabildiği bilgisini paylaşan Ünlütürk şöyle devam etti: “2019 yılında gıda tüketimlerinin yüzde 8 artacağı tahmin ediliyor. Gıda tüketiminin büyük çoğunluğu ithalat yoluyla karşılanması ve Katarlı firmaların alım gücünün yüksek olması Türk gıda ihracatçıları açısından büyük avantaj. Food& Consumer Industries Exhibition (FCIE) Fuarı’nın Türk gıda ihracatçılarına yeni fırsatlar açmasını bekliyoruz.” Food& Consumer Industries Exhibition (FCIE) Fuarı’na 8 ülkeden 91 firma katılım gösterirken Katar Ticaret Odası Başkan Yardımcısı  Mohamed  bin  Ahmed bin Towar al-Kuwari, Türkiye Büyükelçisi Fikret Özer ve Doha Ticaret Müşaviri Burak Güreşir fuarda Türkiye standının ziyaretçileri arasında yer aldı. Fuara, Türkiye’den Ege İhracatçı Birlikleri dışında Dardanel ve Exeloo Food firmaları katıldı.
TÜRKİYE’NİN KATAR’A İHRACATI YÜZDE 29 ARTTI
Türkiye, 2017 yılının Ocak – Eylül döneminde Katar’a 382 milyon 183 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Katar’a ihracatımız 2016 yılının aynı döneminde ise 296 milyon 912 bin dolar olmuştu. Katar’a olan ihracatımız yüzde 29 artış gösterdi. Arap ülkelerinin Katar’a uyguladığı ambargo sonrasında 4 aylık dönemde Türkiye’nin Katar’a yaptığı ihracat ise; yüzde 90 artış rakamına ulaştı. 2016 yılı Haziran – Eylül döneminde Katar’a yaptığımız ihracat 114 milyon dolar seviyesinde iken, 2017 yılının aynı zaman aralığında 216 milyon dolara çıktı.
Türkiye’nin Katar’a 2017 yılının Ocak – Eylül döneminde yaptığı gıda ürünleri ihracatı ise; 2016 yılına göre yüzde 98’lik artışla 57.5 milyon dolardan 114 milyon dolara fırladı. Su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü, Türkiye’nin Katar’a yaptığı gıda ihracatında 38 milyon dolarlık pay ile en fazla ihracat yapan sektör oldu.

7 Kasım 2017 Salı

İşte yeni AKM-Atatürk Kültür Merkezi-İstanbul "DÜNYANIN EN İYİLERİ ARASINDA YER ALACAK “YENİ AKM” (İSTANBUL, ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ) BÖYLE OLACAK"

DÜNYANIN EN İYİLERİ ARASINDA YER ALACAK “YENİ AKM” (İSTANBUL, ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ) BÖYLE OLACAK
 Yıkılarak opera binasına dönüştürülecek olan İstanbul'daki Atatürk Kültür Merkezi'nin (AKM) projesini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla tanıtıldı. Kapılarını 2008'de kapatan AKM proje tanıtım programı, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımı ile gerçekleştiriliyor.
 Haliç Kongre Merkezi'nde Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş'un ev sahipliğinde düzenlenen tanıtım toplantısına, milletvekilleri, belediye başkanlarının yanı sıra, aralarında sanatçılar Orhan Gencebay, Ajda Pekkan ile modacı Cemil İpekçi'nin de yer aldığı kişiler katılıyor. Toplantıda "Yeni Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Projesi"nin tanıtıldığı bir video yayınlandı.
Erdoğan konuşmasında AKM’nin adının aynı tutulacağını vurguladı. Erdoğan’ın konuşmasında defalarca yaptığı “Atatürk Kültür Merkezi” vurgusu dikkat çekti.
MİMAR MURAT TABANLIOĞLU: DÜNYANIN EN BÜYÜK OPERALARI ARASINA GİRECEK
Atatürk Kültür Merkezi’nin yeni projesinin, binanın mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu Murat Tabanlıoğlu çizdi. Murat Tabanlıoğlu, "2019 yılında bu bina bu şekle girecek. İlk opera binası olarak yapılırken daha sonra kültür binası olması istenmişti. İçinde konser tiyatro sahneleri vardı. Yeni yapılan bina, içindeki opera binası 2 bin 500 kişilik olacak, dünyanın en büyük operaları arasına girecek. Aynı zamanda 800 kişilik konser salonu, tiyatro salonu, oda tiyatrosu, kütüphaneler, kafeler ve restoranlar olacak. Bizim 365 gün kullanabileceğimiz bir bina olacak. Bir önemli şey daha var. Operalar genellikle zengin ailelerin gittiği bir yerdi. Ama artık operalar hepimizin gittiği, baleler hepimizin gittiği yer olmalı. Tüm cepheyi aynı zamanda içeride temsiller yapılırken burada çeşitli balelerin, operaların dışarda gösterilmesi için büyük bir dev ekran haline getireceğiz. Bunun dünyada uygulamaları var ama bu en güzeli olacak. Bu kültür sokağımız AKM (ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ)'nin içinden 365 gün insanların gezebileceği, kitap okuyabileceği, tiyatrolara gidebileceği bir bölge. Burası bence cıvıl cıvıl İstanbul'un yeni merkezi olacak. Binanın en üst noktasında bence İstanbul'un en güzel lokantası olmalı” dedi.
KURTULMUŞ: 2019 DA AÇILACAK
Toplantıda konuşan Kültür ve Turizm Bakanı  Kurtulmuş, "AKM’nin yeni binasının Türkiye için bir övünç projesi olacağını biliyoruz” dedi.
Kurtulmuş şunları söyledi: “AKM ile ilgili geçmiş dönemde bazı eleştiriler yapıldı. Ben hiç kimsenin AKM konusunda ideolojik şartlı ve yanlı yaklaşmamasını tavsiye ederim. İçerisinde son derece güzel etkinlikleri takip edeceğimiz, Türkiye’nin medarı iftiharı bir proje olacak. Az evvel de ifade edildiği gibi bu yapının birkaç tane temel özelliği var. bunlardan birisi, şehirle ve önündeki Taksim Meydanı ile uyumlu bütünleşmiş olan halidir. Hem meydanın değerini artıracak hem de meydanın varlığı AKM’ye önemli özellik kazandıracak. Burası sadece bir operası binası değil, bir kültür merkezi. Tabiri caizse bir kültür vahası olacaktır. Yine bu binanın en temel özelliklerinden birisi hem estetik olması hem de fonksiyonel olmasıdır. Estetik değeri çok yüksek olacak ama aynı zamanda çeşitli salonlarıyla farklı sanatsal etkinlikleri eş zamanlı olarak yapabilecek çok fonksiyonel binaya sahip olacağız. Mimarisinden kullanılan en detaylı malzemelere kadar, hepsinin yerli ve milli olmasıdır. Bina bu özelliğiyle yerli ve milli olacaktır. Yıllardır yurtdışına gittiğimizde dünyanın bir çok yerinde kültür merkezlerini görüyoruz. Farklı yerlerdeki bu binalardan hiç de aşağı kalmayacak, onların da üstüne geçecek bir sanat merkezine kavuşacağız. Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul’un değerini o değerle uyumlu bir şekilde var olacak. Yine Atatürk Kültür Merkezi’miz bir takım elitlerin geldiği bir seçkinler mekanı olmayacaktır. AKM, toplumun bütün kesimlerinin içinde yer alacağı, az evvel de ifade edildiği gibi dışardaki devasa görüntüyü ortaya koyan cephesiyle, meydandaki herkesin seyredebileceği bir büyük kültür merkezi olacak. Bu kültür merkezi Türkiye’nin gerçekten önemli projelerinden biri olacak. İnşallah 2019 yılı içerisinde bu kültür merkezini açacağız. İlk sanatsal etkinliğini orada gerçekleştireceğiz."
AKM'NİN TARİHÇESİ
AKM'nin, 1946'da tiyatro binası olarak projelendirilerek inşaatına başlandı. Mimar August Perret tarafından Taksim Meydanı'nda, 1946'da tiyatro binası olarak projelendirilerek inşaatına başlanan merkez, 1969'da İstanbul Kültür Sarayı adıyla hizmete açıldı.
1970'te bir oyun sırasında çıkan yangın sonucu kullanılamaz hale gelen bina, onarımların ardından 1977'de yeniden sanatseverlerle buluştu. Koruma kurulu kararıyla binanın bulunduğu alan 1993'te "kentsel sit alanı", bina da 1999'da "korunması gerekli kültür varlığı" olarak tescil edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığının talebiyle Sakarya Üniversitesi'nin 2007 tarihinde hazırladığı binanın betonarme taşıyıcı sisteminin dayanımı hakkındaki raporda, binanın takviye edilmesi gerektiği belirtildi.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından imzalanan protokol çerçevesinde 2009'da tamirat ve tadilat işi ihalesi yapıldı. Yapılacak işler, kurul tarafından da onaylanmasına rağmen İstanbul 9. İdare Mahkemesi, aynı yıl içinde, dava konusu Koruma Kurulu Kararı'nın ve eki avan projenin iptaline karar verdi.
Bunun üzerine, merkezin mevcut hali ile korunması, sadece güçlendirme, tamirat ve tadilat yapılmasına ilişkin projeler hazırlandı. Bakanlıkça 2012'de, "İstanbul Atatürk Kültür Merkezi Güçlendirme, Tadilat ve Tamirat İşleri" işinin ihalesi gerçekleştirildi. Binada söküm işleri tamamlandıktan sonra, İTÜ İnşaat Fakültesince yapılan inceleme sonucu tahribatın beklenenin üzerinde olduğu raporu sonrasında, 23 Mayıs 2013 tarih ve 101321 sayılı Bakanlık Makamı oluru ile binanın tadilat işleminin durdurulmasına karar verildi.
İşte yeni AKM-Atatürk Kültür Merkezi-İstanbul

14 Ekim 2017 Cumartesi

ATATÜRK CUMHURİYETİ (1923 – 1938) DÖNEMİ DEVLET FAALİYETLERİ

OSMANLI'NIN TÜM BORÇLARINI ÖDEYEN VE HARABEYE DÖNMÜŞ ÜLKEYİ AYAĞA KALDIRARAK TEK KURUŞ DIŞ BORÇ ALMADAN HAYATİ TÜM YATIRIMLARI YAPAN, TÜRK PARASINI EN DEĞERLİ PARA HALİNE GETİREN CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU ATATÜRK VE ARKADAŞLARINI KARALAMAYA ÇALIŞANLARIN BİLGİLENMESİ İÇİN "TAM LİSTE":

1923
•Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu kuruldu.

1924
•Gölcük'te ilk tersane ünitesi kuruldu.
•Devlet Demiryolları kuruldu.
•İstanbul - Ankara arasında ilk yolcu uçağı seferi yapıldı.
• Türkiye İş Bankası kuruldu. (İş Bankası özel bir bankadır, devlet bankası değildir.)
• ilk planlı şehir olarak tanzim edildi.
• Türkiye Tütüncüler Bankası kuruldu.
• İlk milli sigorta Anadolu Sigorta faaliyete geçti.
• Bursa'da Karacabey Harası kuruldu.
• İstanbul'da Liman İşleri inhisarı kuruldu.
• 1920'de Atatürk tarafından kurulan Anadolu Ajansı, Anonim Şirkete dönüştürüldü.
• Gazi Orman Çiftliği kurulmaya başlandı.

1925
• Eskişehir Cer Atölyelerinde demiryolu malzemesi üretecek birimler hizmete girdi.
• Adana Mensucat Fabrikası üretime başladı.
• Türkiye'nin ilk betonarme köprüsü Menderes Nehri üzerine yapıldı.
• İlk Cumhuriyet altını basıldı.
• Tayyare Cemiyeti'nin katkılarıyla Ankara'da Türk yapımı ilk planör uçuruldu.
• Şeker Fabrikaları kurulmasına ilişkin kanun kabul edildi.

1926
• Demir Çelik Sanayii'nin kurulmasına ilişkin kanun yayımlandı.
• Türk Telsiz Telefon Şirketi kuruldu.
• Eskişehir Uçak Bakım İşletmesi açıldı.
• Yabancı gemilere tanınan ayrıcalıkları kaldıran Kabotaj Kanunu yürürlüğe girdi.
• İlk şeker fabrikası Alpullu Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.,
• Ankara otomatik telefonu işletmeye açıldı.
• İstanbul'da inşaat demiri üreten ilk haddehane açıldı.
• Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri kuruldu.
• Kayseri Uçak ve Motor Fabrikası açıldı. (1950'li yıllarda Adnan Menderes hükümetince kapatılana kadar bu fabrikada toplam 112 savaş uçağı üretildi.)
• Bakırköy Çimento Fabrikası kuruldu.
• Uşak Şeker Fabrikası işletmeye açıldı.

1927
• Teşviki Sanayi Kanunu kabul edildi.
• Bünyan Dokuma Fabrikası hizmete girdi.
• Ankara - Kayseri demiryolu açıldı.
• Samsun - Havza - Amasya demiryolları açıldı.
• Bursa Dokumacılık Fabrikası açıldı.
• İlk basketbol ligi düzenlendi.

1928
• Anadolu Demiryolu Şirketi yabancılardan satın alındı.
• Haydarpaşa-Eskişehir-Konya ve Yenice-Mersin Demiryolları yabancılardan satın alındı.
• Ankara Çimento Fabrikası açıldı.
• Ankara Numune Hastanesi açıldı.
• Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü kuruldu.
• İstanbul Bomonti'de Türk Mensucat Fabrikası hizmete girdi.
• Amasya - Zile demiryolu açıldı.
• Malatya Elektrik Santralı açıldı.
• Kütahya - Tavşanlı demiryolu açıldı.
• İstanbul'da Üsküdar, Bağlarbaşı ve Kısıklı'da tramvay hatları açıldı.

1929
• Gaziantep'te Mensucat Fabrikası işletmeye açıldı.
• Mersin- Adana demiryolu yabancılardan satın alındı.
• Ayancık Kereste Fabrikası açıldı.
• Trabzon Vizera Hidroelektrik Santralı hizmete girdi.
• İstanbul'da Fatih-Edirnekapı tramvay hattı hizmete girdi.
• Anadolu-Bağdat, Mersin- Tarsus Demiryolları yabancılardan satın alındı.
• Haydarpaşa Limanı yabancılardan satın
• Kütahya- Emirler, Fevzipaşa-Gölbaşı demiryolları açıldı.alındı.
• Paşabahçe Rakı ve İspirto Fabrikası hizmete girdi.

1930
• Ankara - Sivas Demiryolu Hattı ulaşıma açıldı.
• Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası açıldı.
• Kayseri - Şarkışla demiryolu açıldı.
• İstanbul Galata Köprüsü'nden 70 yıldan beri alınan köprü geçiş ücreti kaldırıldı.

1931
• Bursa- Mudanya demiryolu yabancılardan satın alındı.
• Gölbaşı - Malatya demiryolu açıldı.
• Tekel Genel Müdürlüğü kuruldu.
• Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu.

1932
• Devlet Sanayi Ofisi (DSO) kuruldu.
• Samsun- Sivas demiryolu açıldı.
• Diyarbakır Tekel Rakı Fabrikası işletmeye açıldı.
• Sanayi Teşvik Kanunu ile toplam 1473 işletme teşvikten yararlandırıldı.
• İzmir Rıhtım İşletmesi yabancılardan satın alındı.
• Türkiye Sanayi Kredi Bankası kuruldu.
• Kütahya - Balıkesir demiryolu açıldı.
• Ulukışla - Niğde demiryolu açıldı.

1933
• Eskişehir Şeker Fabrikası açıldı.
• Sümerbank resmen faaliyete geçti.
• İstanbul - Ankara arasında düzenli uçak seferleri başladı.
• Adana-Fevzipaşa demiryolu açıldı.
• Ulukışla - Kayseri demiryolu açıldı.
• Yerel Yönetimlere finansal yardım için İller Bankası kuruldu.
• Zonguldak Yatırım Bankası ve Kayseri Milli İktisat Bankası kuruldu.
• Havayolları Devlet İşletmesi kuruldu.
• Samsun- Çarşamba demiryolu hattı yabancılardan satın alındı.
• Halk Bankası kuruldu.
• Ankara'da Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı.

1934
• Bandırma- Menemen- Manisa demiryolu yabancılardan satın alındı.
• İzmir -Kasaba demiryolu yabancılardan alınarak devletleştirildi.
• Keçiborlu Kükürt Fabrikası üretime başladı.
• Turhal Şeker Fabrikası açıldı.
• Isparta Gülyağı Fabrikası üretime başladı.
• Kayseri Uçak ve Motor Fabrikasında yapılan ilk uçağın deneme uçuşu yapıldı.
• Basmane (İzmir) - Afyon demiryolu yabancılardan satın alındı.
• Sümerbank Bakırköy Bez Fabrikasının açılışı yapıldı.
• İlk Süttozu Fabrikası Bursa'da açıldı.
• Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası işletmeye açıldı.
• Demiryolu Elazığ'a ulaştı.

1935
• Aydın Demiryolları yabancılardan satın alındı.
• Amortisman Sandığı kuruldu.
• MTA Enstitüsü kuruldu.
• ETİBANK kuruldu.
• Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. kuruldu.
• Türkkuşu kuruldu.
• İstanbul Rıhtım Şirketi yabancılardan satın alındı.
• Ankara'da troleybüs hattı işletmeye açıldı.
• Fevzipaşa - Ergani - Diyarbakır demiryolları açıldı.
• Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası üretime başladı.
• Zonguldak Türk Antrasit Fabrikası işletmeye açıldı.
• Afyon - Isparta demiryolu açıldı.
• Sümerbank Kayseri Dokuma Fabrikası'nın açılışı yapıldı.
• Ankara Mamak'ta Gaz Maskesi Fabrikası açıldı.

1936
• Kabotajın Deniz Yolları İdaresi'ne geçmesi sağlandı.
• Ankara Çubuk Barajı açıldı.
• Edirne-Sirkeci Şark Demiryolları yabancılardan satın alındı.
• Haydarpaşa Numune Hastanesi hizmete girdi.
• Sümerbank Malatya İplik ve Bez Fabrikası kuruldu.
• İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası hizmete girdi.
• Elazığ Şark Kromları İşletmesi kuruldu.
• İzmir Havagazı Şirketi yabancılardan satın alındı.
• İstanbul Telefon Şirketi yabancılardan satın alındı.
• SEKA'nın İzmit'teki fabrikasında ilk kağıt üretildi.

1937
• Sümerbank Konya Ereğlisi Dokuma Fabrikası üretime başladı.
• Kozlu Kömür İşletmeleri yabancılardan satın alındı.
• Çatalağzı - Zonguldak demiryolu açıldı.
• Ankara'da ilk Bira Fabrikası kuruldu.
• Toprakkale - İskenderun demiryolu yabancılardan satın alındı.
• Ankara'da Motorlu Tayyarecilik Okulu açıldı.
• Urfa'da Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği açıldı.
• Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası açıldı.
• Denizbank kuruldu.
• İstanbul ve Trakya Demiryolları yabancılardan satın alındı.
• Diyarbakır - Cizre Demiryolu açıldı.
• Yozgat Termo-Elektrik Santralı hizmete verildi

1938
• Gemlik Suni İpek Fabrikası açıldı.
• İzmir Telefon Şirketi yabancılardan satın alındı.
• Ankara Radyoevi hizmete girdi.
• Divriği Demir Madenleri üretime başladı.
• Bursa Merinos Fabrikası faaliyete geçti.,
• Murgul Bakır İşletmeleri satın alındı.
• Devlet Havayolları Genel Müdürlüğü kuruldu.
• Eskişehir İspirto Fabrikası açıldı.
• İstanbul Elektrik Şirketi yabancılardan satın alındı.
• Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) kuruldu.
• Sivas - Erzincan demiryolu açıldı.
• Giresun'da Fiskobirlik kuruldu.

CELÂL BAYAR’IN BAŞBAKANLIĞI VE İSMET İNÖNÜ’NÜN CUMHURBAŞKANLIĞI (KARŞI DEVRİMCİ HALK PARTİSİ) ZAMANINDA HAYATA GEÇİRİLEN “ATATÜRK DÖNEMİ” PROJELERİ

1939
• Ergani Bakır İşletmesi hizmete girdi.
• Karabük Demir Çelik Kok Fabrikası üretime başladı.
• İstanbul'da yabancıların işlettiği Tramvay Şirketi tesislerini hükümete devretti.
• İstanbul'daki Tünel İşletmesi tüm tesislerini hükümete devretti.
• Bursa ve Mersin elektrik tesisleri devletleştirildi.
• Adana Elektrik Şirketi devletleştirildi.
• Sivas Demiryolu Makinaları Fabrikası kuruldu.
• Aydın'da 4000 köylüye toprak dağıtıldı.
• İstanbul'da İETT kuruldu.
• Karabük Demir Çelik Fabrikası Yüksek Fırınları hizmete girdi.
• Ankara Havagazı Şirketi devletleştirildi.
• Karabük Demir Çelik Boru Fabrikaları hizmete girdi.
• İlk Türk denizaltısı Haliç'te denize indirildi.
• Sivas - Erzurum demiryolu açıldı. (Cumhuriyetin ilk 15 yılında yapılan demiryolu 3.000 km.ye ulaştı.)
• Tekirdağ Şarap Fabrikası hizmete açıldı.

1940
• Kozabirlik kuruldu.
• Türk Petrol Şirketi kuruldu.
• Ereğli Kömür İşletmesi kuruldu.
• Haliç'te yapılan ikinci Türk denizaltısı donanmaya katıldı.
• Garp Linyitleri İşletmesi kuruldu.

1941
• Gebere Barajı açıldı.
• Petrol Ofisi kuruldu.
• Türk Hava Kurumu Ankara'da uçak fabrikası kurdu.
• THY Yurtiçi uçuş merkezlerini 11'e çıkardı.
• Elazığ'da Cüzzam Hastanesi açıldı.

1942
• Ankara Etimesgut'ta üretilen ilk Türk uçağı deneme uçuşları yaptı.
• Dalaman ve Hatay Devlet Üretme Çiftlikleri kuruldu.
• Bursa, Denizli, Mersin, Çorum ve Urfa'da Kız Sanat Enstitüleri açıldı.
• İlk büyük Türk ilaç fabrikası Eczacıbaşı İlaç Fabrikası Levent'te açıldı.

1943
• Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsası Kanunu kabul edildi.
• Zonguldak - Kozlu demiryolu açıldı.
• İstanbul'da Atatürk Bulvarı açıldı.
• Ankara'da Gençlik Parkı açıldı.
• Diyarbakır - Batman Demiryolu açıldı.
• Seyhan Regülatörü açıldı.
• Sivas Çimento Fabrikası açıldı.
• Ankara Fen Fakültesi açıldı.

1944
• Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) kuruldu.
• İzmit Klor Alkali Fabrikası hizmete girdi.
• İzmit Selüloz Fabrikaları işletmeye alındı.
• Türk Hava Kurumu'nun Ankara'daki uçak fabrikasında 140 eğitim uçağı, ambulans uçakları ve çok sayıda planör üretildi. (Ankara, Kayseri ve Eskişehir'deki Uçak ve Uçak Motoru Fabrikalarının tamamı 1950'li yıllarda Adnan Menderes hükümeti tarafından kapatılmıştır.)
• İzmit'te Gazete ve Sigara Kağıdı Fabrikası açıldı.
• Yeşilköy'de yerli sermaye ile üretilen ilk Türk özel yolcu uçağının denemesi yapıldı.
• Mersin Limanı hizmete açıldı.
• Gaziantep Havaalanı açıldı.
• Fevzipaşa - Malatya, Diyarbakır - Kurtalan demiryolu hizmete girdi.
• Sakarya'da Ziraat Alet ve Makinaları Fabrikası üretime başladı
• İzmir'de Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu açıldı.

1945
• Şirketi Hayriye devlet tarafından satın alındı.
• İskenderun Limanı hizmete girdi.
• Türkiye ilk defa yerli ampul üretimine başladı.
• Çiftçiyi ve Köylüyü Topraklandırma Kanunu kabul edildi.
• Ormanlar koruma amacıyla devletin mülkiyetine geçti.
• İstanbul -Londra, İstanbul - Paris uçak seferleri başladı.

1946
• İşçi Sigortaları Kurumu yürürlüğe girdi.
• İstanbul - Ankara arasında yataklı tren seferleri başladı.
• Elazığ Tekel Şarap Fabrikası açıldı.

1947
• Heybeliada Senatoryumu hizmete girdi.
• Açıkhava Tiyatrosu açıldı.
• Palu - Genç demiryolu açıldı.
• Rize Çay Fabrikası hizmete girdi.
• Eskişehir Demiryolu Takım Fabrikası hizmete girdi.

1948
• Köprüağzı - Maraş demiryolu açıldı. (Açılan son demiryolu hattı oldu, 1950 DP-Adnan Menderes hükümetinden itibaren demiryolu yapımları durduruldu.)
• Çatalağzı Termik Santralı hizmete girdi.
• Ankara Etimesgut'ta kurulan Uçak Motor Fabrikası hizmete girdi.

1949
• Porsuk Barajı açıldı.
• Emekli Sandığı kuruldu.
• İstanbul'da Kartal- Yalova araba vapuru hattı açıldı.
• Sümerbank Ateş Tuğla Fabrikası Filyos'ta açıldı.
• Muş'ta Alparslan Devlet Üretme Çiftliği kuruldu.
• Murgul Bakır İşletmeleri üretime başladı.

Devlet kuruluyor, Osmanlı'dan kalan borçlar ödeniyor, borç ödenirken dış borç alınmıyor, dünya büyük ekonomik krizini yaşıyor, II. Dünya Savaşı patlak veriyor ve 1938'de dünyanın en büyük, en zengin ve en güçlü beş devleti arasında yer alıyorsunuz. Peki ya ATA-TÜRK sonrası (1940-1950 arası) ve bu gün?!..  

4 Ekim 2017 Çarşamba

-ATO BAŞKANI GÜRSEL BARAN: “TÜRKİYE’Yİ BÖLGESEL BİR MERKEZ HALİNE GETİRMEK AMACIYLA BU TOPLANTIYI DÜZENLEDİK”

SÜS BİTKİLERİ SEKTÖRÜ ATO’DA BULUŞTU 
-ANKARA TİCARET ODASI, SÜS BİTKİLERİ VE KESME ÇİÇEK SEKTÖRÜNÜN TÜRKİYE’DEKİ TÜM AKTÖRLERİNİ BİR ARAYA GETİRDİ.
-EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ’NİN DE KATILDIĞI TOPLANTIDA, ANTALYA SÜS BİTKİLERİ ÜRETİM VE LOJİSTİK MERKEZİ PROJESİ’NİN NİYET MEKTUBU İMZALANDI.
-BAKAN ZEYBEKCİ: “TERZİ USULÜ, HER TÜRLÜ DESTEK VE TEŞVİKİ SİZLERLE KONUŞMAYA HAZIRIZ”
-ATO BAŞKANI BARAN: “TÜRKİYE’Yİ BÖLGESEL BİR MERKEZ HALİNE GETİRMEK AMACIYLA BU TOPLANTIYI DÜZENLEDİK”

Türkiye ekonomisini ilgilendiren konularda toplantılar yapmayı sürdüren Ankara Ticaret Odası, önemli bir istihdam ve gelir kaynağı olan süs bitkileri ve kesme çiçek sektörünün tüm aktörlerini bir araya getirdi. Ankara Ticaret Odası’nın ev sahipliğinde düzenlenen “Süs Bitkileri ve Kesme Çiçek Sektöründe Üretim, Tüketim ve İhracat Toplantısı”na Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci katıldı. Bakan Zeybekci, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, dört mevsimin yaşandığı ve seracılığın çok hızlı geliştiği Türkiye’de her türlü bitkinin yetiştiğini söyledi.
-ZEYBEKCİ: “HER TÜRLÜ DESTEK VE TEŞVİKİ KONUŞMAYA HAZIRIZ”-
Hükümetin elindeki en önemli enstrümanlardan birinin yatırım teşvik sistemi olduğunu belirten Zeybekci,“Türkiye olarak sizlerin yapacağı faaliyetleri önemsiyoruz. Terzi usulü her türlü destek ve teşviki sizlerle konuşmaya hazırız” dedi. Türkiye’nin, kalkınan ve büyüyen bir coğrafyanın ortasında yer aldığını hatırlatan Zeybekci, “Bütün ticaret yollarının ortasındayız. Bütün medeniyetlerin, dinlerin ve bütün fırsatların ortasındayız. Büyümemiz tesadüf değil, ihracat ve istihdamdaki sonuçlar tesadüf değil” diye konuştu. Zeybekci, İstanbul’da dünyanın en büyük havaalanlarından birini inşa ettiklerini, havaalanının hemen yanına lojistik serbest bölgesi kurulacağını da sözlerine ekledi.
-BARAN: “TİCARETİ İLGİLENDİREN HER KONU ATO’DA KONUŞULSUN”-
ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran da konuşmasında, toplantıyı, Türkiye’de kesme çiçek ve süs bitkileri sektöründe üretim, tüketim ve ihracat alanlarında sektörün gelişimini sağlamak ve Türkiye’yi bölgesel bir merkez haline getirmek amacıyla düzenlediklerini söyledi. “ATO Yönetimi olarak, çalışma prensibimizi ‘Ticaret, Ankara Ticaret Odası’nda konuşulur’ sözüyle sloganlaştırdık” diyen Baran, özelde Ankara’nın genelde ise Türkiye’nin ticaretini, tüccarını, istihdamını, kalkınmasını ilgilendiren her konunun ATO’da konuşulmasını hedeflediklerini bildirdi.
“MİLYARLARCA DOLARLIK İHRACAT POTANSİYELİMİZ VAR”
Süs bitkileri sektörünün hızlı gelişen, istihdam düzeyi ve ihracat potansiyeli yüksek bir sektör olduğunu anlatanBaran, dünyada 100’den fazla ülkede yaklaşık 1,6 milyon hektar alanda süs bitkileri üretimi yapıldığını söyledi. Milyar dolarlık bir sektör haline gelen kesme çiçek sektöründeki büyümeye de dikkati çeken Baran, “Kesme çiçek üretimindeki artışa rağmen maalesef dünya ticaretinden büyük bir pay alamıyoruz. Oysaki milyarlarca dolarlık ihracat yapabilecek potansiyelimiz var” dedi. Türkiye’nin, uygun iklimsel ve coğrafi koşulları, pazar ülkelere yakınlığı gibi nedenlerle süs bitkileri yetiştiriciliğinde önemli avantajlara sahip olduğunu vurgulayan Baran, şöyle konuştu: “Arzu ettiğimiz rakamlara ulaşabilmek için süs bitkilerinin ihracatına özel bir önem vermemiz, sektörün girdi maliyetlerini düşürmemiz, ileri teknoloji, yıl boyu kontrollü üretim ve topraksız tarım gibi modern üretim tekniklerinin kullanımını teşvik etmemiz, birim alandaki verimlilik, üretimde kalite ve depolama tekniklerini geliştirmemiz, dış pazarlara yönelik bir pazarlama stratejisi belirlememiz lazım. Türkiye’nin ekonomik anlamda sıkıştırılmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu çabaları bertaraf etmek, ekonomimizi güçlendirmek için hepimizin elini taşın altına koyması lazım.”
 -DEV PROJEDE İMZALAR ATILDI-
Ekonomi Bakanı Zeybekçi ve ATO Başkanı Baran’ın konuşmalarının ardından Antalya Süs Bitkileri Üretim ve Lojistik Merkezi Projesi’nin niyet mektubu imzalandı. Niyet mektubuna, Royal Flora Holland CEO’su Lucos Vos, Orta Anadolu Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Osman Bağdatlıoğlu ve Çiçekçiler Birliği Dış Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Göbüş imza koydu. 
-VOS: “4 SAATLİK UÇUŞLA 1,5 MİLYAR İNSANA ULAŞABİLECEK BAŞKA ÜLKE YOK”-
Royal Flora Holland CEO’su Lucos Vos imza töreninin ardından yaptığı konuşmada, Türkiye’nin üretim bakımından büyük bir potansiyele sahip olduğunu vurgulayarak, “Türkiye, Hollandalı şirketler için büyük bir pazar. Genç nüfusu ve canlı bir ekonomisi var” dedi. Türkiye’nin coğrafi konumunun önemine de işaret eden Vos, “Bu bölgede 4 saatlik uçuşla 1,5 milyar insana ulaşılabilecek başka bir ülke yok. Üretim, tüketim ve ihracatta gelişme kaydedersek Türkiye 2023 hedeflerinin ötesine dahi geçebilir”değerlendirmesini yaptı. Vos, yaptığı çalışmalardan dolayı ATO Başkanı Baran’ı tebrik etti.
Süs Bitkileri Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Dündar ise süs bitkileri sektörünün son 15 yılda 10 kat büyüdüğünü, bu büyümenin belediyeler ve kamu kurumlarının yaptığı alımlar sayesinde gerçekleştiğini söyledi.  Dündar, “Bundan sonrasında tüketimin özel sektöre ve ihracata dönük pazarlara yönelmesi gerekiyor” dedi. En temel ihtiyaçlarının “sektörde organizasyon sağlamak” olduğunu kaydeden Dündar, Hollanda’da süs bitkileri sektörünün bir vücudun organları gibi kusursuz ve uyumlu bir şekilde çalıştığını anlattı. Süs bitkileri sektörünün 4 milyar liralık üretim hacmiyle yaklaşık 100 bin kişiye istihdam sağladığını ve hızla büyüdüğünü kaydeden Dündar, “Bizleri böyle bir organizasyonda buluşturduğu için Ankara Ticaret Odası’na teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Orta Anadolu Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Osman Bağdatlıoğlu da sektörün 80 milyon dolar ihracat seviyesine geldiğini belirterek, “Bizimle birlikte başlayan ülkeler milyar dolarlara geldiler” dedi. Bağdatlıoğlu, dünyada sektörün en büyük aktörü olan Royal Flora Holland ile birlikte 110 dekarlık alanda üretim yaparak üç yıl içinde Avrupa, Orta Asya ve dünyaya açılmayı hedeflediklerini bildirdi. Uluslararası bir anlaşma yapmanın kendilerine güç verdiğini söyleyen Bağdatlıoğlu, “Büyük hedefler koyduk. Engelleri aşacağız. Dünyada söz sahibi bir ülke olacağız” diye konuştu. 

7 Eylül 2017 Perşembe

GÜMRÜKSÜZ İHANET SARMALI "ÇOK YAMAN BİR ÇELİŞKİ" MUHTEMELEN "KORUMA ALTINDA" FETOCU BİR EĞİLİM VE ALENEN İSTİSMARCI YIĞILIM

SABANCI ÜNİVERSİTESİNDEKİ “VATANA İHANET POTANSİYELİ” GAFLET İÇİNDEKİ YÖK VE ÜNİVERSİTELERDE CİRİT ATAN TRUVA ATLARI
Posted on September 7, 2017 by Nacikaptan
Önce 2013 senesinden kısaltılmış bir yazı;
Saygı ÖZTÜRK, 27 Nisan 2013
Bu ülkede bu kadar hain nasıl yetişti?..
Siyasetin duayeni eski bakan ve diplomat Kamran İnan’dan şok tespit
Ba­kan­lar Ku­ru­lu'na gü­ven­lik bi­rim­le­ri bri­fing ve­ri­yor­du. Ben, dev­let aley­hi­ne fa­ali­yet gös­te­ren­le­rin sa­yı­sı­nı sor­dum. Ba­kan­lar Ku­ru­lu'na ve­ri­len bri­fing­de 205 bin ra­ka­mı te­laf­fuz edil­di. Ben de bu­nu bir ki­ta­bım­da açık­la­dım ve res­mi bil­gi­le­re gö­re 205 bin ha­ini­mizol­du­ğu­nu be­lirt­tim. Bir­kaç yıl son­ra kar­şı­laş­tı­ğım dö­ne­min Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı, ‘O za­man ve­ri­len ra­kam­lar şim­di­ki­le­rin ya­nın­da çok mü­te­va­zı ka­lı­yo­r' de­miş­ti. Şim­di da­ha da art­tı. Bu­nu ne­re­den çı­kar­dı­ğı­mı so­ru­yor­sa­nız ben ül­ke­miz­de olup bi­ten­le­re yal­nız göz­le­rim­le bak­maz, in­ce­le­rim. İn­sa­nı­mız yan­lış yol­da ve ne ya­zık ki be­nim va­ta­nım ha­in ye­tiş­ti­ri­yor.
İla­cı­nı bu­la­ma­dık
Ha­in­lik, iha­net üre­ten bir top­lum ol­duk. Bu­nun ila­cı­nı da bu­la­ma­dık. Tür­ki­ye'de dev­let ada­mı yok­lu­ğu var. Bir za­man­lar ül­ke­miz ‘Dev­let ada­mı ha­zi­ne­si'y­ken, şim­di ‘Dev­let ada­mı fu­ka­ra­sı' ha­li­ne gel­di. Dev­let yö­ne­ti­min­de ön­cüy­ken, şim­di dev­let yö­ne­ti­mi­nin unu­tul­du­ğu ül­ke­yiz. Tür­ki­ye'de eği­ti­mi if­las ha­lin­de. Dün­ya­da en az ki­tap ya­zan ve oku­yan bir ül­ke­yiz. Ör­ne­ğin Fran­sa'da ki­şi ba­şı­na yıl­da 30 ki­tap dü­şü­yor, biz­de 30 yap­rak bi­le düş­mez. Oku­ma­dan, araş­tır­ma­yan bir ül­ke ol­duk. Ba­tı ül­ke­le­rin­de li­der­ler, dev­le­ti yö­ne­ten­ler ki­tap ya­zar. Biz­de bun­la­rın hiç­bi­ri yok. Yaz­sa­nız da kim okur?
Top­ra­ğı­mız­dan mı?
Bu ka­dar önem­li bir yer­de bu­lu­nan ül­ke­mi­zi kü­çült­mek is­te­yen­ler var. Bu­nun için de bü­yük ça­ba­lar gös­te­ri­li­yor. Ül­ke­mi­ze sa­da­kat­le hiz­met eden ve bu­nun için ça­ba gös­te­ren­le­rin ba­şı­na çok iş­ler ge­ti­ri­li­yor. Ne ya­zık ki, Tür­ki­ye'de ha­in­ler mak­bul­dür. Bu ka­dar ha­ini­nin na­sıl ye­tiş­ti­ği, top­ra­ğı­mız­dan mı, su­yu­muz­dan mı ol­du­ğu da araş­tı­rı­lıp in­ce­len­me­li. Bu va­ta­nın, ha­in ye­tiş­tir­me­de na­sıl bu ka­dar ve­rim­li ol­du­ğu or­ta­ya çı­ka­rıl­ma­lı ve bu­na gö­re ön­lem­ler alın­ma­lı.
***
Konuyla bağlantılı yazılar
http://nacikaptan.com/?p=621 ; SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR?
PROFESÖR KOÇAK’A ATATÜRK VE ÇANAKKALE DERSİ!
http://nacikaptan.com/?p=17492 ; PERDE ARKASI *** SABANCI ÜNİVERSİTESİNDEKİ TRUVA ATLARI *** SABANCI ÜNİVERSİTESİNDE TARİH BİLİMİNİN SEFALETİ *** ATATÜRK KARŞITI BİR PROFESÖRE ”TARİH DERSİ” ve ERMENİ TEZLERİNİ SAVUNAN PROFESÖR***Hiç bir ülkede Türkiye’de olduğu kadar HAİN yetişmez  * ERMENİ SORUNUNDA SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR * Akademik çalışma adı altında Ermeni sorununu dinamitleyen Üniversite…
SABANCI ÜNİVERSİTESİ ve AKADEMİK TETİKÇİ
Yılmaz Dikbaş
TETİKÇİ PROFESÖR
Dünyanın en iyi 1.000 üniversitesi sıralamasında adı geçmeyen Sabancı Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Cemil Koçak’ı size tanıtmak istiyorum.Cemil Koçak’la ilgili bilinen somut bilgileri sıralıyorum:
• 1956 yılında İzmir’de doğdu.
• Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın ve Yayın
Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Daha sonra aynı okulda yüksek lisans ve
doktora yaptı.
• Avrupa Birliği yanlısı. Yani, AB mandacısı.
• Tarih Vakfı’nın kurucu üyesi.Tarih Vakfı, Rockefeller’den parasal destek aldı.Rockefeller, ‘Küresel Çete’ CFR’nin kurucusu ve onursal başkanı.
• Tarih Vakfı, AB’den yüz binlerce Avro hibe aldı.
• Tarih Vakfı, CIA ajanı Siyonist Soros’tan da para aldı.
Cemil Koçak, gazetelerde ve çeşitli TV kanallarında yaptığı Söyleşilerde,Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında şu görüşlerini ortaya sürdü:
• Atatürk’ün Topal Osman’dan kaçmak için kadın kılığına girerek Çankaya Köşkü’nü terk ettiği görüşü, doğrudur.
• ‘Mevzubahis olan vatansa, gerisi teferruattır’ sözü, Atatürk’e ait değildir.
• Kemalizm tutarlı bir ideoloji değildir.
• Kemalistler Nutuk’u sansürledi.
• Atatürk, zaman ve zemine göre konuşurdu.
• Resmi tarihte bilginin kendisinde problemi var. Bilgi temiz değil, kirletilmiş.
• Atatürk, ‘ordu politikaya karışmasın’ diye bir şey hiç söylemedi. Bu tamamen uydurmadır. Atatürk bunu söyleyemez, çünkü bunu diyebilmesi için kendisinin de üniformasını çıkarması gerekiyor. O dönemde ise üniformayı kimse çıkaramazdı.
• Atatürk askerdi ama bir komutanlık görevi yoktu. Yani bir karargâha sahip değildi. İsmet Paşa da öyle. Ama Kâzım Karabekir’in, Ali Fuat Cebesoy’un komuta yetkileri vardı.
• İzmir Suikastı davası muğlâktır. Atatürk’e suikast yapılacağı kesindir ama bu olayın tetikçilerinin arkasında kimler var, ispat edilememiştir.
• Atatürk orduya güvenmiyordu. Ordunun ne kadar hızlı taraf değiştirebileceğini biliyordu.
Cemil Koçak, bir gazetecinin sorduğu soruları şöyle cevapladı:[1][1]
Soru- İttihatçı gelenek tam olarak nedir?
Cevap- ‘Bu ülkeyi ancak biz kurtarabiliriz, koruyabiliriz ve yönetebiliriz. Bizim dışımızda hiç kimse bunu beceremez. Bize karşı çıkan herkes vatan hainidir’ paradigmasıdır bu. Orduda bu denklem bugün de hâlâ devam ediyor.
Soru- Milli Mücadele’yi yapacak olan İttihatçı grupta kimler vardı?
Cevap- Bunlara, ‘İttihatçıların yedek kadrosu’ diyelim… İttihatçıların A grubu, Enver, Talat, Cemal Paşalar yurt dışına çıkmışlardı. Onların İstanbul’da kalan Kara Kemal, Kara Vasıf gibi uzantıları, bunlardan aldıkları talimatla işgale karşı silahlı direnişi düzenleyeceklerdi. Bu ekip, Anadolu hareketinin gerçek liderleri olarak kendilerini görüyorlardı ama… Milli Mücadele’yi Anadolu’da fiilen örgütleyecek olanlar Kâzım Karabekir, Refet Bele Rauf Orbay, Mustafa Kemal ve İnönü gibi isimlerden oluşan İttihatçıların B takımıydı. Bunlar, A takımıyla göbek bağlarını kemeye çalışıyordu.
Soru- Ama son dönemde Türkiye’de Kuvayi Milliye adıyla hareketler ve dernekler kuruldu, yayınlar çıkarıldı. Hem Atatürkçü hem de Kuvayi Milliyeci olunabilir mi?
Cevap- Son yıllarda Kuvayi Milliye adını tekrar dolaşıma soktuklarını görünce ben çok şaşırdım. Çünkü 1921’de Çerkez Ethem’in kuvvetlerinin dağıtılmasıyla birlikte Kuvayi Milliye de yasaklandı. Eğer 1921’den sonra birisi çıkıp ‘Ben Kuvayı Milliyeciyim’ diye ortalıkta dolaşsaydı, başı fena halde belaya girerdi. Bu tamamen Milli Mücadele’ye aykırı bir cereyan haline gelmişti. Kuvayi Milliye ruhu denilen de zaten merkezi denetim dışında bir çete savaşıdır. Bu, hakiki bir ordu değildir.
Soru- Cumhuriyet döneminde ordunun durumu halka anlatıldı mı diye sormuştum…
Cevap- Bize iktidar kavgası, Ankara’da Meclis’te, siyasi arenada yaşanmış gibi anlatılıyor ama asıl iktidar kavgası ordu içinde oluyor. Milli Mücadele’yi yapan komutanlar arasında, Milli Mücadele bittikten sonra büyük bir iktidar mücadelesi başlıyor. Ordu bir daha bölünüyor.
Soru- Ordu nasıl bölünüyor?
Cevap- Ordu, 1922–24 arasında Mustafa Kemal Paşa’dan yana olanlar ve olmayanlar arasında bir kez bölünüyor. Milli Mücadele’nin ağırlıklı kadrosundan Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi isimler, Mustafa Kemal’in ülkede iktidarın tamamına hâkim olacağı endişesiyle karşı ekibe geçiyorlar. Bu isimlerin hepsi aynı zamanda orduda da komutan oldukları için, bu iktidar kavgası, orduyu da siyasi ve ideolojik olarak ikiye bölüyor. Mustafa Kemal’in yanında Fevzi Çakmak, İsmet Paşa ve birkaç isim yer alıyor.
Soru- Birbirlerinden nerede ayrılıyorlar bu isimler?
Cevap- Bunların hepsi de İttihatçı. Hepsi de Halk Fırkası içinde. Hepsi de muvazzaf asker ama… Bunlar, modernizasyon projesi uygulama yönteminde anlaşamıyorlar. Mustafa Kemal Paşa grubu, ‘Meşrutiyet’te gördük. Bu işler anayasayla, parlamenter sistemle olmaz. Biz bunu otokrat bir yöntemle yapacağız, İttihatçıların kurmuş olduğu eski sistemi devam ettireceğiz biz’ diyorlar.
Soru- Yani askerî diktayı devam ettirecekler, öyle mi?
Cevap- Evet. Buna karşılık Kâzım Karabekir ve diğer grup ise, ‘Biz bu sistemi tecrübe ettik. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını da bu yüzden yaşadık. Bu yöntemden tamamen vazgeçelim. Gerçek bir temsili sistem, parlamenter rejim kuralım. Siz modernizasyonu zorla yapacaksınız. Böyle bir modernizasyon kalıcı olmuyor… Bu yüzden modernleşmeyi zamana yaymak ve bu konuda halkı ikna etmek, halkın onayını almak lazım. Halkın üsütüne fazla gitmemek ve tepki toplamamak lazım.
Soru- Bunlar tam olarak neye karşılar? Mustafa Kemal’in diktatör olmasına mı karşılar?
Cevap- Buna karşılar. Ordu bu bakımdan bölünüyor. ‘Yoksa biz de sizin söylediklerinizin yapılmasını istiyoruz ve bunları biz de yapacağız. Biz de kadınlarımızı çarşaftan kurtaracağız. Zaten bizim her birimizin eşleri çarşaftan kurtulmuş vaziyetteler. Bizim, sizin yapmayı istediklerinizle bir problemimiz yok. Ama biz bütün bunları yaparken bu ülkede parlamenter sistem olsun’ diyorlar.
Soru- Atatürk kendisine siyasi rakip olarak en fazla kimden çekiniyordu?
Cevap- Rauf Orbay’dan çekiniyordu. O da herhalde Atatürk kadar yetenekliydi. Balkan Harbi’nde zırhlısıyla epey kahramanlık yaptı, ‘donanma kahramanı’ olarak tanındı. Sonra emekli oldu ve kendisini İttihatçı politikaya verdi.Atatürk’ün yanındaki ekip, Milli Mücadeleye geç katılan, katılmakta tereddüt eden ekipti.Atatürk’ün karşısındaki grup ise Milli Mücadele’ye en önce katılan ekipti. Nitekim Karabekir, Halide Edip, Refet Bele, Rauf Orbay gibi isimler, Atatürk’ü, ‘Mücadeleye bizimle başladın ve sadece iktidar meselesi yüzünden şimdi bizi ekarte ediyorsun. Çok sonra mücadeleye katılmış olan kişilerle birlikte bizi iktidar için feda ediyorsun, onlarla iş yapıyorsun’ diye suçluyorlar.
CFR’den, AB’den ve Siyonist Soros’tan hibe alan vakfın kurucu üyesi Prof. Dr. Cemil Koçak’ın; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında bugüne kadar bilmediklerimizi nasıl anlattığını gördünüz!
Şimdi ben de size, Cemil Koçak’ın bilinmeyen geçmişini anlatacağım.
Yoksul bir ailenin çocuğu olan Cemil Koçak, ilkokuldan başlayıp Ankara’da Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nu bitirene kadar hep parasal sıkıntı çekti ve belki biraz da bu yüzden sağlıklı bir sosyal hayat yaşayamadı, çok istemesine rağmen kızlarla arkadaşlık kuramadı, kadınlara yanaşamadı.Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne yaptığı sık ziyaretler sonucunda, 1978 yılında, Woodrow Wilson Center’in verdiği bursla ABD’ye gitti ve Boston Üniversitesi’nde doktora yapmaya başladı.
Cemil Koçak, özlemini çektiği hayatı Boston’da yaşamaya başlar. Üniversitede kendisine yakın ilgi gösteren uzun sarı saçlı, yeşil gözlü bir kızla arkadaşlık kurar. Adı, Betsy Steiner olan bu güzel kız ona hayatında ilk kez cinselliği yaşatır.Betsy’nin babası David Steiner, AIPAC (Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi)’nin başkanıdır. Cemil Koçak, AIPAC’ın ne olduğunu Betsy’ye sorduğunda, Amerika-İsrail ilişkilerini geliştirmeye çalışan bir sivil toplum örgütüdür, cevabını alır. Betsy, AIPAC’ın kuruluş sırasında aldığı özgün adının ‘Kamu İşleri Amerikan Siyonist Komitesi’ olduğunu söylemez, saklar.Cemil Koçak, AIPAC’ın ABD Kongresi’nde çok sayıda yandaşı bulunan çok güçlü bir Siyonist lobi olduğunu çok sonraları öğrenir.
Cemil Koçak, doktorasını bitirdikten hemen sonra Türkiye’ye dönmeyi düşünmez. Bir süre ABD’de kalıp deneyim kazanmak ister. Bu görüşünü David Steiner’e açar, kendisine bir iş bulunmasında yardımcı olmasını ister.David Steiner bunu zevkle yapacağını söyler ve onu, Uncle Frank’a gönderir.Uncle Frank, Ulusal Güvenlik Örgütü (NSA)’nın en tepesindeki yetkilidir. Ve bu kurum, ABD’nin en geniş casusluk örgütüdür.NSA’da yapılan ve saatlerce süren sözlü sınavı Cemil Koçak kazanır. Sevinçle David Steiner’e teşekküre gider.David Steiner, Cemil Koçak’ın NSA’daki sınavından başarıyla çıkmasından çok hoşnuttur ancak kafasında Cemil Koçak için başka bir plan vardır.
David Steiner, eğer NSA’da çalışırsa Cemil Koçak’ın ABD’nin resmi bir kuruluşunda maaşlı bir eleman olacağını hatırlatır ve bu durumun ileride Cemil Koçak’a Türkiye’de sorunlar çıkarabileceğini vurgular.David Steiner, NSA yerine, özel bir danışmanlık şirketi olan MAIN’de çalışmasını önerir ve Cemil Koçak’ın bu kuruluşun başkanı Jake Dauber’le görüşmesini sağlar. Cemil Koçak görüşmeye gitmeden önce, David Steiner şunları söyler: ‘MAİN, özel bir danışmanlık şirketi olmanın çok ötesinde önemli bir kuruluştur, bu fırsatı iyi değerlendir!’
Jake Dauber, hemen konuya girer ve Cemil Koçak’a şunları anlatır.
ABD, küresel imparatorluğunu kurmak için başlıca üç tür araç kullanmaktadır:
• Tetikçiler
• Çakallar
• ABD Ordusu
Tetikçiler
Bu tetikçileri, mafya örgütlerinin eli silahlı ayak takımı ile karıştırmayınız.Bizim tetikçilerimiz, en üst düzeyde eğitim almış akademisyenler, mühendisler, ekonomistler, finans analistleri ve hukukçulardan oluşur. Bizim bu tetikçilerimiz, görevlendirildikleri ülkelerde uydurma istihbarat raporları hazırlarlar, yalana dayalı kitaplar yazarlar. ABD yandaşı sivil toplum örgütleri kurup yönetirler. Uydurma kamuoyu araştırmaları yaparak halkı yönlendirirler. IMF ve Dünya Bankası kredileri olmadan yürütülmesi imkânsız büyük yatırım projeleri yapıp uygulanması için hükümetlere dayatırlar…
İşte bizim danışmanlık şirketimiz MAIN, bu alanda çalışmaktadır. Eğer sen de bizimle çalışmayı kabul edersen, bizim bir “Akademik Hit Man” imiz olacaksın.Senden, akademik bir tetikçimiz olarak beklentilerimiz şunlar olacaktır.Türk tarihini, özellikle de Türk Kurtuluş Savaşı tarihini tersyüz edeceksin! Yayınlayacağın kitaplarla, yapacağın söyleşilerle Mustafa Kemal’i sıradanlaştıracaksın! Gerçi biz 60 yıldır Türk çocuklarının kendi tarihlerini okullarda öğrenmesini engelledik ama son yıllarda Türk halkına gerçek tarihlerini anlatan bazı yazarlar türedi… İşte sen, bunların yazdıklarını etkisizleştirecek kitaplar yazacak, konuşmalar yapacaksın! Mustafa Kemal’i ve Türk Ordusunu halkın gözünden düşürecek, sözde bilimsel makaleler, kitaplar yazacaksın. Kısacası, Türklerin gerçek geçmişlerini belleklerinden itina ile temizleyeceksin!
Beklediğimiz hizmetleri verebilmen için, seni Sabancı Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak sokacağız. Orası bizim ‘karargâhımız’dır… Orada hem iyi para alacak hem de destekleneceksin. Bir akademik tetikçi olarak orada çok sayıda yandaş bulacaksın… Bize bağlı televizyon kanalları ve gazeteler seni sık sık konuşma yapmaya çağıracaklar, sen bu fırsatları çok iyi değerlendireceksin. Rahat ol, biz Türkiye’de üniversitelerin tümüne ve medyanın da neredeyse tamamına çok sayıda tetikçilerimizi yerleştirdiğimiz için senin anlattıklarına karşı çıkacak akademisyen ya da yazar pek olmayacaktır…
Çakallar
Eğer bir ülkede görevlendirilen tetikçiler başarılı olamazlarsa, ‘Çakallar’ devreye girer. İki tür ‘Çakal’ vardır:
Öncü Çakallar :CIA, FBI, MI6, MOSSAD… Bunlar Öncü Çakallardır.
Öncü Çakallar; tehdit ederek, şantaj yaparak, rüşvet vererek, türlü yerlere bombalar yerleştirerek, asılsız ihbar mektupları üreterek, telefonları dinleyerek, sahte resmi belgeler düzenleyerek ve asılsız ihbar mektupları göndererek görev yaparlar.
Bugün T.C. Devleti’nin tüm bakanlıklarında, tüm kamu kuruluşlarında, Türk Ordusunun içinde, üniversitelerin tamamında, medyanın tamamına yakınında, işçi sendikalarında ve sivil toplum örgütlerinin tümünde bizim Öncü Çakallarımız görev yapmaktadır…
Parçalayıcı Çakallar : IMF, Dünya Bankası, CFR, Trilateral, Bilderberg ve Siyonist Lobiler. İşte bunlar da Parçalayıcı Çakallardır.
Çoğunlukla işi, Öncü Çakallar çözer, Parçalayıcı Çakallara pek sık iş düşmez. Bugüne kadar dünyada, Öncü Çakallarımızdan CIA, 160 ülkede hükümet devirdi…
ABD Ordusu
Çakallar da başarısız olursa ki buna çok az rastlanır, işte o zaman paralı askerlerden oluşan ordu harekete geçer ve işi bitirir…Jake Dauber, şirketine yeni katılan ‘Akademik Tetikçi’ Cemil Koçak’a son uyarılarda bulunur:
Sakın unutma: Bu görevinden eşin dâhil hiç kimseye söz etmeyeceksin!
Sakın unutma: Bizim örgütümüze giren bir daha çıkamaz!
Haydi, şimdi sana Türkiye’de başarılar diliyorum.
Prof. Dr. Cemil Koçak ile ilgili yukarıda anlattıklarımı hayretler içinde okuduğunuzu biliyorum.Yazdıklarımın gerçekten doğru olup olmadığını soracağınızı da biliyorum!
Cevabım şudur.
Cemil Koçak; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında anlattıklarını belgeleriyle kanıtlasın, ben de onun hakkında yazdıklarımı belgeleriyle kanıtlayayım! Hodri meydan!
Yılmaz Dikbaş // “İĞFAL”, Asya Şafak Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul, ocak 2011

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci: "BİZİM MUHATABIMIZ AB"

Gümrük ve Ticaret Bakanı
Bülent Tüfenkci
SON DAKİKA HABER:
BAKAN TÜFENKCİ’DEN MERKEL’E: "BİZİM MUHATABIMIZ AB"
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Almanya Başbakanı Merkel'in Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesine ilişkin açıklamalarını değerlendirdi. Bakan Tüfenkci ise, 'Bizim esasında Gümrük Birliği güncellemesinde muhatabımız AB' dedi.
(21 Ağustos 2017 –AA)
Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ile Gümrük Birliği Anlaşması'nı güncellemeyi düşünmediklerini söylemişti. Açıklamalar için ''Gerçekten iyi niyetli ve doğru da bulmuyoruz." diyen Tüfenkci, ticari ilişkilerin siyasi şantaj aracı olarak kullanılmaması gerektiğini belirtti.
Tüfenkci, bu konuda mümkün olduğu kadar serinkanlı bir davranış sergilediklerini dile getirerek, şöyle konuştu:
"Bizim esasında Gümrük Birliği güncellemesinde muhatabımız AB. AB'nin kendi değerleri var. Biz, AB ile ticaretin mümkün olduğunca geliştirilmesinden yanayız. Baktığımız zaman esasında Gümrük Birliği, iki tarafın da ‘kazan kazan’ mantığı içinde kurguladıkları... Türkiye’nin de yıllar önce girdiği nokta var ve yıllarca bu Gümrük Birliği içinde Türkiye faaliyetlerine devam etmekte."
'DÜNYANIN SONU DEĞİL'
Karşılıklı ilişkilerin devam ettiğini ancak birliğin zaman içinde Türkiye aleyhine asimetrik bir durum arz ettiğini dile getiren Tüfenkci, şunları kaydetti:
"Türkiye aleyhine bir durum oluşturmaya başladı. Tabii gerek Avrupa Birliği’nde faaliyet gösteren iş adamları gerek Türkiye’deki iş adamlarımız yeniden Gümrük Birliği’nin güncellenmesi noktasında iki tarafın da istediği bir durum vardı ve bunun müzakereleri de başladı. Biliyorsunuz AB komisyonlarından da geçti, belli bir aşamaya geldi. Gümrük Birliği'nin güncellenmesini isteyen sadece Türkiye değil, AB de. Dolayısıyla iki tarafın çıkarına olan bir durum. Gümrük Birliği güncellemesi olmasa Türkiye’de ne olacak? Şu anda neyse aynı şekilde devam edecek yoluna. Dünyanın sonu da değil. Dolayısıyla biz bu noktada Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin iki tarafın yararına olduğu için bunu istiyoruz."

16 Ağustos 2017 Çarşamba

Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR: "OLASI DEPREM FELAKETLERİNE KARŞI GEREKEN ÖNLEMLERİ ALMAKTA GECİKMEYELİM!!!!"

OLASI DEPREM FELAKETLERİNE KARŞI GEREKEN ÖNLEMLERİ ALMAKTA GECİKMEYELİM!!!!
Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK
SİSMİK HAYVANLAR.
Çin’de yayımlanan China Daily gazetesi, ülkenin doğusunda yeralan Nankin şehrinde, yedi farklı hayvan çiftliğinin sismik istasyona dönüştürüldüğünü açıkladı. Bu çiftliklerde görev yapan yetiştiriciler, gün içerisinde hayvanların hareketlerini takip edecek ve anormal bir durumu karşısında yetkililere bilgi verecek(7.7.2015-Milliyet).
DEĞERLİ ARKADAŞLAR,
Güzel ülkemizde 1999 da yaşadığımız acı depremin yine yıl dönümü geldi. Bu felaketi anımsarken, gereken dersleri de çıkarmamız gerekiyor. Örneğin, Van depremi sonrası 31.10.2011 de yazmış olduğum yazımı, aşağıda sizlere yeniden anımsatmak istedim. Çünkü Van’da, deprem öncesi yaşanan ve bence çok önemli sayılan doğal uyarılar, hiç dikkate alınmamış. Dolayısıyla olası depreme karşı gereken hazırlıklar da yapılmamış.
Örneğin, Depremleri önceden bilmek amacıyla, Çin Sismoloji Dairesi Ağustos-1971'den itibaren sıra dışı hayvan davranışları hakkındaki gözlemleri derlemeye başlamış. Sonraki dört yılın ardından, bu birim, bir yandan bu gözlemlere bir yandan da jeofiziksel ölçümlere dayanarak, büyüklüğü 7,3 olan Haicheng Depremi (4 Şubat 1975)'ni önceden tahmin etmiş ve depremden saatlerce önce şehri boşaltarak 100 bin kişinin hayatını kurtarmıştır. Buna karşın, 8,2 büyüklüğündeki Tangshan Depremi (28 Temmuz 1976) öncesinde de sıra dışı hayvan davranışları gözlendiği halde herhangi bir uyarı yapılmamış ve 240 bin kişi yaşamını yitirmiştir. Bu acı ve üzücü olaylardan ders almasını bilmek lazım. Nitekim Çin’de yayımlanan China Daily gazetesi, ülkenin doğusunda yer alan Nankin şehrinde, yedi farklı hayvan çiftliğinin sismik istasyona dönüştürüldüğünü açıkladı. Bu çiftliklerde görev yapan yetiştiriciler, gün içerisinde hayvanların hareketlerini takip edecek ve anormal bir durumu karşısında yetkililere bilgi verecek (7.7.2015-Milliyet).
DEĞERLİ ARKADAŞLAR,
Güzel ülkemizin batısı yani Ege bölgesi de yaklaşık 6 aydır çok yoğun bir deprem oluşumu yüzünden çile çekiyor. Özellikle Muğla ili ve çevresinde her ne kadar can kaybı olmasa da gece-gündüz yaşanan sarsıntılar oldukça huzursuz bir yaşam ortamı oluşturdu. Yani oldukça yoğun bir deprem bölgesi sayılan Ege’de de gereken önlemleri almakta gecikmeyiz.
Neyseki Silivri’de 2014 yılında açılan Deprem İzleme İstasyonu’na yerleştirilen yeni sensörlerle olası yer hareketlerinin artık NASA aracılığı ile de takip edilecek. Yıkıcı olan 6’dan büyük yer hareketlerinin haftalar öncesinde değişimlerini izleyerek büyük depremler öncesinde halkın hazırlıklı olmasını sağlamak amacıyla, Doğa Hareketlerini Araştırma Derneği (DOHAD) işbirliği ile İstanbul’da Deprem İzleme İstasyonu’nlarının kurulmasına 2014 yılında Silivri’de başlanmıştı. Merkezi NASA Ames’de olan GeoCosmo Bilim ve Araştırma Vakfı, Silivri Belediyesi ve DOHAD işbirliğiyle Silivri’de bulunan deprem tahmin istasyonuna yeni sensörler ekleyerek, dünyada ilk olduğu açıklanan Deprem Kestirim İstasyonu’nu hayata geçirildi(28.7.2017-CNNTürk).
Umarım, güzel ülkemizde, yaşadığımız deprem felaketlerinden alınması gereken dersleri çıkartarak, acil önlemleri de en kısa sürede alırız. Karşılaşacağımız kesin olan deprem riskini, sadece yıllık anımsamalarla gündeme almak yetmez. Olası depremlere karşı, devletimizi ve yerel yönetimlerimizi de depreme karşı hazır hale getirmek için gereken uyarıları önceden yaparak, acil önlemleri de almamız gerekiyor.
Bu amaç doğrultusunda özellikle AKUT örgütünün etkinliklerini ve yaptığı uyarı toplantılarını halkımıza, STK’larımıza ve tüm yerel yöneticilerimize anımsatmak isterim. Deprem öncesi, deprem sırasında ve deprem sonrası alınması gereken acil önlemleri keşke tüm muhtarlarımıza ve onların organizesi ile tüm blok ve apartman yöneticilerimize de sunabilsek.Çünkü güzel ülkemizde karşılaşacağımız bu felakete karşı saygıdeğer halkımızı uyararak, onların iş ve güç birliğinin sağlanması, depreme karşı bence en önemli hazırlık olacaktır.
Depremlerde kaybettiğimiz tüm vatandaşlarımız, ışıklar içinde yatsın ve yakınlarına da başsağlığı ile sabırlar diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla (17.08.2017).
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
***
DEPREM ÖNCESİ UYARILAR!!!
Tecrübe çok acımasız bir öğretmen; önce sınavı yapıyor, dersi sonra öğretiyor. (Vernon Law)
Depremin ağır hasar verdiği Van’ın Erciş İlçesi’nde, eskiden bataklık olan alanda, toprağın içi kor halinde 1 aydır yanıyormuş. (29.10.2011-Milliyet).
DEĞERLİ ARKADAŞLAR,
İstanbulda da yaşadığımız 17-Ağustos-1999 depremi sonrası yerel yönetimler ve STK’larla birlikte birçok çalışmamız olmuştur. Bu çalışmalar sırasında doğal afet saydığımız depremin oluşumu öncesi, uyarı verip vermediğini merak etmiştim. Dünyada da bu konuda yapılmış çalışmaları araştırmıştım. Sonuçta, aşağıda deprem öncesi belirli sürelerde meydana gelen uyarılar listesi oluşmuştu. Bu konuda ilgi duyan birçok STK’ya da bu listeyi iletmiştim.
Van depremi öncesi de birçok uyarı olduğunu sanıyorum. Örneğin, en büyük hasarın olduğu Erciş ilçesinde bataklık alanda kor haline dönüşen toprağın 1 aydır yandığı belirlenmiş. Bu konuda yerel yöneticiler uyarılmış ama konuyu ciddiye alıp, gereken araştırma yapılmamış. Keşke il yönetimine, üniversitedeki araştırıcılara ve medya ile tüm ilgililere de bu uyarı yapılmış olsaydı. Yapılacak incelemeler sonucu alınacak en ufak bir önlem dahi birçok canımızın kurtulmasını sağlayacaktı.
DEĞERLİ ARKADAŞLAR,
Söz konusu listeyi yine sizlerin ve tüm yerel yönetimlerin bilgisine yeniden sunmak istedim.Güzel ülkemizde olası depremler öncesi aşağıdaki uyarıları gözleyenlerin hemen yerel yöneticilerimizi uyarmalarını önermek isterim. Ayrıca yapılan uyarının sonucunu da inatla takip etmelerini ve herhangi bir aymazlığa izin vermemelerini de önermek isterim. Umarım, deprem ülkesi sayılan güzel vatanımızda, bu çeşit uyarılar geldiğinde gereken incelemeler yapılır ve yerel yönetimler tarafından da olası depremlere karşı önlemler alınır.
Sevgi ve saygılarımla (31.10.2011).
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
DEPREMİ ÖNCEDEN
HABER VEREN GÖSTERGELER!
1- BÖCEK VE HAYVANLARDA DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİKLERİ: (1 SAAT İLE 3 GÜN ÖNCESİ)
At, eşek ve inekler: Tasmalarını koparırlar, ahırlardan dışarı çıkmak isterler, tepelere doğru koşarlar,
Tavşan ve fareler: Tapıların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar, yere inmek istemezler.
Domuzlar: Hızla tepeler doğru koşarlar ve toprağı delicesine eşelerler.
Karıncalar: Olası depremden birkaç gün önce tümü yuvalarını terk edip, ağaçlara tırmanmaya başlıyorlar.
Kediler: Kutu ya da çöp bidonunun içine sığınırlar, top gibi kıvrılıp, titrerler,
Köpekler: Korku dolu havlama yapar, ulumaya başlarlar.
Balıklar: Yüzeye yakın yüzmeye başlarlar, göçmen yılan balıkları hemen göç eder, bazı balıklar nedensiz olarak ölür.
Ördek, Kaz, Kuğu: Göle girmek istemezler, göldekilerde dışarı kaçar ve bazıları da nedensiz ölür.
Yengeçler: Kum içinden dışarı çıkar ve plajları yengeçler istila eder.
İpek böcekleri: Arka arkaya dizilirler,
Martılar: Denizden kaçar ve çember şeklinde uçuşurlar,
Büyük baş hayvanlar: Elektrostatik ve elektromanyetik etkilenme ile huzursuz olurlar, anksiyete artar, hormonal denge değişir,
2- DENİZ VE GÖLLERDE DEĞİŞİMLER: (1 SAAT – 2 HAFTA ÖNCESİ)
Su basması: 1- 2 hafta önceden kıyılara taşmalar ve su baskınlarının olması,
Su çekilmesi: 1 ile 5 saat öncesinde deniz kıyılarında çekilmelerin olması,
Dalgalar: 1 ile 5 saat öncesi kıyılarda gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur,
Düz deniz oluşması: Deniz çarşaf gibi düz olur,
Hava kabarcıklarının oluşması: Deniz ya da göllerde zeminden gelen bolca hava kabarcıkları oluşur.
Isınma: Göl ve denizde tabanındaki ısınmadan dolayı, sularında da sıcaklık artışı olur,         
3- GÖKYÜZÜNDEKİ DEĞİŞİMLER: (1 SAAT – 1 HAFTA ÖNCESİ)
Deprem ışıklarının görünmesi: Güneşin doğuşunu anımsatan ışık huzmeleri görülür,
Alev toplarının görülmesi: Yanan bir kibrit alevini andıran alev topları görülür,
Deprem bulutları: Açık havada kırılacak bölge üzerinde bulutların birikmesi,
Yıldırımlar: Olağan dışı mor, yeşil, kırmızı, mavi, pembe renkli oluşumlar halinde olur,
Gök kuşağı: Açık havada kısa gök kuşağı oluşur. Yeşil, siyah ve mavi renk hakimdir,
Hava sıcaklıkları: Havada aşırı şekilde boğucu olan ve sıkıntı yaratan sıcaklık meydana gelir,
Ay, yıldızlar: Parlak bir gökyüzü içinde, yıldızların elle tutulacak kadar yakın gözükmesi,
Uğultu: Yerden gelen ve bir anlam verilemeyen uğultu ve gürültünün duyulması,
4- YERALTI SULARINDA DEĞİŞMELER: (1 SAAT – 3 AY ÖNCESİ)
Su verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışının oluşması,
Basınç artışı: Su basıncında 1 ile 1,5 barlık basınç artışının görülmesi,
Su sıcaklığı: Olağan su sıcaklığının 1-2 derece üzerinde artması,
Yeni kaynakların oluşması: 1 ile 2 hafta öncesinde yeni kaynaklar oluşur veya bazı kaynaklar da kurumalar meydana gelir,
Su gazları: Suyun içindeki CO2, metan ve radon gazında artmaların gözlenmesi,
Suda koku değişimi: Çürük yumurta ve kükürt kokusunun duyulması,
Su kimyasında değişiklik: Suyun iletkenliğinde artma, civa, helyum gibi eser element miktarında çoğalma,
Dere suları: Kesilir, kurur ya da artar,
5- BİTKİ VE AĞAÇLARDA DEĞİŞİMLER: (1 – 3 AY ÖNCESİ)
Meyve ağaçları: Erken ve çok çiçek açar ve erken meyve verirler,
Ot ve ağaç dalları: Yüzeyleri kızarır ve yanar,
Küstüm otu(Mimoza): Gündüzleyin ve deprem öncesi pörsür,
6- PETROL VE DOĞALGAZ ALANLARI: (HAFTA VE AYLAR ÖNCESİ)
Petrol ve doğalgaz üretimi: Kuyularda basınç ve verim artışının olması,
Doğalgaz çıkışı: Çeşitli çatlak ve kırıklardan doğalgaz çıkmaya başlaması,
7- YERYÜZÜNDE DEĞİŞİMLER: (1 HAFTA – 10 YIL ÖNCESİ)
Kabarmalar: Basınç altında çatlayan ve kabaran yerde, kabuk 10 ile 40 cm yarıçaplı bir yarım yumurta gibi şişer,
Çatlamalar: Sıkıştırıcı ve kırıcı basınç nedeniyle kabuğun en çok ilk 300 m lik kısmı çatırdar ve depremcikler oluşur,
Gaz çıkışı: Çatlayan yerlerden CO2 gazı ile metan ve radon gazları çıkar
Isı çıkışı: Çatlaklardan ısı enerjisi çıkar, sıcaklık artışı olur,
Yamulma: Kabukta basınç altında biçim değişiklikleri gözlenir,
Doygunluk: Çatlayan yerlere sular doluşur ve bu yüzden bu bölgelerdeki elektrik akımı ölçümlerde iletkenlik artışı ve ses dalgalarında ise yavaşlama görülür,
Elektrik enerjisi: Kırık yüzeylerdeki çakmak taşlarının sürtünmesi sonucunda alevlenmeler oluşur,
Işık: Çatlaklardan fışkıran elektrik yüklü taneciklerin havadaki helyum ve su moleküllerine çarpmasıyla deprem ışıkları görülür,
Elektromanyetik: Kırılma bölgesinde oluşan elektrik alan, 250 ile 400 km uzaklıktan ölçülebilen elektromanyetik dalgalar oluşturur,
Işınım: Radyoaktif minarellerin bozuşması ve ışın salgıları ile çatlaklardan radyoaktivite salınımı ve ölçümü yapılabilir,
Ağırlık değişimi: Çatlayan yerlerde, gözeneklik ve geçirgenlik artması ile birim ağırlıklar düşer, mikrogravimetrlerle ölçüm yapılabilir,
Mıknatıslanma: Kayaçların içindeki, mıknatıslanır minerallerin değişmesi ve bozuşması yüzünden manyetik alan değişir,
İletkenlik: Çatlamayla artan kayaç gözenekliğinde, her %1 lik değişim, elektrik iletkenlikte de %35 lik değişim yaratır. Bu değişim özdirençlerle ölçülebilir,
Ses hızı: Bol miktardaki çatlama, gözeneklik ve doygunluk ses hızlarını düşürür. Bu değişim de yapay sismik yöntemlerle ölçülebilir,
Doğal elektrik akımı: Yeryüzünün düşük frekanslı, doğal elektrik akımları, deprem öncesinde yoğunluk kazanır.