22 Nisan 2017 Cumartesi

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI: "Başarılı İhracatçılara Ödül Töreni"

GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI: 
BAŞARILI İHRACATÇILAR ÖDÜL TÖRENİ
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, laboratuvarları tekleştirme projesi üzerinde çalıştıklarını, bakanlıkların laboratuvarlarının tamamını Gümrük İdaresi altında toplayacaklarını söyledi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı  Bülent Tüfenkci, laboratuvarları tekleştirme projesi üzerinde çalıştıklarını, bakanlıkların laboratuvarlarının tamamını Gümrük İdaresi altında toplayacaklarını söyledi.
Tüfenkci,  İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) tarafından düzenlenen, "Başarılı İhracatçılar Ödül Töreni"nde, hiçbir şart altında mali disiplinden taviz vermediklerini belirtti.
Devletin ekonomideki ağırlığını azaltıp özel sektör öncülüğünde büyümeyi hedefe aldıklarını hatırlatan Tüfenkci, bundan sonra da aynı anlayışla yola devam edeceklerini anlattı.
Tüfenkci, şöyle devam etti:
"Bakmayın tekstilde şu veya bu tepkilerle birtakım iptaller olabilir, birtakım sıkıntılar yaşayabiliriz ama şuna emin olun, bizim  Avrupa ile ilişkilerimiz karşılıklı çıkar ilişkisidir. Bundan sonra rasyonel zemin içerisinde devam etmesini istiyoruz. Gümrük Birliğinin güncellenmesi noktasındaki adımlarımızı  Ekonomi Bakanlığı ile birlikte çok ciddi şekilde takip ediyoruz ve inanıyorum ki 2017'nin ortalarında veya sonlarına doğru bu Gümrük Birliğinin güncellenmesi noktasında adımlarımızı hayata geçiririz. Böylece ticaretin geliştirilmesi noktasında önemli bir mesafeyi katetmiş oluruz. Bunu ne için söylüyorum; moralleriniz bozulmasın diye söylüyoruz. Eğer sizler kaliteli üretim yaparsanız, zamanında teslim ederseniz, fiyatla rekabeti yakalarsanız, kim ne derse desin bir parti siparişi alırlar ama ikinci parti siparişi mecbur verirler. Rahat olun, hiçbir sıkıntı yok."
Gümrük ve  Ticaret Bakanlığı olarak ihracatın hızlanması ve teslimattaki sorunların giderilmesi noktasında adımlar attıklarını ve sürekli kendileriyle istişare halinde olduklarını vurgulayan Tüfenkci, "Biz sizi hiçbir yerde yalnız bırakmayız." dedi.
Tüfenkci, şimdi laboratuvarları tekleştirme projesi üzerinde çalıştıklarını, bakanlıkların laboratuvarlarının tamamını Gümrük İdaresi altında toplayacakları bilgisini verdi.
Hazır giyim ve tekstilin çok daha fazla potansiyeli olduğuna değinen Tüfenkci, ihracatçılara, verdikleri desteklerden yararlanma çağrısında bulundu.
Tüfenkci, yurt dışına giden tırlarla da ilgili bir çalışmaları olduğunun altını çizdi.
-"İhracatta kırmızı hatta düşme oranı ciddi şekilde azaldı"
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı  Mehmet Büyükekşi ise TİM olarak kilogram başına ihracat değerine büyük önem verdiklerini, bu rakam ne kadar çok artarsa  Türkiye'nin 2023 ihracat hedefine ulaşmasının da o kadar kolay olacağını söyledi.
Katma değeri arttırabilmek için tasarım, marka, inovasyon ve Ar-Ge'nin son derece önemli olduğunu vurgulayan Büyükekşi, "Geçen sene pamuğun kilosunu 1,5 dolardan ihraç ettik. Pamuğu ipliğe dönüştürürsek 3 dolara satıyoruz. İpliği kumaşa çevirdiğimizde kilogram başı fiyatı 7,5 dolara çıkıyor. Kumaştan giyim eşyası ürettiğimizde ise 15-20 dolara ihraç ediyoruz." dedi.
Büyükekşi, alınların terini akıllarının teri ile birleştirince çok farklı işler başarabildiklerini dile getirdi.
Hain darbe girişiminden sonra  Türkiye algısı için 7 ülkede tanıtıma başladıklarını hatırlatan Büyükekşi, bu ülkelerde gazeteler aracılığı ile 550 milyon kişiye, TV'de 1,1 milyar kişiye, sosyal medya ve dijitalde ise 1,9 milyar kişiye ulaşmayı hedefledikleri bilgisini verdi.
İHKİB Başkanı  Hikmet Tanrıverdi de ihracatta kırmızı hatta düşme oranının ciddi şekilde azaldığını, beklentilerinin bu oranın sıfırlanması ya da sıfıra yakın noktaya gelmesi olduğunu söyledi.
Her türlü musibete rağmen 2016 yılını 2015'e göre sadece ve sadece binde 2'lik kayıpla yaklaşık 17 milyar dolarla kapattıklarını hatırlatan Tanrıverdi, bütün çabalara rağmen 2016'nın ikinci yarısındaki gelişmelerin yansımalarını bu yılın ilk iki ayında da hissettiklerini dile getirdi.
Tanrıverdi, ibreyi mart ayında yeniden yukarı çevirdiklerini vurgulayarak, "Mart ayına baktığımızda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,8 artıdayız. Ocak-Mart dönemini kapsayan ilk çeyrekte ise geçen yıla göre halen yüzde 4 gerideyiz. 2017'nin 3 aylık bölümünde 4 milyar 76 milyon dolarlık ihracat yaptık. Yılın ikinci yarısında daha yüksek bir performans göstereceğimize ve 2017'yi 17 milyar doların üzerinde ihracatla kapatacağımıza inanıyorum." diye konuştu.
İHKİB'in kurulduğu 1986'da  Türkiye'nin hazır giyim ihracatının 1 milyar dolardan biraz fazla olduğunu vurgulayan Tanrıverdi, bugün bu rakamın 17 milyar dolar civarında olduğunu, dünyanın 7'inci hazır giyim tedarikçisi olduklarını bildirdi.
Tanrıverdi, 200'ün üzerinde ülkeye ürün sattıklarını,  Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 12'sini kendilerinin yaptığını söyledi.
Kilogram başına ihracat gelirlerinin 23-24 dolar civarında olduğu bilgisini veren Tanrıverdi, sözlerine şöyle devam etti:
"Mücevherat ve savunma sanayinden sonra katma değerde üçüncü sektörüz. Ülkemize her yıl yaklaşık 15 milyar dolar net döviz girdisi sağlıyoruz. Sadece son 10 yılı hesaba kattığımızda ülkemize net 150 milyar dolar kazandırdık. Markalarımız 100'e yakın ülkede 3 bine yakın mağaza ile hizmet veriyor. Memleketimizde kabına sığmayan markalarımız yurt dışında bu ağı her geçen gün daha da büyütüyor."
-"Kilogram başına ortalama ihracat gelirimizi 50 doların üzerine çıkarmalıyız"
Hikmet Tanrıverdi, katma değerli üretimlerinin payını arttırmaları gerektiğini belirterek, "23-24 dolarlarda bulunan kilogram başına ortalama ihracat gelirimizi 50 doların üzerine çıkarmalıyız." dedi.
Markalı ihracatlarının oranının halen yüzde 15'i bile bulmadığını aktaran Tanrıverdi, bu oranı en kısa sürede iki katına yükseltmeleri gerektiğini kaydetti.
Tanrıverdi, "Maliyetini içeride tutturamadığımız üretimi gerektiğinde yurt dışında yaptırmalıyız. Yani ihracattaki gücümüzü organizatör ülke olarak da ortaya koymalıyız." diye konuştu.
Organizatör olabilmenin, rekabetçi kalmanın yolunun farklılaşmaktan geçtiğine işaret eden Tanrıverdi, farklılaşmanın da ancak katma değeri yüksek, yenilikçi ürünler geliştirmek ile mümkün olduğunun altını çizdi.
Tanrıverdi, hazır giyimde rekabet alanlarının değişip dönüştüğü bir süreci yaşadıklarına dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu süreçte markalaşmanın, tasarımın, inovasyonun ve Ar-Ge'nin önemini biliyoruz. Markalarımız, trendlere uygun tasarım ve koleksiyonlarımız, yurt dışı perakendede güçlenen kimliğimizle, hazır giyim üretiminden moda üretimine geçişimizi sürdürüyoruz. Başarıyı bir varış noktası değil, bir yolculuk olarak görüyoruz. Bu inançla global pazarlardaki payımızı arttırmak için var gücümüzle çalışıyoruz."
Törende konuşmalardan sonra başarılı ihracatçılara platin, altın ve gümüş plaketler dağıtıldı. Törende hazır giyim alanında en fazla ihracat yapan LC Waikiki,  Şık Makas Giyim, Erpa Hazır Giyim,  Koton, Eroğlu Giyim,  Baykanlar Tekstil, Tayeks Dış Ticaret ve Tekstil, Taypa Tekstil, Aster Tekstil ile Saide Tekstil'e plaketleri  Bülent Tüfenkci,  Mehmet Büyükeki ve Hikmet Tanrıverdi tarafından takdim edildi.
Törende ayrıca, 2,5 milyon dolar ile 10 milyon dolar arasında ihracat yapan 674 firmaya bronz, 500 bin ile 2,5 milyon dolar arasında ihracat yapan bin 132 firmaya da başarı sertifikası verildi.
Birlik de ihracatçılara verdiği destekten dolayı Tüfenkci'ye bir hediye takdim etti.
Ödül töreninin ardından şarkıcı  Linet, ihracatçılara konser verdi.

14 Nisan 2017 Cuma

“The Ticker” Marc Champion: "PARANOYAK LAİKLER HAKLIYMIŞ, TÜRKİYE’DE İŞLER DEĞİŞTİ"

Marc Champion: "PARANOYAK LAİKLER HAKLIYMIŞ, TÜRKİYE’DE İŞLER DEĞİŞTİ"
ABD merkezli Bloomberg haber ajansının internet sitesinde bugün çok tartışılacak bir yorum yayınlandı.
Sitede bulunan “The Ticker” bölümünde yer alan yorum ajansın İstanbul temsilcisi Marc Champion’ın imzasını taşıyor. Champion, “Türkiye’deki dekolte baskısı üniversitelere yayıldı” başlıklı yazıda, Türkiye’deki son dönemdeki çok tartışılan bazı gelişmeleri aktarıyor ve “Erdoğan’ın Türkiye’yi İran’a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Ancak Türkiye’nin yönünü değiştirebilir” yorumunu yapıyor.
İŞTE CHAMPİON’IN YAZISI:
Bunu kabul etmekten nefret ediyorum ama 10 yıldır Başbakan Erdoğan’ın gizli bir planı olduğunu söyleyen paranoyak laikler, haklı çıkıyor.
Yıllar boyunca paranoyak laiklere nazik bir dille Erdoğan’ın zaten uzun süredir iktidarda olduğunu ve açıkça ifade ettiği muhafazakâr ajandasının aksine gerçekten gizli İslamcı bir büyük planı varsa bunu saklamak konusunda çok iyi bir iş becerdiğini söylüyordum.
Ayrıca, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in liderlerine laik bir devlet ve anayasaya ihtiyaç duyduklarını söylediğini duymadınız mı? (Eğer onu dinlemiş olsalardı şimdi beyaz tulumlar giyiyor olmazlardı.)
Önceden, Erdoğan’ın çoğunlukçu bir demokrasi anlayışı olduğunu, rakiplerinin haklarını hiçbir şekilde gözetmediğini ancak kendisine güç sağlayan eski İslamcı muhafazakârlar, milliyetçiler ve liberaller koalisyonunu bozmak için fazla zeki olduğunu söylüyordum. Bu ortaklık Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2011′de oyların yüzde 50′sini almasını sağladı. AK Parti’nin İslamcı selefi Refah Partisi ise en yüksek oyunu 1995′te yüzde 21′le almıştı.
Ama, Türkiye’de işler değişti. Bence bunun nedeni Erdoğan’ın bir anda içindeki İslamcı’yı dayatma özgürlüğünü hissetmiş olması değil, gerçi biraz bu da var. Asıl konu Erdoğan’ın önümüzdeki yıl yapılacak ilk doğrudan başkanlık seçimlerinde oyunu artırmak için en iyi yol olarak seçmeni kutuplaştırmayı seçmiş olması. Türkleri iki seçenek arasında seçim yapmaya zorluyor: Ya Erdoğan’lasınız ya da ona karşısınız. Eğer ona karşıysanız yaşlı, tahta kafalı, ordu destekli laik sistemin ve onun yozlaşmış evlatlarının yanındasınız.
Erdoğan bugün [salı] AK Partili milletvekillerine, “Taraf olmayan bertaraf olur” dedi. Salondan gelen tepki de aynı oranda korkutucuydu: “Her yer Tayyip, her yer Erdoğan!” Bu ifade bu yılın başlarında İstanbul’da Taksim Gezi Parkı‘nda başlayıp ülkenin geneline yayılan gösterilerde hükümet karşıtı protestocuların kullandığı, “Her yer Taksim, her yer direniş”in değiştirilmiş hali.
Erdoğan’ın bu megalomanyak tutumu 2011 seçimlerindeki ezici zaferinden sonra başladı. Otokratik politikaları Gezi Parkı protestolarına neden olunca daha da tavizsiz ve agresif bir insana dönüştü.
Erdoğan’ın faydalandığı ayrıştırıcı girişimlerin son örneği kadın ve erkek üniversite öğrencilerinin bir arada yaşamasının yasaklanması. Bu durum kulağa sosyal muhafazakârlık gibi gelebilir ancak bundan fazlası var. Erdoğan anayasanın “gençliği” koruma maddesinin gereklerini yerine getirdiğini söylüyor. Ama üniversite öğrencileri yetişkinler dolayısıyla Erdoğan aynı zamanda kişinin ev içindeki mahremiyetini de koruyan anayasayı yok sayarak İslam’ın talep ettiğini düşündüğü davranış biçimini dayatmak istiyor. İslamcılığın güzel bir ifadesi olan bu hamle birçok insanı kızdırdı. Zaten amaç da buydu…
Erdoğan’ın AK Parti’deki yardımcıları o günden beri bu adıma yasal bir dayanak bulmaya çalışıyor. Nihayetinde İçişleri Bakanı Muammer Güler, “terörist örgütlerin üniversite gençliği içindeki erkekler ve kızlar arasındaki ilişkileri kötüye kullanmaya başladığını, örgüte adam çekmek için zemin olarak kullandığını” söyledi.
Bugün [salı] parti sözcüsü Hüseyin Çelik de öğrenci yurtlarının fuhuş için kullanıldığı yönündeki endişeleri dile getirdi. Aynı zamanda partisinin geniş ve farklı bir kitleye sahip olduğunu ancak kendisinin şahsen Hristiyanlığı ya da Yahudiliği onaylamadığını da söyledi. Birkaç hafta önce de Çelik TV’de yayınlanan bir yetenek yarışmasının sunucusunu çok fazla dekolte giydiğini söyleyerek kovdurmuştu.
Erdoğan laik öğrenciler ve TV’de provokatif şeyler giyen kadınları düşman olarak görüyor. Gezi Parkıprotestocularını terörist olarak yaftaladığı gibi, o ve destekçileri Erdoğan’ın aldığı desteği artırmak ve güçlendirmek için rakipleri canavarlaştırıyor. Bundan önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde ve sonrasında Erdoğan’a rakip olacak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi parti içindeki ılımlılar da nasibini alıyor.
Erdoğan koalisyonunun içindeki liberalleri çoktan kaybetti. İslam ve liberalizmin birlikte yürüyebileceğine inanan ve Erdoğan’ın ihlalleriyle katkılarını kıyaslamak için varını yoğunu ortaya koyan köşe yazarı Mustafa Akyol gibi destekçileri bile artık Erdoğan’dan vazgeçiyor. Ancak çoğunluğu muhafazakâr olan Türkiye’de Erdoğan liberalleri kaybettiğine üzülür gibi görünmüyor. Umudu geri kalanı kapabilmek.
Şimdi umutlar Erdoğan’ın devletin iktidarını fazlasıyla kişiselleştirip sosyal çatışmayı artırması ve böylece daha ılımlı parti liderlerinin, özellikle de AK Parti’nin diğer iki kurucusu Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Erdoğan’dan kopması yönünde. Erdoğan’ın yurt baskısına muhalefet ettikten sonra Arınç devlet televizyonu TRT’ye, “Ben Başbakan’ın söylediklerinden sorumlu değilim. Ben sadece bir bakan değilim. Geçmişi, geleceği ve partinin vizyonunu temsil ediyorum. Benim hiç sayılmamam lazım” dedi.
Ben hâlâ Erdoğan’ın Türkiye’yi İran’a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Erdoğan Türkiye’yi yeni bir yere taşıma ya da 100 yıllık tarihi silme kapasitesine sahip değil. Ancak Erdoğan Türkiye’nin yönünü değiştirebilir. 10 yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye’ye fayda sağlamaktan çok zarar veriyor.