14 Haziran 2016 Salı

ELEKTRİK ÜZERİNE - Arzu KÖK

ELEKTRİK ÜZERİNE 

ARZU KÖK_ARAŞTIRMACI, ŞAİR-YAZAR
Birkaç gün önce sabah 06.30’da Meclis’te bir yasa kabul edildi: Elektrik Piyasası Yasası. Bazı maddeleri anayasaya açıkça aykırılıklar taşısa da otuz altı milyon elektrik kullanıcısını ilgilendiren en önemli tarafı; elektrikteki kayıp ve kaçaklarla ilgili düzenleme, yani kayıp ve kaçak bedellerini vatandaşa iade etmeyi önleyen, paşa paşa ödemek zorunda bırakan bir düzenleme…

 Elektrikte ithal payı yüzde 62.6 gibi çok yüksek bir orana sahip. AKP’nin on dört yılda bizleri getirdiği yer burası. Rüzgâr ve güneş enerjisi dururken, bir nükleer sevdası… Türkiye, satın alma gücüne göre, en pahalı elektriği üreten altı ülkeden biri. O pahalı fiyatı hepimiz ödüyoruz. 2007’de dört kişilik bir ailenin aylık elektrik faturası 36.4 lira iken, 2016’da 90 liraya yükseliyor. İki buçuk kat artış...
Ödediğimiz elektrik faturalarının yüzde 48’i vergi, böyle bir fatura dünyanın hiçbir yerinde yok. Dolaylı vergi olduğu için elektriği kullanan herkes ödüyor, herkes elektrik kullandığına göre, herkes kazık yiyor. Dolaylı vergi olduğu ve herkes ödediği için de, çok adaletsiz. Elektrik faturalarında yüzde 48 vergi içinde sayaç okuma, sistemi kullanım bedeli, dağıtım bedeli, enerji fonu, tüketim vergisi, KDV, belediye payı, TRT payı var. Vergi için sıkça kullanılan bir söz var; “Kümesteki kazları bağırtmadan yolma sanatı…” Aynı olay Türkiye'de elektrik için de geçerli… Reva mı bu bizlere?
Yapılan araştırmalar göstermektedir ki; kişi başına düşen ulusal gelire göre elektrik fiyatları karşılaştırıldığında, değil AB ülkeleri arasında, dünya ülkeleri arasında elektrik fiyatlarının en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir. Üstelik de elektrik üretiminde çok daha iyi imkânlara sahip olmasına rağmen. Ama ne yazık ki; toplumdan tepki gelmeyince; hükümet de istediği gibi at koşturuyor. Muhalefet derseniz; zaten bugünlerde onları gören de nerede olduklarını bilen de yok…
Başkalarına peşkeş çekilen elektriğin kullanımından doğan açık da git gide çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bunun için tedbir almak birilerinin işine gelmemektedir. Çünkü alınacak tedbirler, öncelikle bağımlı oldukları dış güçlere, sonra da önemli desteğini aldıkları yandaş kesimlere dayanacaktır. Bunu yapmaktansa; tam aksini yapıp, açığı oluşturanları bir şekilde koruyup, faturayı dürüst vatandaşa çıkarmak şimdilik en zararsız yöntem. Çünkü, Türk Ulusu tepki vermekte pek mahir değildir maalesef. Bu da, hükümetin arayıp da bulamadığıdır… 
Elektrik konusunun neden böylesine yüklenildi? Nasıl mı oluştu bu açıklar? Dilimizin döndüğünce kısaca anlatalım;
Bilindiği üzere elektriğin en çok tüketildiği ve sanayinin ağırlıkta olduğu Marmara Bölgesi’dir. Bu bölgede kullanılan kaçak elektriğin haddi hesabı yoktur. Ancak Hükümet pek tabii ki bu bölgedeki sanayicinin üzerine gidemez. Nasıl gitsin ki? Zira adamların hemen bütün çoğunluğu, örgütlü bir şekilde ve özellikle TÜSİAD aracılığıyla hükümete olan desteklerini açıkça ifade ediyorlar. Bu durumda hükümet nasıl olur da bunlara müdahale edebilir ki? Hem siz olsaydınız bindiğiniz dalı keser miydiniz?
Yine, konutlarda kaçak elektriğin en çok kullanıldığı bölgeler Güney Doğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri’dir. Fakat ne yazık ki buralara da dokunulamaz. Zira bunlara izin verilmesinin kökeninde hükümetin izlediği politikalar yatmaktadır. Bu sayede oy oranlarını arttırmadılar mı o bölgelerde. Hatta birinci parti olarak çıkmadılar mı sandıktan bir dönem. Şimdi nasıl olur da bu yörelerdeki kaçak kullanımın önünü kesebilirler ki? Katiyen olmaz. Zira hem oradaki halkın hem de ABD emperyalizminin ve güdümündeki AB’nin maşalarının ve yerli işbirlikçilerinin huzuru kaçar ki bunu asla kabul edemezler…
Ayrıca Kuzey Irak’a verilen elektriğin durumu da söz konusu. Zira o bölgeye verilen elektrik Türk insanının kullandığı fiyatın neredeyse yarısı bir fiyata verilmektedir. Yani Türk insanı kendi topraklarında üretilen elektriği, kendisine ve ülkesine kin besleyen, askerlerimizin şehit olmasına göz yuman, teröristleri vatandaşları olarak kabul edip, savunan bir ülke insanından daha pahalıya kullanıyor. Tabii doğal olarak hükümet buna da bir dur diyemez. Zira bu da politikalarının bir parçası. Yani ABD ve AB’nin dayatmaları. Bu satışa veya buralara verilecek elektriğe yapılacak zamma asla müsaade edilemez. Çünkü, ABD ve güdümündeki AB’yi kızdırmak hükümet için istenebilecek en son şeydir.
Tabii bir de sokak lambalarının faturasını ödemeyen AKP’li belediyeler var. Bu faturaları onlara ödetmek olur mu hiç? O belediyeler ki, kesinlikle sözden çıkmıyor, halka kömür ve gıda yardımı yapıyorlar. Yani bu iyilikleri karşılıksız mı kalsın? Mümkün değil. Tabii ki faturaları ödemezlerse de olur. Nasılsa hükümet ödetecek birilerini bulur. Buluyor da…
Her özelleştirmede yeni bir kazık daha giriyor hepimize. Bize kazık girerken, şirketler bayram yapıyor. Kazığın ana noktalarından biri kayıp-kaçak bedelleri. Yasanın sanki ana amaçlarından biri buradaki yeni düzenleme. Bu yasa ile şirketler kayıp-kaçak yönünden hiçbir sorumluluk üstlenmiyor ama, piyasa yine de onlara bırakılıyor. 33 milyar lira ile ilgili mahkeme kararı olduğu halde, o para iade edilmiyor. Yasanın Meclis’te görüşülmesi sırasında muhalefet partilerinin bu paranın tüketiciye iade edilmesi için verdikleri önergeler AKP oylarıyla reddediliyor. Bu can alıcı nokta Meclis’te dile getiriliyor:
“Bu yasa yirmi bir dağıtım şirketini kurtarma yasasısıdır. Bu yasa ile kendi üzerinde yük olan bu yirmi bir şirketin normalde gereken hatlarda yenileme yapmadan, kayıp-kaçak düşürülmeden, yaratılan rant şirketlerin cebine inmektedir. Sadece 2013 yılında kayıp-kaçak bedeli olarak halktan 5.85 milyar lira toplanmış, dağıtım maliyeti 3.5 milyar lira çıktıktan sonra, kalan 2.35 milyar lirayı dağıtım şirketleri cebe indirmiştir”.(Mahmut Toğrul, HDP milletvekili, 3 Haziran 2016, Meclis Tutanağı).
Sana, bana, hepimize elektrik üstünden atılan kazığın haddi hesabı yok. Sadece bunlar mı? CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın değerlendirmesine göre:
“-Nükleer santral kurmak için kıyılar, zeytinlik alanlar, askeri arazilere girmenin önü açılıyor.
-Çevre mevzuatına aykırı yapılaşmalarda belli şirketlere 2019 yılına kadar cezadan muafiyet getiriliyor.
-Yenilenebilir enerji göz ardı ediliyor.
-Alışkanlık haline gelen “acele kamulaştırma” kapsamı genişletiliyor. (3 Haziran 2016 tarihli Meclis Tutanağı).
Yukarıda anlattıklarımız ışığında buralara ve ilgililere dokunulamayacağı çok açıktır. Bu durumda ihtiyacın karşılanabileceği en uygun alan, dürüst vatandaşlardır. Bunların, nasıl olsa sesleri çıkmıyor, örgütlü de değiller. Arkalarında dışarıdan talimatlı işbirlikçiler de yok. O halde; vurun bunlara. Zam oranını da istedikleri gibi, hatta tüm açıkları kapatacak ölçüde de tutabilirler. Her türlü vergiyi de yükleyebilirler, arazilerine santral kuracağız diye el de koyabilirler… Üç-beş mırıltı duyulur. Sadece o kadar!
Son yılların halka doğrudan yansıyan en ağır yasalarından biri ile karşı karşıyayız. “Eyyy halkımız, hayırlı olsun”. Mutlu musunuz şimdi? 
Arzu KÖK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder