16 Kasım 2018 Cuma

10 Kasım real politik?! "Hayrullah Mahmud Özgür/Cüneyd Şaşmaz" Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Mahir Kaynak'ın Kızı Deniz Ülke Arıboğan, - ATATÜRK Günümüz Türkçesi ile ifade edecek olursak, "Çok kutsal, mukaddes" midir!?

10 Kasım real politik?!

Hayrullah Mahmud Özgür
Cüneyd Şaşmaz


Soru şu:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ecnebice'siyle (Almanca'ya Lüksemburg üzerinden girmiş şekli ile) söyleyecek olursak; "sakrosankt" mıdır!?
Günümüz Türkçesi ile ifade edecek olursak, "Çok kutsal, mukaddes" midir!?
Nitekim...
Açık seçik söyleyecek olursak; ilahi dokunulmazlık seviyesinde kutsallığa sahip midir?!
El cevap:
Hayır!
Öyle olmuş olsa, istihbarat artığı kalem'ler sabah'tan akşam'a küfret(e)mezdi.
Kaldı ki; herkes Mustafa Kemal'i sevmek zorunda değil!
Ne var ki, "saygı" şart.
Ki...
Şu saat'ten sonra, "Saygısızlık" yapanı çıktığı deliğe sokarlar.
Neden, niçin, niye?!
Konjonktür değişti.
İhtimal odur ki, kayan eksen'den mülhem, 2019'da bazı kelle'ler aramızda olmayacak.
Zira...
Fransızcası ile ifade edecek olursak, devir "Largeur"a yani genişlik'e uygun değil!
Tam Türkçesi ile söyleyecek olursak, "aşırı hoşgörü, tepkisiz kalma" dönemi sona erdi.
Almancası ile söyleyecek olursak, "Vorrecht" yani "ayrıcalıklı ve başkalarından önde olma hakkı" el değiştirdi.
Hasılı:
Siyasal Laik bir çizgi "Büyük Resim" kapsamında yükselişte.
Ezcümle:
Mustafa Kemal Atatürk her daim "Plus ultra"!
Şahika'daki Türk, Atatürk.
https://hayrullahmahmudozgur.blogspot.com/2018/11/plus-ultra-veveya-pas-lekesi-nasl-ckar.html
Soru şu:
Laik'lik evrensel mi yerel mi?!
El cevap:
Laik'lik evrensel bir doğru.
Hakikat!
1786'da Fransa üzerinden yükselmiş ama Fransız değil!
1776, ABD.
Yani?!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkçülük'ü de laik'tir, milli'dir, aynı zamanda yereldir.
Günümüz kavramı üzerinden söyleyecek olursak, "Glokal"dir.
Hem global hem de yerel!
Nüans?!
Soru:
İslamiyet, evrensel midir yoksa yerel midir?!
El cevap:
Evrensel'dir.
İslam, Allah'ın dünya'yı değil, yetmez, kainat'ı yönettiği sistem/yazılım'ın adıdır.
O zaman, İslam'ı Arapça'ya ya da Arap'ın zekasına, Laik'liği Fransızca'ya ya da Fransız'ın zekası'na indirgemenin ne manası var?!
Medeni devletler seviyesi aşılacak ise fasit daire'den çıkmak elzem.
Nüans?!
Mustafa Kemal'in Türkiyesi, İslam'ın emrettiği hiçbir evrensel değer'le uğraşmadı, hurafeleri içinden ayıkladı.
Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'i, Laik'liğe içinde yaşadığımız dünya'nın gözü ile "ulusal" bir pencere açtı.
Demem o ki:
Devir, A'yı B'ye bağlama devri.
Demem şu ki:
Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuçlar elde etmek mümkün değil ise evrensel değerleri ıskalamadan, dünyada genel kabul görmüş doğruların ışık'ında, İslam'a da Laik'liğe de özde ve/veya "saf" yani "milli dokunuşlar" yapmak mümkün.
Hasılı:
Dönem'in zor şartları içinde, Osmanlı'nın bakiyesini her türlü provokasyon'a, isyan dürtüklemelerine rağmen, aynı çatı altında tutmayı başarmış ise Gazi, Milyon'da 1'ler olarak biz'ler de, neden olmasın?!
Ezcümle:
Geçmiş'ten her şey alınır, bugün'ün sorun'ları için kopya çözüm alınmaz!
Demirel'in deyişiyle "Dün'ün güneşi ile bugün'ün çamaşırları kurutulmaz!"
Bugün'ün sorunlarını çözmek için çağ'ın ruhu'na uygun düşen stratejik akıl elzem.
Geçen gece HT'de, Büyük Sorular'da, (Mahir Kaynak'ın kızı) Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan vardı.
Yeni kitap'ı "DUVAR"ı anlattı.
http://denizulkearibogan.net/duvar/
Kitap'ı okumadım ama ekran karşısından dikkatle dinledim.
(Dünya tarihinde benzeri var mıdır bilmiyorum, kendi sesine dublaj yapan programın sunucusu müdahale etmese, daha da akıcı bir sohbet olabilirdi.)
Bu çerçeve'de birkaç katkı notu:
Prof. Arıboğan, "II. Dünya Savaşı'na akan süreç'ten farklı bir tablo yok" diyor.
"II. Dünya Savaşı çıkmadan önce de kimse çıkacağını tahmin etmiyordu", diye de ekliyor.
Yani?!
İçinden geçmekte olduğumuz zaman diliminde olduğu gibi durumu var.
Hal böyleyken:
1. Duvar'dan anlaşılması gereken, medeniyet duvarı!
Daha açık ifade ile söyleyecek olursak, Deniz Hanım'ın anlatımını, 2002'de Çırağan'da konuşma yapan Clinton'un "2 milyar dünyalı" argümanı üzerinden yorumlamak mümkün!
ABD'den Rusya'ya enerji bazlı güvenlikli otoyolu!
2. Duvar'ın önünde yani Batı Roma içinde CIA Gehlen Rothschild iletişim zinciri var.
Duvar'ın öte tarafında yine Rotschild'ın yönlendirdiği Doğu Roma istihbarat'tan mülhem ayak'a kaldırılan Çin var.
Çin, Afrika, Avrupa vb olmak üzere, Batı ile her yerde kafa kafaya rekabet'te!
Yeni duvar'ı, "Çin Seddi"nin yerine Çin'e karşı sed/duvar diye okumak da mümkün!
Sanayi 4,0 da Çin'in ucuz işgücüne verilen bir başka cevap.
3. Karşıt'ı olmadan hiçbir güç pozisyon'unu koruyamaz ise yeni dönem'de Çin, komünist Rusya'nın yerini alıyor, ABD'ye, AB'ye, ezcümle Batı Roma'ya karşı!
Putin ise Almanya üzerinden yeni süreç'in enerji tedarikçisi!
4. II. Dünya Savaşı'na akan süreç'te "Duvar", "future/gelecek" film'lerinde olduğu gibi, "Batı" ile The Others yani "Diğerleri"nin arasına çekiliyor!
Meksika ile araya çekilen duvar, Suriye ile araya çekilen duvar vb.
Yani, Dünya içinde yeni bir dünya ya da Roma yeniden inşa ediliyor.
Doğu/Batı Roma vb.
Büyük resim'de kaos'tan çıkması istenen, beklenen enstantane!
Ortak değerlere sahip yeni dünya düzeni!
5. Felsefeciler, tarihe geçmiş filozoflar, dünya tarihine yön veren dönem'in mutfak'larının aşçıları ise günümüz kordüğüm'ünün çözümü, 1776, 1789 değerlerinin içinden yükselmekte olan kozmik akıl'da saklı!
Türkiye bu çerçeve'de kararını verecek, hangi dünya'nın içinde yerini alacak?!
Osmanlı eksi dünya'ya aitti tarih oldu.
Laik Türkiye Cumhuriyeti yeni dünya değerlerinin içinden yükseldi!
6. Post modern harp kapsamında Batı'nın içinde istihbarat savaşları yaşandı, teröristler de taşeron şiddet işçisi.
Med Mezir kapsamında, Trump, Neo II. Dünya Savaşı'na akan süreç'i temsil ediyor.
Çözüm enerji bazlı sulh'ün yüksek matematiği üzerinden gelecek.
Küre'nin kilit taşı yine Anadolu, Türkiye üzerinde çatılacak.
7. Deniz Hanım, emeklilik günleri için sakin bir Ege kasabasına yerleşmekten bahsetti, zımnen Urla dedi.
İngiltere'de yapılan toplantı kapsamında, Rus istihbaratının açtığı sahte hesaplar üzerinden yönlendirilmek istenen ve aşırılığa kaçmaya müsait gençliğe, süreç'e dikkat çekti.
Siber savaşı anlattı.
Sinek büyüklüğünde dron'lar ile yapılan suikastler vb ise Türkiye'nin savunma anlamında geriden geldiğinin altını çizdi.
Batı CD kullanırken, VCD fabrikası açmak gibi ya da renkli televizyona geçildiğinde siyah beyaz tv fabrikası kurmak gibi, akıllı telefon vb.
Hasılı:
Sorun belli.
Çözüm belli.
A'dan B'ye ne kadar sürede varılacağı ise "ortak akıl"da saklı!
Voltran elzem.
Ezcümle:
“Sadelik; karmaşanın en son noktasıdır!”
Leonardo da Vinci
https://hayrullahmahmudozgur.blogspot.com/2018/11/voltran-veveya-hangi-duvar-kime-duvar.html
Hayrullah Mahmud Özgür & Cüneyd Şaşmaz

10 Kasım 2018 Cumartesi

Atatürk’ü Özlemek… "Arzu KÖK, Eğitimci/Araştırmacı-Şair ve Yazar" -On Kasımlarda ise bu algılama farklı bir boyut kazanır; varlığımızı muhtaç olduğumuz Gazi Paşa’nın bakışları üzerimde gezinir adeta… Bakışlarının ışığında sanki bir şeyler söyler gibidir; bir şeyler hatırlatmak istercesine derin derin bakar durur enginlere…

Atatürk’ü Özlemek…
Arzu KÖK, Eğitimci/Araştırmacı-Şair ve Yazar
Kasım genelde insana bir ninenin sararan benzini, aklaşan saçlarını, yılların izini taşıyan buruşuk yüzünü; çilenin, vefasızlığın, ihanetin, nankörlüğün derin acısını yansıtan bakışlarını; çatlaklar dolu nasırlı ellerini hatırlatır… Bahçelerde biriken sarı gazeller arasında canlı kalmaya çalışan, mevsimin yeşilliklerini temsil eden incecik dallı çimler, otlar, sümbüller, kasımpatılar ise geleceği, tabiatın doğurganlığını, doğanın ölümsüzlüğünü hatırlatır…
On Kasımlarda ise bu algılama farklı bir boyut kazanır; varlığımızı muhtaç olduğumuz Gazi Paşa’nın bakışları üzerimde gezinir adeta… Bakışlarının ışığında sanki bir şeyler söyler gibidir; bir şeyler hatırlatmak istercesine derin derin bakar durur enginlere…
Seslendiğini duyarım en derinlerden:
En büyük mirasım olarak bildiğim Cumhuriyet okulları
-“Hey çocuk, bak bu tarafa!
Duydum ki bazıları müstemleke muhtarı edasıyla, en büyük mirasım olarak bildiğim Cumhuriyet okullarında ve resmi dairelerde asılı duran resimlerime kafayı takmış; resimlerimin okullardan, devlet dairelerinden indirilmesini istermiş!... Andımızın kaldırılmasını istemiş ve de kaldırılmış. Okullarımızdaki eğitim laiklik çizgisinden uzaklaştırılmış, dini kisveye bürünmüş!... Hani bunların dışarıdan dayatılmasını anlarım da; kuyruk acıları vardır, sömürgeleştirmek istedikleri Anadolu’nun bağrında derslerini aldıkları için kinlerini kusuyorlar, anlarım onları… Fakat kurduğum Cumhuriyet okullarından yetişip bir yerlere gelen, hele Prof. ünvanı almış birilerinin benden, benim eserlerimden gocunmalarını anlayamıyorum… Cumhuriyet bunlara hiç mi bir şey öğretmedi?... Söyle bre çocuk söyle, hiç mi öğretmedi?...”

-“Iııı!...”
-“Peki çocuk!... Anlaşılan cevaplayamıyorsun bu sorunun cevabını… Daha kolay sorayım o zaman; Türk Milletiyle beraber kan akıtarak kurtardığım vatan toprakları üzerinde bu kadar hain nasıl oldu da bir araya geldi? Bu kadar mı haini bol bir millet oldunuz? Sonra, kurduğum laik Cumhuriyetin nimetlerini kullanarak, onun kutsal değerlerini ticaret matahı yaparak gizli ajandalarında yazılı amaçlarını gerçekleştirmek isteyen kadroları nasıl olur da işbaşına getirdiniz?... Söyle bakalım çocuk, söyle nasıl?...”

-“Iııı!...”
-“Hey, çocuk!... Savaş meydanlarında, piyonlarını cepheye süren Batı emperyalizmini yendiğimiz günleri hatırla… Yokluk ve sefalet içinde, hastalıklar içinde kıvranarak; yılların savaş yorgunluğu ve bir tek kişiye ram olma, ümmet olma düşüncesinin egemen olduğu bir ortam içinde; hürriyetini, onurunu, iffetini korumuş olan bu necip millet, her türlü olumsuzluğa rağmen Batı emperyalizmi karşısında diz çökmedi. Türk milleti adına, sözde milli irade adına, çirkin politikacı simsarlarının önüne neden geçmiyorsun? Nasıl oluyor da bu milletin, Batının şamar oğlanı olmasına izin veriyorsun? Sana emanet ettiğim Cumhuriyeti böyle mi koruyacaktın?...”

-“Iııı!...”
-“Hey çocuk!... Kırk yıldır kapısında bekletilen AB kuzulkurdasının varlığının yarın devam edeceğinden kim emin olabilir ki? Adam gibi adam, insan gibi insan olduğun zaman başkaları sana gelecektir… Bunu başaramadığın için başkalarının kapısında bekletiliyorsun! İstenmeyen yere neden illa da misafir olmak istiyorsun, söyle bakalım evlat? Senin sahip olduğun kudretin, yapay AB oluşumunda olmadığını ne zaman fark edeceksin ki?...”
“Sana karşı hırçınlığı, seni hakir görmeleri, aşağılamaları, komiserleri tarafından azarlanmalarının sebebi budur, bunu ne zaman anlayacaksın sen çocuk? Ne zaman kendi değerlerine, benliğine, öz varlığına dönüş yapıp, silkineceksin ve kendine geleceksin, ne zaman?...”
“Hiç mi kurtuluş mücadelemizi okumadın; hiç mi geçmişine dönüp bakmadın; hiç mi atanı-dedeni, ecdadını tanımadın? Ataların düşmanları, yani dünün düşmanları bugün de farklı şekillerde senin düşmanların; sadece çizmeli değiller, kravatlılar… Mütareke yıllarında, biz cephede savaşırken iç düşmanların varlığını, arkadan hançerlemelerini kimse anlatmadı mı?”
-“ Peki çocuk, Yırtık fotin, yalın ayak, yamalı esbap, çakaralmaz tüfekle savaşarak bu vatanı, Anadolu’yu düşmanın esaretinden kurtaran Mehmetçiğin çektiği sefaletin, açlığın, yokluğun, acının farkına hiç vardın mı?”
-“Sadece vatan ve bayrak diye tutuşan bir ruh, çarpan bir yürek, vatan için şehit olmaya yeminli, senin yarı yaşındaki o taze fidan gençlerin hikâyesini hiç okudun mu, okuttular mı sana?”
-“Hiç bahsettiler mi Çanakkale’de şehit olan 250 bin gencin hikâyesini?”
-“Kınalı kuzuların hikâyesini anlattılar mı sana; sizleri, onların eseri olarak tanımladığım öğretmenlerin anlattı mı?”
-“…???!!!...”
-“Tabii ki okutmadılar… Anlattırmadılar… İşlerine gelmez, onları bilmen…”
-“Bilirsen uyanırsın, vatan toprağına sahip çıkarsın…”
-“Uyutulman gerek… “
-“Dünyanın nefsanî zevklerini öne çıkarıp, bir vurdumduymazlık içine sokulduğun için bunlardan haberin olmuyor… “
-“Yurdunun her noktası farklı amaçlar için adeta işgal edilmiş; ister yerli uşaklar, ister yabancı ortaklar aracıyla olsun…”
-“Anadolu’nun yeniden kurtuluşu gerek, çocuk… Farkında mısın?...”
-“Sana niye emanet ettim ben bu ülkeyi?...”
-“Uyuyasın diye mi?...”
-“Har vurup harman savurasın diye mi?...”
-“Uyan, çocuk uyan!... Yarın çok geç olabilir…”
-“…???!!!!....”
Hele ki 10 Kasımlarda hep bunlar gelir kulağıma. Utanırım. “Affet beni Gazi Paşam, affet…” diye haykırasım gelir…
İçinde olduğumuz ve birilerinin refah ufkuna doğru yol aldığını sandığı geminin çok hızla su almakta olduğunu, yakında bir karaya ya da sivri kayalara bindirme tehlikesinin varlığını görebiliyor muyuz?…
Bu toplumun uyuyakalmasını söyleyerek onu uyutmaya çalışanlar yazık ki, gizli ajandalarını gerçekleştirme yolunda hayli mesafe aldılar…
Umuyorum ki uykuda olanlar bir an önce uyanır ve üzerindeki rehaveti atar ve silkelenip kendine gelir…
Ülkenin kaderine el koyar, vatan topraklarına sahip çıkar…
Umalım ve bekleyelim...
Bakalım bu 10 Kasım’da Gazi Paşanın uyarıları sonuç verecek mi?...
Arzu KÖK

2 Kasım 2018 Cuma

ALİ NAİLİ ERDEM (*) 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız (95. Sene-i Devriyesi) Hayırlı, Kademli ve Kutlu Olsun - 95. Kuruluş Yıl Dönümü (Ulusal Haber Gazetesi & Ulusal Ajans.ÖZEL) Mesajı (ANKARA)

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız

Ali Naili ERDEM
Sanayi, Çalışma ve Milli Eğitim Bakanı
1, 2, 3, 4 ve 5. dönem İzmir Milletvekili.
Demokratlar Kulübü Onursal Başkanı


Yeri doldurulamayacak bir deha. Özgürlük ve bağımsızlık aşkıyla yanıp tutuşan bir lider. Karanlıkları aydınlığa kavuşturan bir Türk sevdalısı, bir yüce ruh olarak yeni bir devlet ve yeni bir milletin mimarı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.
Artık dünyada bağımsız bir Türk devleti vardır.
Ve ebediyen var olacaktır.
“Türkün unutulmuş meziyetleri geleceğin yüksek uygarlık ufkundan bir güneş gibi doğacaktır” sözleri halk idaresinin iktidar olacağının dile getirilişidir
Bitmiş, tükenmiş ve parça parça yok edilmiş Osmanlı imparatorluğunun Sevr’de cenaze töreni hazırlanmışken, “Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” mısraını haykırarak destanlar yazan “SARI MUSTAFA”cumhuriyeti kurmayacaktı da ne yapacaktı. Ömrünü tamamlamış ve batılı emperyalistlere teslim olmuş sultanlığı mı devam ettirecekti. Bin bir ihanetin ve entrikanın içinde Gök kubbenin gördüğü en büyük imparatorluğun yıkılışını devir mi alacaktı. Yoksa tarihin sayfalarında unutturulmağa çalışılan Türk’ün yok edilmesine seyirci mi kalacaktı?
HAYIR!..
O, karakterce demokrat, inanç bakımından özgürlük rejimcisiydi.
ESARETE HAYIR!..
KÖLELİĞE, EZİLMİŞLİĞE evet demektense Atalarımız gibi dövüşe dövüşe ölmeyi tercih ederiz nidalarıyla Sakarya’yı, Dumlupınarı, büyük taarruzu zaferlerle donatarak insanca yaşamanın yolu olan cumhuriyeti çizmiştir.
Milletin doğuşu olan kurtuluşun ardından “Devlet siyasetinin bir şahsın aklından değil halkın vicdanından çıkması gereklidir” ilkesi ile TBMM kurulmuş egemenliğin kayıtsız, şartsız millette olduğu yeni devletin kalbi olarak bütün Dünyaya duyurulmuştur
Cumhuriyet bir faziletler buketidir.
Özgür düşünce, özgür fikir ve gönülden yaşanılır aydınlık bir dünya. Bir uygarlık iklimidir cumhuriyet. Hukukun üstünlüğünde güven içinde yaşamaktır. Dahası adil düşüncelerin iktidarı ile aklın ve ilmin berraklığında taassubun her çeşidinin yok edilmesidir. Laiklik bu anlayışın içinde yerini almıştır. Farklı inançların ayni topraklar üzerinde yan yana yaşamasını temin eden laiklik batının bir kopyası olmayıp bizim yaşamımızın ürünüdür.
Milli irade ile bezenmiş olan Cumhuriyet öylesine bir kara sevdadır ki ülkenin bütün fertlerini bünyesinde yaşatırken hoşgörünün ve eşitliğin temin ettiği huzur ortamında korkusuz yaşamanın mutluluğunu verir.
Şu kesin olarak bilinmelidir ki; "Büyük kurtarıcı cumhuriyeti kurmasaydı bugün Ezanla şenlenen minareler çoktan çan kuleleri olurdu." 
Her türlü ayrıcalığı ret eden Atatürk, Cumhuriyetin toplayıcı niteliğini esas alarak “Birimiz hepimiz için. Hepimiz birimiz için” anlayışını egemen kılmıştır. Hiç kimsenin ne doğdukları yerlere baktılar ve ne de tenlerinin rengine. Kan tahlillerinin peşinde de koşmadılar: Laboratuvar milliyetçiliğini ret ettiler. “Ne Mutlu Türküm Diyene” anlayışını cumhuriyetin amentüsü yaptılar. Bu anlayışla devlet milli, okul milli, müfredat milli olmuştur.
Milletleri “hür ve bağımsız kıldığı gibi köleliğe tutsak eden de” eğitimdir anlayışı top yekun bir eğitim seferberliğini başlatmıştır ki bu ancak cumhuriyet rejimi içinde mümkündür. Bu yapıldığı gibi ayni zamanda “kazandığımız askeri zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmalıdır” ilkesi hayata geçirilmiş ve Türkiye bir şantiye olmuştur. Zengin bir Türkiye. Hiç kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde yürüyen; yürüdükçe büyüyen, yenileşen, yenileştikçe yürüyen bir Türkiye hedef kılınmıştır.
“Bu vatan; Çocuklarımız ve gelecek kuşaklar için, cennet yapılmaya layıktır. Bu ekonomiyle olacaktır” sözleri cumhuriyetin önemini perçinlemektedir. Bunun içindir ki, darmadağınık topraklar üzerinde Türkiye Devletini kurma mucizesini yaratan Atatürk Cumhuriyet, Adalet, Hukuk ve Demokrasi sevdalısıdır.
Demokrasinin tam ve en belirgin hükûmet şekli olan Cumhuriyet bizim gerçeklerimizin ürünüdür. Kopya olmadığı gibi taklitte değildir. Bize özgü yapısıyla bir başka benzeri de yoktur.
Ahlâk üstünlüğüne dayanan bir ülkü olan Cumhuriyet, Türk milletinin yaradılışına va alışkanlıklarına en uygun düşen yönetimdir. Halkın hiçbir dönemde Cumhuriyetten bir şikayeti olmamıştır. TBMM den de bir sıkıntısı yaşanmamıştır. Elinde bayrağı, dudağında istiklal marşı ile uygarlık yolunda “Yüksek Türk, yüksel, senin için yükselmenin hududu yoktur” inancı ile Cumhuriyete sahip çıkmıştır.
“Türkiye Cumhuriyeti her manası ile büyük Türk milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlâtlarının elinde daima yükselecek ve ebediyen yaşayacaktır.” (29/Ekim/2018 & Ali Naili Erdem)

(*) ALİ NAİLİ ERDEM:
1927 İzmir, Kemalpaşa doğumlu ve Ankara Hukuk Fakültesi mezunu Avukat.
1961-1980 arası 1, 2, 3, 4 ve 5. dönem İzmir Milletvekili.
Sanayi, Çalışma (iki defa) ve Millî Eğitim Bakanlığı yaptı. 1980 askeri darbesinden sonra ülkenin çeşitli İl ve İlçelerinde konferanslar verdi. Radyo ve Televizyonlarında konuşmalar yaptı.
Demokratlar Kulübü Derneği Onursal Başkanı Erdem, evli ve üç çocuk babasıdır.