7 Eylül 2017 Perşembe

GÜMRÜKSÜZ İHANET SARMALI "ÇOK YAMAN BİR ÇELİŞKİ" MUHTEMELEN "KORUMA ALTINDA" FETOCU BİR EĞİLİM VE ALENEN İSTİSMARCI YIĞILIM

SABANCI ÜNİVERSİTESİNDEKİ “VATANA İHANET POTANSİYELİ” GAFLET İÇİNDEKİ YÖK VE ÜNİVERSİTELERDE CİRİT ATAN TRUVA ATLARI
Posted on September 7, 2017 by Nacikaptan
Önce 2013 senesinden kısaltılmış bir yazı;
Saygı ÖZTÜRK, 27 Nisan 2013
Bu ülkede bu kadar hain nasıl yetişti?..
Siyasetin duayeni eski bakan ve diplomat Kamran İnan’dan şok tespit
Ba­kan­lar Ku­ru­lu'na gü­ven­lik bi­rim­le­ri bri­fing ve­ri­yor­du. Ben, dev­let aley­hi­ne fa­ali­yet gös­te­ren­le­rin sa­yı­sı­nı sor­dum. Ba­kan­lar Ku­ru­lu'na ve­ri­len bri­fing­de 205 bin ra­ka­mı te­laf­fuz edil­di. Ben de bu­nu bir ki­ta­bım­da açık­la­dım ve res­mi bil­gi­le­re gö­re 205 bin ha­ini­mizol­du­ğu­nu be­lirt­tim. Bir­kaç yıl son­ra kar­şı­laş­tı­ğım dö­ne­min Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı, ‘O za­man ve­ri­len ra­kam­lar şim­di­ki­le­rin ya­nın­da çok mü­te­va­zı ka­lı­yo­r' de­miş­ti. Şim­di da­ha da art­tı. Bu­nu ne­re­den çı­kar­dı­ğı­mı so­ru­yor­sa­nız ben ül­ke­miz­de olup bi­ten­le­re yal­nız göz­le­rim­le bak­maz, in­ce­le­rim. İn­sa­nı­mız yan­lış yol­da ve ne ya­zık ki be­nim va­ta­nım ha­in ye­tiş­ti­ri­yor.
İla­cı­nı bu­la­ma­dık
Ha­in­lik, iha­net üre­ten bir top­lum ol­duk. Bu­nun ila­cı­nı da bu­la­ma­dık. Tür­ki­ye'de dev­let ada­mı yok­lu­ğu var. Bir za­man­lar ül­ke­miz ‘Dev­let ada­mı ha­zi­ne­si'y­ken, şim­di ‘Dev­let ada­mı fu­ka­ra­sı' ha­li­ne gel­di. Dev­let yö­ne­ti­min­de ön­cüy­ken, şim­di dev­let yö­ne­ti­mi­nin unu­tul­du­ğu ül­ke­yiz. Tür­ki­ye'de eği­ti­mi if­las ha­lin­de. Dün­ya­da en az ki­tap ya­zan ve oku­yan bir ül­ke­yiz. Ör­ne­ğin Fran­sa'da ki­şi ba­şı­na yıl­da 30 ki­tap dü­şü­yor, biz­de 30 yap­rak bi­le düş­mez. Oku­ma­dan, araş­tır­ma­yan bir ül­ke ol­duk. Ba­tı ül­ke­le­rin­de li­der­ler, dev­le­ti yö­ne­ten­ler ki­tap ya­zar. Biz­de bun­la­rın hiç­bi­ri yok. Yaz­sa­nız da kim okur?
Top­ra­ğı­mız­dan mı?
Bu ka­dar önem­li bir yer­de bu­lu­nan ül­ke­mi­zi kü­çült­mek is­te­yen­ler var. Bu­nun için de bü­yük ça­ba­lar gös­te­ri­li­yor. Ül­ke­mi­ze sa­da­kat­le hiz­met eden ve bu­nun için ça­ba gös­te­ren­le­rin ba­şı­na çok iş­ler ge­ti­ri­li­yor. Ne ya­zık ki, Tür­ki­ye'de ha­in­ler mak­bul­dür. Bu ka­dar ha­ini­nin na­sıl ye­tiş­ti­ği, top­ra­ğı­mız­dan mı, su­yu­muz­dan mı ol­du­ğu da araş­tı­rı­lıp in­ce­len­me­li. Bu va­ta­nın, ha­in ye­tiş­tir­me­de na­sıl bu ka­dar ve­rim­li ol­du­ğu or­ta­ya çı­ka­rıl­ma­lı ve bu­na gö­re ön­lem­ler alın­ma­lı.
***
Konuyla bağlantılı yazılar
http://nacikaptan.com/?p=621 ; SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR?
PROFESÖR KOÇAK’A ATATÜRK VE ÇANAKKALE DERSİ!
http://nacikaptan.com/?p=17492 ; PERDE ARKASI *** SABANCI ÜNİVERSİTESİNDEKİ TRUVA ATLARI *** SABANCI ÜNİVERSİTESİNDE TARİH BİLİMİNİN SEFALETİ *** ATATÜRK KARŞITI BİR PROFESÖRE ”TARİH DERSİ” ve ERMENİ TEZLERİNİ SAVUNAN PROFESÖR***Hiç bir ülkede Türkiye’de olduğu kadar HAİN yetişmez  * ERMENİ SORUNUNDA SABANCI ÜNİVERSİTESİ NEREYE KOŞUYOR * Akademik çalışma adı altında Ermeni sorununu dinamitleyen Üniversite…
SABANCI ÜNİVERSİTESİ ve AKADEMİK TETİKÇİ
Yılmaz Dikbaş
TETİKÇİ PROFESÖR
Dünyanın en iyi 1.000 üniversitesi sıralamasında adı geçmeyen Sabancı Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Cemil Koçak’ı size tanıtmak istiyorum.Cemil Koçak’la ilgili bilinen somut bilgileri sıralıyorum:
• 1956 yılında İzmir’de doğdu.
• Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın ve Yayın
Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Daha sonra aynı okulda yüksek lisans ve
doktora yaptı.
• Avrupa Birliği yanlısı. Yani, AB mandacısı.
• Tarih Vakfı’nın kurucu üyesi.Tarih Vakfı, Rockefeller’den parasal destek aldı.Rockefeller, ‘Küresel Çete’ CFR’nin kurucusu ve onursal başkanı.
• Tarih Vakfı, AB’den yüz binlerce Avro hibe aldı.
• Tarih Vakfı, CIA ajanı Siyonist Soros’tan da para aldı.
Cemil Koçak, gazetelerde ve çeşitli TV kanallarında yaptığı Söyleşilerde,Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında şu görüşlerini ortaya sürdü:
• Atatürk’ün Topal Osman’dan kaçmak için kadın kılığına girerek Çankaya Köşkü’nü terk ettiği görüşü, doğrudur.
• ‘Mevzubahis olan vatansa, gerisi teferruattır’ sözü, Atatürk’e ait değildir.
• Kemalizm tutarlı bir ideoloji değildir.
• Kemalistler Nutuk’u sansürledi.
• Atatürk, zaman ve zemine göre konuşurdu.
• Resmi tarihte bilginin kendisinde problemi var. Bilgi temiz değil, kirletilmiş.
• Atatürk, ‘ordu politikaya karışmasın’ diye bir şey hiç söylemedi. Bu tamamen uydurmadır. Atatürk bunu söyleyemez, çünkü bunu diyebilmesi için kendisinin de üniformasını çıkarması gerekiyor. O dönemde ise üniformayı kimse çıkaramazdı.
• Atatürk askerdi ama bir komutanlık görevi yoktu. Yani bir karargâha sahip değildi. İsmet Paşa da öyle. Ama Kâzım Karabekir’in, Ali Fuat Cebesoy’un komuta yetkileri vardı.
• İzmir Suikastı davası muğlâktır. Atatürk’e suikast yapılacağı kesindir ama bu olayın tetikçilerinin arkasında kimler var, ispat edilememiştir.
• Atatürk orduya güvenmiyordu. Ordunun ne kadar hızlı taraf değiştirebileceğini biliyordu.
Cemil Koçak, bir gazetecinin sorduğu soruları şöyle cevapladı:[1][1]
Soru- İttihatçı gelenek tam olarak nedir?
Cevap- ‘Bu ülkeyi ancak biz kurtarabiliriz, koruyabiliriz ve yönetebiliriz. Bizim dışımızda hiç kimse bunu beceremez. Bize karşı çıkan herkes vatan hainidir’ paradigmasıdır bu. Orduda bu denklem bugün de hâlâ devam ediyor.
Soru- Milli Mücadele’yi yapacak olan İttihatçı grupta kimler vardı?
Cevap- Bunlara, ‘İttihatçıların yedek kadrosu’ diyelim… İttihatçıların A grubu, Enver, Talat, Cemal Paşalar yurt dışına çıkmışlardı. Onların İstanbul’da kalan Kara Kemal, Kara Vasıf gibi uzantıları, bunlardan aldıkları talimatla işgale karşı silahlı direnişi düzenleyeceklerdi. Bu ekip, Anadolu hareketinin gerçek liderleri olarak kendilerini görüyorlardı ama… Milli Mücadele’yi Anadolu’da fiilen örgütleyecek olanlar Kâzım Karabekir, Refet Bele Rauf Orbay, Mustafa Kemal ve İnönü gibi isimlerden oluşan İttihatçıların B takımıydı. Bunlar, A takımıyla göbek bağlarını kemeye çalışıyordu.
Soru- Ama son dönemde Türkiye’de Kuvayi Milliye adıyla hareketler ve dernekler kuruldu, yayınlar çıkarıldı. Hem Atatürkçü hem de Kuvayi Milliyeci olunabilir mi?
Cevap- Son yıllarda Kuvayi Milliye adını tekrar dolaşıma soktuklarını görünce ben çok şaşırdım. Çünkü 1921’de Çerkez Ethem’in kuvvetlerinin dağıtılmasıyla birlikte Kuvayi Milliye de yasaklandı. Eğer 1921’den sonra birisi çıkıp ‘Ben Kuvayı Milliyeciyim’ diye ortalıkta dolaşsaydı, başı fena halde belaya girerdi. Bu tamamen Milli Mücadele’ye aykırı bir cereyan haline gelmişti. Kuvayi Milliye ruhu denilen de zaten merkezi denetim dışında bir çete savaşıdır. Bu, hakiki bir ordu değildir.
Soru- Cumhuriyet döneminde ordunun durumu halka anlatıldı mı diye sormuştum…
Cevap- Bize iktidar kavgası, Ankara’da Meclis’te, siyasi arenada yaşanmış gibi anlatılıyor ama asıl iktidar kavgası ordu içinde oluyor. Milli Mücadele’yi yapan komutanlar arasında, Milli Mücadele bittikten sonra büyük bir iktidar mücadelesi başlıyor. Ordu bir daha bölünüyor.
Soru- Ordu nasıl bölünüyor?
Cevap- Ordu, 1922–24 arasında Mustafa Kemal Paşa’dan yana olanlar ve olmayanlar arasında bir kez bölünüyor. Milli Mücadele’nin ağırlıklı kadrosundan Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi isimler, Mustafa Kemal’in ülkede iktidarın tamamına hâkim olacağı endişesiyle karşı ekibe geçiyorlar. Bu isimlerin hepsi aynı zamanda orduda da komutan oldukları için, bu iktidar kavgası, orduyu da siyasi ve ideolojik olarak ikiye bölüyor. Mustafa Kemal’in yanında Fevzi Çakmak, İsmet Paşa ve birkaç isim yer alıyor.
Soru- Birbirlerinden nerede ayrılıyorlar bu isimler?
Cevap- Bunların hepsi de İttihatçı. Hepsi de Halk Fırkası içinde. Hepsi de muvazzaf asker ama… Bunlar, modernizasyon projesi uygulama yönteminde anlaşamıyorlar. Mustafa Kemal Paşa grubu, ‘Meşrutiyet’te gördük. Bu işler anayasayla, parlamenter sistemle olmaz. Biz bunu otokrat bir yöntemle yapacağız, İttihatçıların kurmuş olduğu eski sistemi devam ettireceğiz biz’ diyorlar.
Soru- Yani askerî diktayı devam ettirecekler, öyle mi?
Cevap- Evet. Buna karşılık Kâzım Karabekir ve diğer grup ise, ‘Biz bu sistemi tecrübe ettik. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını da bu yüzden yaşadık. Bu yöntemden tamamen vazgeçelim. Gerçek bir temsili sistem, parlamenter rejim kuralım. Siz modernizasyonu zorla yapacaksınız. Böyle bir modernizasyon kalıcı olmuyor… Bu yüzden modernleşmeyi zamana yaymak ve bu konuda halkı ikna etmek, halkın onayını almak lazım. Halkın üsütüne fazla gitmemek ve tepki toplamamak lazım.
Soru- Bunlar tam olarak neye karşılar? Mustafa Kemal’in diktatör olmasına mı karşılar?
Cevap- Buna karşılar. Ordu bu bakımdan bölünüyor. ‘Yoksa biz de sizin söylediklerinizin yapılmasını istiyoruz ve bunları biz de yapacağız. Biz de kadınlarımızı çarşaftan kurtaracağız. Zaten bizim her birimizin eşleri çarşaftan kurtulmuş vaziyetteler. Bizim, sizin yapmayı istediklerinizle bir problemimiz yok. Ama biz bütün bunları yaparken bu ülkede parlamenter sistem olsun’ diyorlar.
Soru- Atatürk kendisine siyasi rakip olarak en fazla kimden çekiniyordu?
Cevap- Rauf Orbay’dan çekiniyordu. O da herhalde Atatürk kadar yetenekliydi. Balkan Harbi’nde zırhlısıyla epey kahramanlık yaptı, ‘donanma kahramanı’ olarak tanındı. Sonra emekli oldu ve kendisini İttihatçı politikaya verdi.Atatürk’ün yanındaki ekip, Milli Mücadeleye geç katılan, katılmakta tereddüt eden ekipti.Atatürk’ün karşısındaki grup ise Milli Mücadele’ye en önce katılan ekipti. Nitekim Karabekir, Halide Edip, Refet Bele, Rauf Orbay gibi isimler, Atatürk’ü, ‘Mücadeleye bizimle başladın ve sadece iktidar meselesi yüzünden şimdi bizi ekarte ediyorsun. Çok sonra mücadeleye katılmış olan kişilerle birlikte bizi iktidar için feda ediyorsun, onlarla iş yapıyorsun’ diye suçluyorlar.
CFR’den, AB’den ve Siyonist Soros’tan hibe alan vakfın kurucu üyesi Prof. Dr. Cemil Koçak’ın; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında bugüne kadar bilmediklerimizi nasıl anlattığını gördünüz!
Şimdi ben de size, Cemil Koçak’ın bilinmeyen geçmişini anlatacağım.
Yoksul bir ailenin çocuğu olan Cemil Koçak, ilkokuldan başlayıp Ankara’da Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nu bitirene kadar hep parasal sıkıntı çekti ve belki biraz da bu yüzden sağlıklı bir sosyal hayat yaşayamadı, çok istemesine rağmen kızlarla arkadaşlık kuramadı, kadınlara yanaşamadı.Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne yaptığı sık ziyaretler sonucunda, 1978 yılında, Woodrow Wilson Center’in verdiği bursla ABD’ye gitti ve Boston Üniversitesi’nde doktora yapmaya başladı.
Cemil Koçak, özlemini çektiği hayatı Boston’da yaşamaya başlar. Üniversitede kendisine yakın ilgi gösteren uzun sarı saçlı, yeşil gözlü bir kızla arkadaşlık kurar. Adı, Betsy Steiner olan bu güzel kız ona hayatında ilk kez cinselliği yaşatır.Betsy’nin babası David Steiner, AIPAC (Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi)’nin başkanıdır. Cemil Koçak, AIPAC’ın ne olduğunu Betsy’ye sorduğunda, Amerika-İsrail ilişkilerini geliştirmeye çalışan bir sivil toplum örgütüdür, cevabını alır. Betsy, AIPAC’ın kuruluş sırasında aldığı özgün adının ‘Kamu İşleri Amerikan Siyonist Komitesi’ olduğunu söylemez, saklar.Cemil Koçak, AIPAC’ın ABD Kongresi’nde çok sayıda yandaşı bulunan çok güçlü bir Siyonist lobi olduğunu çok sonraları öğrenir.
Cemil Koçak, doktorasını bitirdikten hemen sonra Türkiye’ye dönmeyi düşünmez. Bir süre ABD’de kalıp deneyim kazanmak ister. Bu görüşünü David Steiner’e açar, kendisine bir iş bulunmasında yardımcı olmasını ister.David Steiner bunu zevkle yapacağını söyler ve onu, Uncle Frank’a gönderir.Uncle Frank, Ulusal Güvenlik Örgütü (NSA)’nın en tepesindeki yetkilidir. Ve bu kurum, ABD’nin en geniş casusluk örgütüdür.NSA’da yapılan ve saatlerce süren sözlü sınavı Cemil Koçak kazanır. Sevinçle David Steiner’e teşekküre gider.David Steiner, Cemil Koçak’ın NSA’daki sınavından başarıyla çıkmasından çok hoşnuttur ancak kafasında Cemil Koçak için başka bir plan vardır.
David Steiner, eğer NSA’da çalışırsa Cemil Koçak’ın ABD’nin resmi bir kuruluşunda maaşlı bir eleman olacağını hatırlatır ve bu durumun ileride Cemil Koçak’a Türkiye’de sorunlar çıkarabileceğini vurgular.David Steiner, NSA yerine, özel bir danışmanlık şirketi olan MAIN’de çalışmasını önerir ve Cemil Koçak’ın bu kuruluşun başkanı Jake Dauber’le görüşmesini sağlar. Cemil Koçak görüşmeye gitmeden önce, David Steiner şunları söyler: ‘MAİN, özel bir danışmanlık şirketi olmanın çok ötesinde önemli bir kuruluştur, bu fırsatı iyi değerlendir!’
Jake Dauber, hemen konuya girer ve Cemil Koçak’a şunları anlatır.
ABD, küresel imparatorluğunu kurmak için başlıca üç tür araç kullanmaktadır:
• Tetikçiler
• Çakallar
• ABD Ordusu
Tetikçiler
Bu tetikçileri, mafya örgütlerinin eli silahlı ayak takımı ile karıştırmayınız.Bizim tetikçilerimiz, en üst düzeyde eğitim almış akademisyenler, mühendisler, ekonomistler, finans analistleri ve hukukçulardan oluşur. Bizim bu tetikçilerimiz, görevlendirildikleri ülkelerde uydurma istihbarat raporları hazırlarlar, yalana dayalı kitaplar yazarlar. ABD yandaşı sivil toplum örgütleri kurup yönetirler. Uydurma kamuoyu araştırmaları yaparak halkı yönlendirirler. IMF ve Dünya Bankası kredileri olmadan yürütülmesi imkânsız büyük yatırım projeleri yapıp uygulanması için hükümetlere dayatırlar…
İşte bizim danışmanlık şirketimiz MAIN, bu alanda çalışmaktadır. Eğer sen de bizimle çalışmayı kabul edersen, bizim bir “Akademik Hit Man” imiz olacaksın.Senden, akademik bir tetikçimiz olarak beklentilerimiz şunlar olacaktır.Türk tarihini, özellikle de Türk Kurtuluş Savaşı tarihini tersyüz edeceksin! Yayınlayacağın kitaplarla, yapacağın söyleşilerle Mustafa Kemal’i sıradanlaştıracaksın! Gerçi biz 60 yıldır Türk çocuklarının kendi tarihlerini okullarda öğrenmesini engelledik ama son yıllarda Türk halkına gerçek tarihlerini anlatan bazı yazarlar türedi… İşte sen, bunların yazdıklarını etkisizleştirecek kitaplar yazacak, konuşmalar yapacaksın! Mustafa Kemal’i ve Türk Ordusunu halkın gözünden düşürecek, sözde bilimsel makaleler, kitaplar yazacaksın. Kısacası, Türklerin gerçek geçmişlerini belleklerinden itina ile temizleyeceksin!
Beklediğimiz hizmetleri verebilmen için, seni Sabancı Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak sokacağız. Orası bizim ‘karargâhımız’dır… Orada hem iyi para alacak hem de destekleneceksin. Bir akademik tetikçi olarak orada çok sayıda yandaş bulacaksın… Bize bağlı televizyon kanalları ve gazeteler seni sık sık konuşma yapmaya çağıracaklar, sen bu fırsatları çok iyi değerlendireceksin. Rahat ol, biz Türkiye’de üniversitelerin tümüne ve medyanın da neredeyse tamamına çok sayıda tetikçilerimizi yerleştirdiğimiz için senin anlattıklarına karşı çıkacak akademisyen ya da yazar pek olmayacaktır…
Çakallar
Eğer bir ülkede görevlendirilen tetikçiler başarılı olamazlarsa, ‘Çakallar’ devreye girer. İki tür ‘Çakal’ vardır:
Öncü Çakallar :CIA, FBI, MI6, MOSSAD… Bunlar Öncü Çakallardır.
Öncü Çakallar; tehdit ederek, şantaj yaparak, rüşvet vererek, türlü yerlere bombalar yerleştirerek, asılsız ihbar mektupları üreterek, telefonları dinleyerek, sahte resmi belgeler düzenleyerek ve asılsız ihbar mektupları göndererek görev yaparlar.
Bugün T.C. Devleti’nin tüm bakanlıklarında, tüm kamu kuruluşlarında, Türk Ordusunun içinde, üniversitelerin tamamında, medyanın tamamına yakınında, işçi sendikalarında ve sivil toplum örgütlerinin tümünde bizim Öncü Çakallarımız görev yapmaktadır…
Parçalayıcı Çakallar : IMF, Dünya Bankası, CFR, Trilateral, Bilderberg ve Siyonist Lobiler. İşte bunlar da Parçalayıcı Çakallardır.
Çoğunlukla işi, Öncü Çakallar çözer, Parçalayıcı Çakallara pek sık iş düşmez. Bugüne kadar dünyada, Öncü Çakallarımızdan CIA, 160 ülkede hükümet devirdi…
ABD Ordusu
Çakallar da başarısız olursa ki buna çok az rastlanır, işte o zaman paralı askerlerden oluşan ordu harekete geçer ve işi bitirir…Jake Dauber, şirketine yeni katılan ‘Akademik Tetikçi’ Cemil Koçak’a son uyarılarda bulunur:
Sakın unutma: Bu görevinden eşin dâhil hiç kimseye söz etmeyeceksin!
Sakın unutma: Bizim örgütümüze giren bir daha çıkamaz!
Haydi, şimdi sana Türkiye’de başarılar diliyorum.
Prof. Dr. Cemil Koçak ile ilgili yukarıda anlattıklarımı hayretler içinde okuduğunuzu biliyorum.Yazdıklarımın gerçekten doğru olup olmadığını soracağınızı da biliyorum!
Cevabım şudur.
Cemil Koçak; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türk Ordusu hakkında anlattıklarını belgeleriyle kanıtlasın, ben de onun hakkında yazdıklarımı belgeleriyle kanıtlayayım! Hodri meydan!
Yılmaz Dikbaş // “İĞFAL”, Asya Şafak Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul, ocak 2011