29 Ocak 2018 Pazartesi

Afrin, terör koridoru ve Türkiye’nin bütünlüğü Sadi Somuncuoğlu

Afrin, terör koridoru ve Türkiye’nin bütünlüğü
Sadi Somuncuoğlu
Afirn’in fizikî haritası
ABD’nin, Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesinin, bölgemizdeki uygulaması olarak değerlendirilen “Arap Baharı” ile açlık, vahşet ve katliamın her çeşidi görüldü; egemenlikler yıkılıp ülkelerin bölünmesiyle, milyonlar yerinden yurdundan edildi; bütün bölge mahvoldu. Yaşanan bu insanlık facialarının ve bir bir yıkılan dünya düzeninin İsrail’in güvenliği ve genişlemesi temelinde, enerji kaynaklarının denetimi ve ikinci İsrail (Büyük Kürdistan)’in kurulması uğrunda gerçekleştirildiği bilinmektedir. Bu arada, “3. üncü bin yılda [milenyum], Asya’nın Hıristiyanlaştırılması” için AB gibi siyasi aktörlerin rolü ve misyonerlik faaliyetlerinin, inanç ve ahlaki yapılarda meydana getirdiği tahribatın oluşturduğu müsait zemin ihmal edilemez.1

Bölgemizde I. Körfez savaşıyla 1991’de başlatılan büyük yıkımın son istasyonu Irak ve Suriye’de; ABD, AB ve İsrail taşeron terör örgütleriyle; Rusya, İran ve Türkiye, bizzat kendi güçleriyle yer aldı. Bu çerçevede terör örgütleriyle Suriye’nin kuzeyinden kuşatılan Türkiye, geç de olsa ÖSO [1500-2000 civarında] unsurları ile birlikte 26 Ağustos 2017’de Cerablus’tan Fırat Kalkanı operasyonunu başlattı; El Bab’a kadar ilerledi ve bölge IŞİD’den temizlendi. Bu harekât aynı zamanda, ABD desteğindeki PKK/PYD/YPG bölücü terör örgütünün İskenderun’dan Akdeniz’e ulaşacak olan terör koridorunun önünü de kesmiş oldu. Buna rağmen Türkiye’nin, bölücü terör örgütleriyle Irak ve Suriye’nin kuzeyinden, kuşatıldığı gerçeği değişmedi. Çünkü 1240 km uzunluğundaki Irak-Suriye sınırımızın, ancak 100 km’lik kısmında, Fırat Kalkanı harekatıyla güvenlik sağlandı. Bu bakımdan, Afrin operasyonu, Türkiye’nin güvenliği açısından hayatî derece önemlidir. Afrin bölücü terör örgütünün işgalinden kurtarıldığında Fırat’ın batısında [Membic hariç] güvenlik sağlanacak; sıra Fırat’ın doğusuna gelecektir.

Türkiye’nin bu meşru hakkına karşılık ABD’nin; Suriye Demokratik Güçleri adını verdiği PKK/PYD/YPG unsurlarından oluşan 30 bin kişilik sınır gücü oluşturulacağı açıklaması2, bardağı taşırdı; Türkiye harekete geçti. Yıllardır; ABD, İsrail ve AB gibi devletlerin açıktan desteğiyle, her geçen gün biraz daha güçlenen PKK/PYD/YPG’nin oluşturduğu tehlikenin ertelenemeyecek bir beka meselesine dönüştüğü gerçeği karşısında, Türkiye, müdahale kararı aldı; 19 Ocak Cumartesi günü “Zeytindalı” harekâtı başlatıldı. Harekâtta belirlenen hedefler, ilk gün büyük bir başarıyla vuruldu; ikinci gün bunu, yoğun top atışlarıyla desteklenen askeri birliklerin ve Azez’den ÖSO unsurlarının girişi takip etti. Türk jetlerinin dünya tarihinde görülmeyen bir ilki başararak 20 metreye kadar alçalıp, tahkim edilmiş mağaradaki silah ve mühimmat deposunu vurması, teröristlerde panik yarattı. Bu arada, Afrin Bölgesi’nde bulunan Rus askeri birliklerinin, sahadan çekildiği öğrenildi.

Afrin ”Zeytindalı” harekâtı, unutulan tarihi bir gerçeği daha ortaya çıkardı. Bilindiği gibi Türk Silahlı Kuvvetleriyle yıllarca uğraşıldı. İtibarsızlaştırılıp Türk Milletinin gözünden düşürmek için her türlü iftira ve yalana başvuruldu; düşmanca psikolojik kampanyalar yürütüldü. Kumpaslarla beyin kadrolarının tasfiyesine ve darbe girişimleriyle emir-komuta birliğinin dağıtılarak çökertilmesine çalışıldı. Ama sonunda görüldü ki, Türk Silahlı kuvvetleri tarihi şan ve şerefinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Türk Milletinin şuurlu teşkilatı ve Peygamber Ocağı Ordumuz; egemenliğimizin ve aziz vatanımızın yenilmezlik ruhuna sahip bekçisi olduğunu bir daha gösterdi.
***
Dört taraftan kuşatılan Afrin’in, 2012’den beri kontrolü elinde turtan, 8-10 bin civarındaki PKK/PYD/YPG’li teröristlerden kısa sürede temizleneceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ikinci sırada Membic var dedi. Suriye ve Irak harekâtının kapsamını ise şöyle özetledi: “Irak sınırına kadar ülkemizi kuşatmaya çalışan bu terör pisliğini temizleyeceğiz.” Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da, “PKK/PYD/YPG’e yönelik alacağımız tedbirler sadece Afrin’le sınırlı olamaz, burada Münbiç ve Fırat’ın doğusu da var.” Siyasi partilerimiz; CHP, İYİ Parti, MHP operasyonu tam olarak desteklediklerini açıkladı. 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, “Afrin operasyonu gerekli bir harekâttır. Türkiye, PKK’nın Suriye’de yapılaşmasına izin veremez” dedi. Başbuğ, “Sınırımızda, Suriye merkezi hükümeti ile işbirliği yapmalıyız”uyarısında bulundu.

Zeytin Dalı’na tepkiler
–Suriye: Harekâttan önce, “Sınırı geçerse Türk uçaklarını vururuz” demişti. Harekât sırasında, “Suriye krizinin ilk gününden bu yana, Ankara’nın teröristleri destekleme politikasına dayandığını” iddia etti.

– İran: Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, “İran, Suriye’nin Afrin kentinde yaşanan gelişmeleri yakından tedirginlikle takip ediyor ve söz konusu operasyonun bir an önce sona ermesini, Türkiye ile Suriye sınır hattında krizin derinleşmesi ve büyümesinin önlenmesini umuyor. İran İslam Cumhuriyeti, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, milli egemenliğine saygı gösterilmesinden yanadır. Tüm ülkelerden, özellikle garantör olan komşumuz Türkiye’den, Suriye krizinin siyasi çözümü için özellikle Astana mutabakatına bağlı kalmasını, bekliyoruz. Suriye’deki yıkımın sorumlusunun bölge dışındaki Amerika başta ve bölgede kriz yaratmak isteyen Siyonist İsrail rejiminin yasa dışı müdahaleleri, tahrik edici eylemleri ve sorumsuz adımları olduğuna inanıyoruz” dedi.

– Rusya: Lavrov: ABD’nin tek başına hareket etmesi Türkiye’yi tahrik etti. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Suriye’nin Afrin kentindeki gelişmeleri dikkatle takip ettiğini ve bu konudaki haberleri endişeyle karşıladığını bildirdi. Rusya Federasyon Konseyi Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Frants Klintseviç, Birleşmiş Milletler’de Türkiye’nin Afrin’de başlattığı operasyonu sonlandırmasını talep edeceğini iddia etti.

– ABD: Türkiye’nin Afrin’e operasyon düzenlememesi için çağrı bulundu; hiçbir şekilde sınır güvenlik gücü oluşturmuyoruz. Ne yaptığımızı Türklerle paylaştık. Amacımız IŞİD güçlerinden arındırılan bölgelerde, yerel güçlerin güvenliğini sağlamaya yöneliktir, operasyonda sivil kayıplardan kaçınılmalı, kapsamı ve süresi sınırlı tutulmalı, dedi. Afrin bizim operasyon alanımız değilşeklinde açıkladı.

– Almanya: Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Rainer Breul, “Suriye’nin kuzeyindeki durumu elbette yakından izliyoruz ve Türkiye’nin son açıklamalarını da dikkate aldık. Türkiye’nin bugüne kadar olduğu gibi siyasi ve askeri açıdan itidalli davranmasını bekliyor ve ümit ediyoruz. Ancak aynı zamanda Türkiye’nin, Suriye sınırı boyunca meşru menfaatleri olduğu da ortadadır. Bunlar Türkiye için çok büyük öneme sahiptir. Bunlar da bu bağlamda dikkate alınmalıdır.” diye konuştu.

– Fransa: “Türkiye, Afrin operasyonunun sonlandırılmalı. BM Güvenlik Konseyi’ni acilen toplantıya çağırdık” dedi. Sonra “Güvenlik Konseyi’ni Suriye’deki insan meseleleri için çağırdığını”, Türkiye’nin kendini koruma hakkı olduğunu” açıkladı.

– Azerbaycan: Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hikmet Hacıyev yaptığı yazılı açıklama ile Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatının sınır güvenliğini sağlamak ve bölgedeki terör unsurlarını etkisiz hale getirmek üzere başlatıldığına vurgu yaptı. Azerbaycan’ın Türkiye’nin terör tehdidine karşı kaygılarını tam olarak anladığını belirten Hacıyev, uluslararası ve bölgesel barış ve güvenliğin sağlanması için terör tehdidinin ortadan kaldırılmasının son derece önemliolduğuna dikkat çekti.

– NATO: Genel Sekreteri Jens Stoltenbergi; Türkiye’nin istikrarsız bir bölgede bulunduğuna ve terörden belirgin şekilde acı çektiğine vurgu yapılan açıklamada, “her ülkenin kendini savunma hakkının bulunduğuna; bu yapılırken orantılı ve ölçülü şekilde hareket edilmesinin’ önemine dikkat çekildi.

– HDP: ‘Zeytin Dalı’ operasyonunun başladığı, F-16’ların PKK noktalarını vurduğu saatlerde resmi twitter hesabında; “Afrin’e saldırı Kürt düşmanlığıdır.” suçlamasını yaptı.

Hem, PKK’nın siyasi uzantısı olduğunuz halde, Türkiye’nin partisiyiz diyeceksiniz; hem de, “Kürt düşmanı, emperyalistlerin taşeronu PKK” olduğu halde, Türkiye’ye iftira edeceksiniz. Arkanıza dönüp bakın bakalım, PKK ile ne kadar cana kıymışsınız? Sonra da demokrasiden, kardeşlikten bahsedeceksiniz. Demokrasilerde, terörü protesto etmeyen, hatta onun emrinde çalışan parti olabilir mi?

– Murat Karayılan; “Biz şimdi orada değiliz. PKK farklı, YPG ve PYD farklıdır. Ama eğer saldırılar olursa elbette hepimiz bir olacağız” dedi.

Konfederasyon örgütümüz dedikleri KCK yapılanmasının Suriye kolu PYD/YPG değil mi? Türkiye’de yıllardır bildirilerle 4 parçadan bahsedenler kimlerdi? Kobani adını verdikleri Aynel El Arap’ta; bölücü ve terörist değil diye masum insanları Arap, Türkmen ve Kürt demeden katleden PKK’lılara emri veren kimdi? Dünya bildiği bu gerçeğe rağmen, Türk Ordusunu tehdide yeltenerek alanamayacağı, bilinmiyor mu? Türkiye’de 45-50 bin vatan evladının kanına girenlerin unutulduğu mu zannediliyor.

-Mesut Barzani: “Afrin’deki sivil can kayıplarından dolayı endişeliyiz. Savaş ve şiddetle sorunlar daha da derinleşip büyüyecektir. Afrin’e yönelik saldırıların en kısa sürede bitmesini ümit ediyoruz” açıklamasıyla, PKK/PYD/YPG terör örgütüne arka çıktı. Örgütün, işgal ettiği bölgelerde, 2011’den bu yana yaptığı katliamları ve etnik temizliği görmezden geldi. Herhalde, Peşmergelerle Irakta yaptıklarının unutulduğunu zannetti; ama beyhude, çırpınışlar içinde.

Görüldüğü gibi tepkiler, bölücü terör örgütleri hariç, oldukça dengeli, yumuşak ve yol gösterici mahiyette. Türkiye haklı ve meşru davasında dünyadan destek görmektedir. Ancak bu desteğin ne kadar süreceği belli değildir. Nitekim tecrübeli diplomat Şükrü Elekdağ, bu sessizliğin kısa sürebileceği endişesinde olduğunu dile getiriyor.
Bazı uyarı ve açıklamalar

Uzmanlar, yerleşik alanlarda sivil kayıpların verilmemesi için gösterilecek titizlik sebebiyle teröristlerle mücadelenin zorluğuna dikkat çekiyor. Sabırla yürütülmesi gereken mücadelenin zaman alacağına işaret ediyor.

Lavrov; 19 Ocak’da BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı açıklamada, “Yabancı teröristlerin sayısının çok fazla olması göz önünde bulundurularak, kimyasalterörizm tehdidinin Orta Doğu sınırları dışına yayılma riskini dikkate almamak imkânsız. Suriye ve Irak’a yurtdışından gelen teröristlerin kimyasal silah yapmaya ilişkin pratik tecrübeye sahip olduklarını” vurgulayarak, uyarıda bulundu.

Rusya Stratejik ve Teknolojik Analiz Merkezi Direktörü Ruslan Puhov, Kürtlerin arkasında ABD’nin bulunduğuna dikkat çekerek; “Suriye krizi boyunca ABD, Kürtlere silah, zırhlı araç, topçu silahı ve havan mermileri verdi. Dolayısıyla Suriye’nin kuzeyinde kapsamlı çatışmalar yaşanması halinde Türk ordusunu ‘basit bir gezinti’ değil, kanlı bir çatışma ortamı bekliyor olacak” iddiasında bulundu.

Rusya kaynaklı bu uyarılar, bilgi verici ve komşuluk hukukuna uygundur.
Perdeyi biraz daha aralayalım
Yeniçağ ve Hürriyet gazetesinde, konuyla ilgili olarak şöyle bir haber yayımlandı:

Rusya’daki Vzglad gazetesinde Ankara ile Moskova arasında Halep’in düşmesinden bu yana en büyük pazarlığının yapıldığını öne süren Ortadoğu uzmanı Anton Madrasov; “Yaşanan gelişmeler Moskova ile Ankara arasında çok büyük ve sıkı bir pazarlığın yapıldığına işaret ediyor. Bu pazarlığın odağında da, Afrin ile İdlib var. Bilindiği üzere, Esad ordusu bir aydan beri İdlib bölgesi güneyindeki Ebu Zuhur askeri havalimanını Rusya ve İran’ın yardımıyla ele geçirmek istiyor. Türkiye’ye bağlı gerillalar, ilk önce bu saldırıya karşı koydu ve stratejik üssün Şam tarafından ele geçirilmesi durduruldu.

“Hemen ardından Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin (Kürt ordusu) çıkışını gerekçe göstererek Afrin üzerine yürüyeceklerini açıkladı. Erdoğan, ABD’nin kontrolü altındaki Cezire veya Kobani yerine Rusya’nın kontrolündeki Afrin’i işaret etti. Sonra daha ilginç gelişmeler yaşanmaya başlandı. Türkiye, İdlib’in güneyindeki ÖSO unsurlarını, Afrin istikametine kaydırmaya başladı. Tıpkı zamanında Halep’ten yandaşlarını çekerek Rusya’nın şehri ele almasına izin verdiği gibi. Dolayısıyla İdlib’e karşılık Afrin pazarlığı yapıldığı aşikar.

“Cephe hattına gelecek olursak. Rusya Afrin’den gerçekten bir şeyler çekiyor. Oradaki seyyar hastane daha 10 Aralık’ta toplatılıp bölgeyi terk etmişti. Geride kalan 170 Rus askerinin durumu ise muamma. Türk ordusunun Afrin’de başarılı operasyon gerçekleştirebilmesi için hava kuvvetlerine ihtiyacı var. Sırf karadan Afrin harekâtı Fırat Kalkanı operasyonu gibi sarpa sarabilir ve Türk ordusu büyük can kaybı verebilir. Ankara ayrıca Moskova’ya tüm kantonu işgal etmeyeceği sözü de vermiş gibi duruyor.

“Türkiye, sadece YPG’nin Türkiye’nin başını ağrıtan kilit noktalarını kontrol altına almak istiyor. Bu operasyonu 15 bin silahlı YPG militanı karşısında en az kan dökülerek nasıl yapacağı ise Rusya’nın sesiz tavrına bağlı.” 3

Rus uzmanların bu haber ve değerlendirmeleri, şüphe yok ki çok önemlidir; ama gerçeklerle ne kadar bağdaşıyor, bu belli değil. Yine de biz, bu iddiaları, sahada yaşananlarla, karşılaştırarak benzerlikleri bulmaya çalışabiliriz.

Mesela:
1) Suriye, “Türk uçakları sınırı geçerse vuracağız” şeklindeki tehdidinden, harekât sırasında vazgeçmiştir. Bu ani değişikliğin, ancak Rusya’nın Suriye’yi ikna etmesiyle izahı mümkündür.

2) ABD dâhil, Rusya ve diğer aktörlerin açıklamalarında operasyonun kısa süreceğine dair açıklamaları; Cumhurbaşkanın ilk gün “operasyon kısa sürede tamamlanacaktır” beyanıyla teyit edilmiş olmaktadır.

3) Rus uzmanların haberinde; “Rusya Afrin’den gerçekten bir şeyler çekiyor. Oradaki seyyar hastane daha 10 Aralık’ta toplatılıp bölgeyi terk etmişti. Geride kalan 170 Rus askerinin durumu ise muamma” sözleri; ancak Rusya ile yapılan bir uzlaşma ile izah edilebilir.

4) Rus uzmanların; “Ankara ayrıca Moskova’ya tüm kantonu işgal etmeyeceği sözü de vermiş gibi duruyor. Sadece YPG’nin, Türkiye’nin başını ağrıtan kilit noktalarını kontrol altına almak istiyor.” iddiası, Başbakan Binali Yıldırım’ın, Zeytin Dalı Harekatı’nın; “4 safhada yapılacağına, Afrin operasyonunun nihai amacının, TSK ve ÖSO unsurlarının Afrin’de 30 km içeri girip, güvenli bir bölge oluşturacağına” dair ifadeleriyle örtüşmektedir.

5) Rus uzmanların, “Türkiye İdlib’in güneyindeki ÖSO unsurlarını Afrin istikametine kaydırmaya başladı. Tıpkı geçmişte Halep’ten yandaşlarını çekerek Rusya’nın şehri almasına izin verdiği gibi” iddiaları ve “dolayısıyla İdlib’e karşılık Afrin pazarlığı yapıldığı aşikar” yorumu da; Rusların Halep’e girmesine dair açık bilgilerle; ÖSO’nun İdlib’e kaydırılmasıyla mukayese edilmesi, bir pazarlığın yapıldığına işaret sayılabilir.
Sonuç ve değerlendirme

Bu bilgilere göre, Afrin “Zeytindalı” harekâtı hedefe ulaştığında, oradaki PKK/PYD/YPG terör unsurları yok edilmiş; tehdit ortadan kaldırılmış olacaktır. Membic ve Fıratın doğusu ise, başka bir mevsime kalacaktır. Çünkü buralardaki durum çok farklıdır; uygun konjonktürü, başarılı diplomasiyi ve bölgenin temel unsurlarıyla daha sağlam anlaşmaları gerekli kılmaktadır.

Afrin’den PKK/PYD/YPG’nin temizlenmesi, şüphe yok ki, başta Türkiye olmak üzere, Suriye, Irak, İran ve Rusya için son derece yararlı olmuştur. Ancak, bölgeye İdlib’deki çeşitli örgütlerin yerleşmesi, yeni bir sorunun kaynağı olabilecektir. Bu ifadeyi biraz açmamız ve Astana müzakereleri hakkında bilgi verilmesi yararlı olabilir.

İdlib’te; 2016 yılında El Kaide’den ayrıldığını duyuran ve “El Nusra Cephesi”,yeni adı;‘Fetih el Şam Cephesi’ veya ‘Şam’ın Fethi Cephesi’ olan bu örgütün, Astana barış sürecini destekleyen gruplara saldırması üzerine, altı silahlı örgütün “Ahrar’uş Şam”‘a katıldığı bilinmektedir. Böylece Türkiye’ye sıcak baktığı söylenen “Ahrar’uş Şam”‘ örgütü çok güçlenmiştir. “Ahrar’uş Şam”a katılan altı örgüt şunlardır: Sukur-el Şam, Fastakim, İslam Ordusu İdlib Kanadı, Mücahitler Ordusu, Şamiye Cephesi Batı Halep Teşkilatı, Şam’ın Devrimcileri. Bu örgütler arasında, görüş ayrılığı sebebiyle Halep’te ve İdlib’te zaman zaman silahlı çatışmalar yaşanmıştır.

Astana’ya gelince; müzakerelerde varılan sonuca göre: Suriye’de ateşkesin izlenmesi ve uygulanmasının sağlanması için Rusya, Türkiye ve İran’dan oluşan üçlü bir garantörlük mekanizması kurulmuştur. Yayımlanan sonuç bildirisinde: “BM Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği gibi, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin çok etnikli, çok dinli, mezhepçiliği kabul etmeyen ve demokratik bir devlet olarak egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğüne olan bağlılıklarını tekrarladılar.” denilmektedir. Yine, taraflardan IŞİD ve Şam’ın Fetih Cephesi [El Nusra] ile ortak mücadele konusundaki kararlı tutumlarını sürdürmeleri ve bu grupları, “diğer silahlı muhalif gruplardan ayırmaları istendi” ifadesi yer almaktadır.

Türkiye’nin bu kararlarla tam mutabık olmadığı da, bazı açıklamalardan anlaşılmaktadır.

Gelinen noktada, İdlib’deki örgütlerin Afrin’e doğru kaydırıldıkları söylenmektedir. Şimdi şu sorunun cevabını aramalıyız: çözüm nasıl sağlanacaktır? Bunun için bazı senaryolar düşünülebilir.

Meselâ:
Birinci senaryo: İdlib’de sayıları 50-60 bin olduğu ve ana karargahlarının Katar’da 4 bulunduğu söylenen, hepsinin ortak adı olan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) [Selefi/İhvan inancına sahip,örgütler] Afrin’e taşındığında Cerablus’a kadar uzanan bölgenin egemeni olacak demektir. Burada; etnik temelde değil, yıllardır mücadele ettiği amacına uygun olarak dini/selefi temelde bir devlet kurmak isteyecektir. Bunun adı, “Afrin Federe İslam Cumhuriyeti-AFİC”olabilir. Tabi, genel olarak böyle diyoruz; zira, [arka plandaki bilgilerden mahrumuz] bu kadar örgüt, bunca yıl mücadele ettikten sonra nasıl böyle veya benzeri bir çatı altında toplanacaktır; bilmiyoruz. Önce bu talep Astana mutabakatına aykırıdır. Sonra; Suriye Devleti, millî, üniter ve lâik yapısından vazgeçerek, federasyonu veya konfederasyonu gerektiren, sonunda bölünmeyi davet edecek bir teklifi kabul edebilir mi? Hiç sanmıyoruz.

İkinci senaryo: ÖSO, Afrin ve Cerablus’ta bağımsız bir devlet kurabilir mi? Buna, Türkiye için bir şey söyleyemeyiz ama, hiçbir devlet razı olmaz. Ayrıca böyle bir yapıyı ÖSO’nun taşıma gücünün olabileceği iddia edilemez. Bölgenin güçlü aktörlerini karşısında bulacağı için; 50-60 bin militanıyla, halktan da destek alamayacağına göre, doğmadan ölecektir.

Üçüncü senaryo; Türkiye’den, ÖSO meselesine bir çözüm bulması istenebilir. Suriye dışında bir yere, ya da Türkiye’ye taşınması gibi. Bunu, yıllardır Selefi bir devlet kurmak için yıllardır savaşan ÖSO’nun kabul etmesi mümkün olabilir mi? Zannetmiyoruz.

Dördüncü senaryo: ÖSO’nun, ya başka bir yere, neresi ise, gönderilmesi ya da dağıtılması düşünülebilir. Ama bunun için aktörlerin anlaşması gerekir. Türkiye böyle bir planı kabul edebilir mi? İhtimal vermiyoruz. Zira, ÖSO militanlarının önce İdlib’de, sonra Afrin’de toplanmasını temin eden Türkiye bunu nasıl kabul edebilecektir? Ama, Suriye, İran ve Rusya uzlaşabilir, ÖSO, Afrin’den, hatta Suriye’den çıkarılabilir. Işid gibi… Böylece Afrin, Suriye’ye katılabilir. PKK/PYD/YPG’nin terör koridoru ile Türkiye’yi kuşatma ve Akdeniz’e ulaşma çılgınlığına son verilir. Bölgede huzur ve güvenlik sağlanmış olur.

Bu dört senaryonun dışında başka yol da bulunabilir mi? Bilmiyoruz. Ama mutlaka bir yol bulunmalıdır. Aksi takdirde, değişen bir şey olmayacak, sınırlarımız boyunca, Suriye iç savaşı sürüp gidecek demektir. Tek değişiklik ÖSO’nun, İdlib’den Afrin’e taşınması olacaktır. Suriye, İran ve Rusya, hatta ABD ve İsrail, çeşitli şekil ve yollardan müdahalaye devam edecek; mesele daha da büyük boyutlara taşınacaktır. Tabi, Türkiye, ister istemez bu mücadelede kendine göre bir tutum belirleyecektir.

Çaresizlikten, garip ve akıl almaz analizler yaptığımızın; hatta bir hayalperest gibi yollar aradığımızın farkındayız; ama sorun bizi buralara kadar sürüklüyor. Bu ciddi, aktörler arasında mutabakat sağlanamadığı için çözümü imkânsız görünen uluslararası meselenin Türkiye’nin sırtına sarılmasından endişe ederiz. Böyle bir durumda, Türkiye bütünlüğü, millî üniter ve lâik devlet yapısı büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilir. Türk Milletine güvenimiz ve inancımız tamdır; bundan kimsenin şüphesi olamaz.

Türk Milletini tanıyan tarih şahittir ki: Türk Milletinin; hala şehitler vererek, taşını toprağını kanıyla ve canıyla suladığı aziz vatanından, devletinden ve egemenliğinden vazgeçeceği düşünülemez. Tek bir Türk evladı buna razı olabilir mi? Elbette, asla…

Gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz.


(1) http://www.oncevatan.com.tr/papa-ve-dinler-arasi-diyalog-aldatmacasi-makale,21133.html Papa II. “John Paul’un milenyuma girerken 24 Aralık 1999’da yayınladığı tarihi mesajda: “Birinci bin yılda Avrupa, ikinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıracağız.” dedi.

(2) https://www.dunya.com/dunya/abd-sinirimizda-30-bin-kisilik-ordu-kuracak-haberi-398478

(3) http://www.hurriyet.com.tr/rus-uzman-idlibe-karsi-afrin-pazarligi-yapiliyor-40716852

(4) http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/verda-ozer/ozgur-suriye-ordusundan-son-haberler-40216975
FacebookTwitterGoogle+Payl

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder