TÜRKİYE’NİN EKONOMİK DURUMU
NEVZAT LÂLELİ |
Nevzat LÂLELİ
Yazar, HAY-DER Genel Başkanı
HAY-DER Cuma sohbetleri ve buna bağlı olarak yapılan Cuma konferansları hızla
devam etmektedir. Prof. Dr. Latif Öztek de HAY-DER’in Cuma konferansına hatip
olarak katılarak, “Ekonomi, temel göstergelerden biridir. Bir şahsın veya bir
ülkenin durumu onun ekonomik yapısının ile yakından ilgilidir. Eğer bir ekonomi
de israf varsa, üretim olmayıp tüketim reklam ediliyorsa, o ülke de işsizlik
büyükse o ülke batmaya mahkumdur” dedi.
Slâytlarla konferansını belgeleyen, tablolar ve grafikler gösteren Prof. Dr.
Latif Öztek konuşmasına devamla; “Bir fikrin toplumda kabul görmesi o fikrin
fikir planında olduğu gibi eylem planında da birlikte yapılıyor olması
lazımdır. Ben de sizin fikirlerinizi paylaşıyorum dedikten sonra amelde (eylem)
ayrılıyorsak, o durumda, bu davranışı ne fikir planında ne de eylem planında
birlikteyiz diye anlamak lazımdır.
Bu gün ülkelerin saygınlığında Yunanistan ve Almanya’yı ele alırsak görürüz ki
Yunanistan’ın sadece Avrupa ülkeleri arasında değil bütün dünya ülkeleri
arasında bir itibarını kaybetmiştir. Ama iş Almanya’ya gelince her zaman
ihracatı, ithalatından fazla olduğundan yani ekonomisi hep (+) çıktığından
Merkel boynu dik gezmekte ve itibarı da üstün bulunmaktadır.
Ülkemizin ekonomik yapısına bir göz attığımızda bizim de maalesef “dış ticaret
açığı, bütçe açığı, cari açık, büyük iç ve dış faiz ödemeleri gibi temel
ekonomik göstergelerimiz hep (-) göstermekte, bu da ülkeler arası itibarımızı
alıp götürmektedir. Ülkemizde yapılan ve adına yatırım denen otoyol, köprü,
tünel gibi yatırımlar, üretim yapan ve milli gelirimize katkıda bulunan
yatırımlar olmayıp, aynı zamanda dışarıya borçlandığımız ve bu borcumuzu
gittikçe katlayan sabit tesisler durumundadırlar.”
Prof. Dr. Latif Öztek ve HAY-DER Genel Başkanı Müh. Nevzat Laleli |
EKONOMİK
GÖSTERGELER
Bir ülke için ekonomik temel göstergeler öncelikle üretim ve imalatta yıllık
artış trendinin yüksek olması, ihracat ve ithalat arasında her yıl müspet yönde
bir artış kaydedilmesi, işsizlik göstergelerinde artan nüfusa rağmen azalma
görülmesi, enflasyon rakamlarının düşük çıkması, ülkenin faiz yüzdelerinin
durumu, devletin iç ve dış borçlanması, fert başına milli gelir gibi aldatmaca
rakamlar yerine işçinin, memurun, emeklinin alım gücünün mallara göre
değerlendirilmesi gibi değerlerdir.
Bu değerlerden ülkemiz işsizliğini görelim. İşsizlik, çalışabilecek güce ve
beceriye sahip olduğu halde bir insanın bu özelliklerini kullanamaması, üretim
arzının yeterince sağlanamaması, yaşama ile çalışma arasındaki dengesizlik,
ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir gelir elde edilememesi gibi tarifler
yapılabilir.
Bir hükümetin başarısı işsizlikle ölçülür. Çünkü üretime ait bütün kanun ve
kararlar hükümet tarafında alınmakta, bir insan kendi dışında oluşan bu ortama
uymaya mecbur kalmaktadır. Eğer üretim tam teşvik edilirse bu üretici inputları
(girdileri) olabildiğince aşağıya çekilirse ve kredi kullanımında ipotek şartı
yerine “rantabl üretimi sağlayacak projeler” öncelik kazanırsa, bir de israf ve
tüketim ekonomisi uygulamasına son verilirse böylece yeni iş sahaları açılacak
ve onlar istihdam sağlayacağı için işsizlik önlenecektir.
Siz parayı, ham maddeyi veya mamul maddeyi depolayabilirsiniz ama iş gücünü
depolayamazsınız. Bu kullanılmayan iş gücü zaman içinde heba olmuş demektir ve
bunu bir daha kullanamazsınız. Bu gün ülkemizde 3,5 milyon işsiz var deniyor.
Bu işsizlerin kendilerinin ve ailelerinin çektikleri büyük acıyı bir an için
yok sayalım ama bunlar çalışsaydı bir saat içinde 3,5 milyon x 8 saat = 28
milyon/saatlik bir iş ortaya koyacaklardı. Bunlar iş bulup da çalışamayınca bu
millet bu kadar büyük bir iş gücünü kaybetmiş olmaktadır.
Devlet, daha doğrusu hükümet bu probleme mutlaka çözüm bulmalı ve milli gelire
yapılacak bu katkıyı dışarıya atmamalı, ülkemizde üretilecek mallar
üretilemeyince bu malları ithal ederek, Hasan’a vermediği parayı ve imkânları
Hans’a verme lüksünden vazgeçmelidir.
Bundan 10 sene kadar önce “Fert başına düşen milli gelir” yıllık 3,500 $ idi.
Geçen sene (2016 yılı) bu rakamın yani fert başına milli gelirin 10.000 $
olduğu açıklandı. 10,000 $ x dolar kuru olan 3,500 TL ile çarpılırsa = 35
milyar TL/ay yapar. Yıllık gelirin ise 420 milyar TL ettiği görülür.
Bu değerlendirmeler doğru ve sağlıklı değerlendirmeler değildir. Şöyle ki;
Toplam milli, geliri toplam nüfusa bölüyorlar çıkan rakamı “Fert başına milli
gelir” olarak ilan ediyorlar. Aslında 80 milyonluk nüfusun cebine giren para
aylık asgari ücret 3,900 TL (siz 4,000 TL deyin) x 12 ay = 48.000 TL dir.
Memuru bu şekilde, emeklisi bu şekildedir. Yıllık 420 milyar TL nerede, 48.000
TL nerede?
İkincisi de “milli gelir hesaplarına, alınan borçlar dâhil edilmektedir.”
Hâlbuki borçlar bir müddet sonra kısa, orta ve uzun vadeli borçlar olarak
faiziyle birlikte iade edilecektir.
TÜRKİYE’NİN EKONOMİSİ
Ekonomi fertler
için olduğu gibi devletler için de çok önemlidir. Bu öneminden dolayı bir
ülkenin Ekonomi Politikalarını ne dış politika ve iç politikasından ve ne de
siyasi ve sosyal politika konularından ayrı düşünmek ya da tek başına ele almak
mümkün değildir.
Bu ayki raporumuzu Türkiye’nin genel ekonomik durumu ile
2016 yılının Bütçe uygulamaları ve yeni hazırlanan 2017 yılı bütçesinin
değerlendirilmesine tahsis etik. Türk ekonomisindeki gelişmeleri
değerlendirirken daha önce belirttiğimiz gibi, konu ile ilgili Bakanlıkların
yayınlamış olduğu resmi rakamları verip bu rakamlar üzerinden açıklamalarımızı
yapmaya çalışacağız.
Fiyatların, zamların ve enflasyonun göstergesi…
Bu arada konu ile ilgili olarak
zaman zaman hükümet üyelerinin ve hükümeti oluşturan AK Parti yetkililerinin
açıklamalarına yer vereceğimiz gibi, medyada yer alan görüş ve
değerlendirmeleri de dikkate alacağız. Tabii bu arada Türkiye’nin ekonomik
sorunlarının nasıl çözüleceğine de işaret edeceğiz. Böylece milletimizi ve
iktidarı, hükümetin ekonomik uygulamalar hakkında bilgilendireceğimiz gibi
Türkiye’nin önemli ekonomik sorunlarına yönelik görüşlerimizi de açıklayacağız.
Bilindiği üzere Türk ekonomisi
çok hassas dengeler üzerinde ilerleyen kırılgan bir yapıya sahiptir. Bu
kırılgan yapısı nedeniyle hem dış dünyadaki ekonomik, politik ve siyasi
gelişmelerden ve hem de yurt içindeki sosyal ve siyasal gelişmelerden
fazlasıyla etkilenmektedir. Bu yüzden Türk ekonomisini incelerken yurt içindeki
ve yurt dışındaki gelişmelerin Türk ekonomisi üzerindeki etkileri göz ardı
edilmemelidir.
Temmuz 2016’da bir başarısız
darbe girişimine hedef oldu. Darbe girişimi bastırıldıktan sonra ülkemizde üç
ay süreyle Olağanüstü Hal ilan edildi. Üç aylık Olağanüstü Hal bitince süre
yeniden üç aylığına uzatıldı. Olağanüstü Hal uygulamaları çerçevesinde
hazırlanan Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’lerle kamuda çalışan binlerce insanın
işine son verildi, soruşturmalar oldu, tutuklamalar yapıldı ve halen de bu
durum devam etmektedir. Kamudaki bu uygulama özel sektörde de sürdürüldü.
İnsanlar tutuklandı, iş yerleri kapatıldı.
15 Temmuz 2016’dan beri Hükümet
asıl olarak PDY ile uğraştığı için dış dünyada olup bitenlerle ve ekonomi ile
fazla ilgilenemedi. Yurt içinde ve Kuzey Irak’ta PKK eylemleri arttı. Güney
komşumuz Suriye’de PYD/YPG güçleri Türkiye’nin daha önce kırmızı çizgimiz
dediği “Fırat’ın Batısı”’na geçti. PYD/YPG’nin bu faaliyetini önlemek
üzere TSK tarafından “Fırat Kalkanı Harekâtı” düzenlendi. Bu harekât
4 aydan beri devam etmektedir. Daha ne kadar devam edeceği de belli değildir.
Suriye’deki çatışmalar sürerken
koalisyon güçleri (ABD-Türkiye) tarafından Musul’u IŞİD militanlarının elinden
kurtarmak üzere Irak’ta da bir sıcak çatışma alanı oluşturuldu. Türkiye de
Irak’taki bu harekâta katılma kararı aldı ve TSK Irak’taki koalisyon güçleri
ile beraber Musul’u IŞİD militanlarından kurtarma operasyonuna fiilen katıldı.
Halen Musul’daki operasyonlar da devam ediyor. Irak ve Suriye’de iç savaş
sürmekte. Irak fiili olarak 3’e bölünmüş durumda. Suriye’de de durum Irak’tan
fazla farklı değil. Öte yandan diğer İslam ülkelerinin durumu da içler acısı.
Gazze’de İsrail’in zulmü devam ediyor. Mısır, Libya, Pakistan, Afganistan,
Bangladeş, Sudan, Somali, Arakan, Mali, Keşmir ve Doğu Türkistan’da
sıkıntılı durum devam ediyor.
Bu arada 20.07.2016 da Kredi
Derecelendirme Kuruluşlarından Standart end Poors, 23.09.2016’da da Moodys Türkiye’nin
kredi notunu düşürdü. Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi
notunu düşürmesi Kabine’nin birçok üyesi tarafından “Bu karar siyasidir” diye
nitelendirildi. Biz Sayın Bakanlarımızın bu nitelendirmelerine katılmakla
beraber Türk Ekonomisinin iyi olmadığının da bir realite olduğunu belirtmek
istiyoruz. Zira işsizlik artıyor, enflasyon yüksek seyrediyor, büyüme hızı
azalıyor, döviz yükseliyor, ihracat azalıyor, dış ticaret açığı ve cari açık
artıyor. Kısaca bütün bu olup bitenler ekonomimizi çok olumsuz etkilemiştir ve
bu halen de devam etmektedir.
İngiltere’nin AB’den ayrılma
konusundaki kararı ABD’deki Başkanlık seçimini Trump’un kazanması ve buna bağlı
olarak ABD ekonomisindeki gelişmeler… ABD’de faiz oranının artacağı yönündeki
söylentiler daha sonra da (15.12.2016)’da FED’in faiz oranını 25 baz puan
artırması tüm dünya ülkelerinin ekonomilerini ve bu arada Türk ekonomisini çok
etkilemiş, döviz, Dolar ve Eoro yükselişe geçmiştir.
15 Temmuz 2016’dan önce 2.88 TL
olan ABD doları Kasım sonu Aralık ayı başında hızlı bir yükseliş göstermiş 1
ABD doları 3.60 TL’yi görmüş, sonra bir miktar düşmüştü. 15 Aralık 2016’da
FED’in faiz oranını artırmasıyla tekrar 3.50 TL’nin üzerine çıktı. Halen 3.50
TL’nin üzerinde seyretmektedir. Yani ABD doları 4-5 ayda yaklaşık 60 kuruş
artmıştır. Türkiye’nin 421,5 milyar dolar dış borcu olduğu dikkate alınırsa
bunun Türk ekonomisine getirdiği yükün yaklaşık 250 milyar TL olduğu
hesaplanabilir. Bu ağır yükün özel sektöre maliyeti ise yaklaşık 170 milyar
TL’dir.
Kaynak: Prof. Dr. Latif Öztek –
Tablo ve grafikler TUIK
e.MAİL: (nevzatlaleli@gmail.com)