AVRUPA-TRUMP-RUSYA ÜÇGENİNDE TÜRKİYE
Dr.
Nejat Tarakçı
Jeopolitikçi
ve Stratejist
ntarakci@gmail.com
Giriş
ABD’de yeni başkan Trump, göreve başlamadan üç
ay önce hem kendi ülkesinde hem de dünya çapında belirsizliklerin artmasına
neden oldu. Bu belirsizlikler üç temel alanda yoğunlaşmaktadır.
· İkincisi, yeni yönetimin NATO çerçevesinde Rusya
tehdidine karşı Avrupa’nın güvenliğine sağladığı büyük oranlı katkının devam
edip etmeyeceği,
· Üçüncüsü, Çin’le olan ilişkilerde olabilecek
değişikliğin Pasifik bölgesinin güvenliğini nasıl etkileyeceğidir
Türkiye ve Avrupa için öncelikli durum ikinci
temel alanda bulunmaktadır.
ABD’nin
Siyasi Yönetim Yapısını Etkileyen Kurum ve Faktörler
ABD,
federal temsilcilerin bulunduğu iki meclisli başkanlık sistemi ile
yönetilmektedir. Her iki meclis de iki siyasi parti tarafından
oluşturulmaktadır. Sistem; güçlü, etkili ve bağımsız bir yargı erki tarafından
denetlenmektedir. 240 yaşındaki ABD Devleti iç savaş, uzun süreli karışıklıklar
sonunda bugünkü sisteme geçmiştir. ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana
ekonomik, askeri ve de kültürel alanda dünya liderliği yapmaktadır. Ülke 1929
ve 2008’de iki büyük ekonomik kriz yaşamıştır. Son krizin etkileri hala devam
etmektedir. ABD içinde gelir dağılımı bozukluğunun yarattığı sosyal sorunlar
giderek büyümektedir. Siyah beyaz ayrımı yeniden ivme kazanırken Latin ve
İspanyol kökenli azınlıklar için de yeni ayrımcılık belirtileri
gözükmektedir.
Trump
Nasıl ve Neden Seçildi?
Anketlerde
geriye düştüğü haberlerinin ardından sürpriz bir şekilde Trump’ın seçimi nasıl
kazandığı hala tartışılmaktadır. Tarihi ön bilgiler ve mevcut koşullar altında
durumu analiz etmeye çalışalım. 1921’de kurulmasına rağmen Finans Kapital
Sistemin bir türevi olan CFR (Dış İlişkiler Konseyi) 1980’li yıllardan itibaren
Yahudi ve Rum lobileri ile birlikte, ABD yönetim sistemi içinde daha etkin
olmaya başlamıştır. Bu bağlamda Kongre (Temsilciler Meclis ve Senato) ve
Başkanlık seçimlerindeki rolleri geniş çevrelerce kabul edilmektedir. ABD
yönetim sistemini ele geçiren bu yeni gücün siyasi alandaki etkinliğini inkâr
etmek mümkün değildir. 1990’da başlayan baskıcı, dayatmacı, küresel ekonomik
sistem sayesinde ABD ve İngiltere başta olmak üzere ülkelerin yönetimi,
siyasilerden ziyade, çok uluslu şirketlerin eline geçmiştir. Bu şirketler,
bugün de ABD ve AB içindeki önemli ülkelerin yönetimlerini etkileyebiliyorlar.
Bunu eski ABD başkan yardımcı Al Gore 2013 de yayınlanan The Future adlı kitabında; şöyle vurguluyor. Dünyamızda devletlerin gücü de giderek iş, finans ve medya
kuruluşlarının eline geçmektedir. Hükümetler kararlarını, politik partilerin
ana finansman kaynağını oluşturan bu kuruluşların çıkarlarını gözetecek biçimde
almaktadır.
Sayın
Trump’ın oluşturmakta olduğu yönetim takımına bakıldığında ABD’nin Finans
Kapital Sistem ve FED ile uyum içinde olacağı söylenebilir. Bu noktada esas
senaryo değişikliğinin ABD’nin Ortadoğu’daki plan ve stratejilerinde olacağı
kesin gibidir. Trump’a seçimde destek veren odakların beklentileri ne ölçüde
karşılanabilecektir? Bu yapılırken,
Avrupa – ABD ilişkileri nasıl etkilenecektir? Trump Amerikalı bir iş adamıdır.
Bu nedenle faydacı çözümlere ve net sonuçlara odaklanması beklenmelidir. Ancak
bunu yaparken Obama’nın tersine askeri gücünü doğrudan ve daha etkili mi
kullanacaktır, yoksa daha barışçı, daha tavizkar ve ittifakçı stratejiler ile
çözüme mi odaklanacaktır? Bunu zaman gösterecektir. Sistem, Clinton yerine neden Trump’ı tercih
etmiştir? Bu sorunun cevabı önemlidir. Ve cevabın Obama’nın son sekiz yıldan bu
yana Ortadoğu’da sürdürdüğü ve Clinton’un da seçildiği takdirde devam ettirmesi
beklenen İsrail’e karşı politikaları ile ilgili olduğu görülmektedir. Bunlar;
· İsrail’e daha temkinli yaklaşma,
· Onların uluslararası hukuka aykırı
uygulamalarına karşı çıkma
· Uluslararası konularda açık siyasi destek
vermekten kaçınma
· Kudüs’teki yeni yerleşimlere ve Kudüs’ün başkent
yapılmasına karşı çıkma
· Gazze’deki şiddete onay vermeme
· İsrail’in şiddetli muhalefetine rağmen İran’la
nükleer anlaşmaya imza atma,
· Filistin’in bağımsızlığını destekleme
· Ortadoğu’da doğrudan askeri güç kullanmaktan
kaçınma vb. gibi sıralanabilir
İsrail
Neden Vazgeçilmez Bir Ülke?
İsrail, Yahudi lobisinin önemli derecede kontrol
ettiği Finans Kapital Sistem sayesinde gelmiş geçmiş tüm ABD yönetimlerince
kayrılmış ve özel bir ittifak bağı ile korunmuştur. Emperyalizm üstü bu
kuruluşun siyasi etkisi devam ettiği sürece İsrail’in ABD nezdindeki bu
ayrıcalığının devam edeceği söylenebilir. İsrail, ABD’den karşılıksız mali
yardım alması yanında, özellikle savunma sanayi alanında ileri teknoloji
transferi yapılan tek ülkedir. Önümüzdeki on yılda İsrail’e 37,5-40 milyar
dolar arasında askeri yardım yapılması kararlaştırılmıştır. Bu Amerikan
tarihindeki en büyük yardım miktarıdır. [3]İsrail
NATO ve AB üyesi olmamasına rağmen herhangi bir üyenin bütün ayrıcalıklarına
sahiptir. Bugüne kadar İsrail hakkında BM Güvenlik Konseyine getirilen bütün
şikâyet ve yaptırımlar ABD vetosu ile durdurulmuştur. Nükleer silahlara sahip
olan İsrail, BM denetimden kaçmaktadır. Özetle ABD, İsrail’i bölgedeki
çıkarları için vazgeçilmez bir ülke olarak görmektedir. Trump’a sağlanan destek
nedeniyle Cumhuriyetçiler döneminde de ABD’nin İsrail ile olan ilişkilerinde
daha tavizkar ve destekleyici olması beklenebilir.
İsrail’in
ABD’den Beklentileri Nelerdir?
· Ortadoğu’daki yaygın savaşın İsrail’in lehine
sağladığı oransal avantaj ekonomik öncelikli projelerinin öne çıkmasına neden
olmuştur. Birinci öncelik doğu Akdeniz’deki doğal gazın bir an önce dış
pazarlara ulaştırılmasıdır. Bu bağlamda Türkiye güzergâhı üzerindeki görüşmeler
devam etmektedir. Trump’ın bu görüşmelerin fiiliyata geçirilmesinde desteği söz
konusu olabilir.
· İran’ın bölgesel etki alanının daraltılması
amacıyla, nükleer anlaşmanın askıya alınarak yeniden ambargoya maruz
bırakılması İsrail’in başlıca beklentilerinden biridir
· Kudüs’ün başkent yapılması için ABD’nin Tel
Aviv’deki büyükelçiliğini bu şehre taşıması beklenmektedir
· Suriye ve Irak’tan IŞİD’in temizlenmesi
sonrasında bölgedeki yeni siyasi yapılanma İsrail’in istekleri doğrultusunda
gerçekleşecektir.
ABD Nasıl Bir Kürt Devletine Yeşil Işık Yakmıştır?
Trump’ın Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, bölgede bir Kürt devletinin kurulacağını açıklamıştır. Bu bağlamda ilk
akla gelen sorular hangi coğrafyada, hangi nüfus ve kimin korumasında
kurulacağıdır. Irak coğrafyasındaki gelişen hali hazır durum, bu yeni Kürt
devletinin çekirdeğini Irak Kürt Bölgesel Yönetimine verilecek bağımsızlık ile
kurulacağını göstermektedir. Bu durumda Türkiye için PKK sorunu yeni bir sürece
girecektir. % 73’ü Türk vatandaşı olan PKK unsurları ne olacaktır? Ya Barzani
bölgesinde kalarak sistem ile bütünleşerek teröre son vereceklerdir, ya da aynı
konumda Türkiye’ye terör ihraç etmeye devam edeceklerdir. Bu durumda Barzani
hükümeti terör konusunda Türkiye ile işbirliği yapmaya mecbur kalacaktır. Aksi
takdirde yeni Kürt devleti ile Türkiye arasında ciddi bir kriz yaşanabilecektir.
Kürt devleti kurulursa Musul ve Kerkük kimin kontrolünde olacaktır? Bundan daha
da önemlisi, ABD’nin kurulacağını açıkladığı Kürt devletini uzun yıllar himaye
etmek zorunda kalacağıdır. Bu dönemde Türkiye’ye yönelik terör faaliyetleri
devam ederse Türkiye ve ABD çatışmak zorunda kalabilir. Kürt devleti İran
açısından da çıbanbaşı durumuna gelebilir. Çünkü Amerikan kontrolündeki Kürt
devleti İran’ın Irak ve Suriye üzerindeki etki alanına karşı tampon rolü
üstlenebilir. Yeni Kürt devletinin ABD için esas stratejik amaçlarından biri de
budur. Suriye’ye gelince devam eden iç savaşta ABD, Irak’ta olduğu gibi yine
ortak olarak Suriye Kürtlerini seçmiştir. Suriye Kürtleri ABD tarafından
şimdilik IŞİD’e karşı kullanılmaktadır. Ancak IŞİD tehlikesi ortadan kalkınca,
Suriye Kürtleri esas olarak Türkiye ve İran’ın bölgedeki nüfuz alanını
daraltmak için tampon olarak kullanılabilir. Bu strateji, İsrail’in yıllardan
beri devam ettirdiği Arap mezhepsel fanatizmini Kürt kartıyla durdurma
politikasıyla uyumludur.
IŞİD Sonrası Suriye’de Beklenen Senaryolar
Suriye’de ve Irak’taki çatışmalar sona erince yeni düzen önümüzdeki en az
50 yıllık bir süreci etkileyecektir. Bölgedeki ekonomik, stratejik ve siyasi
yapılanma nasıl olacaktır? Bu
senaryoların temelinde siyasi ve askeri yapıyı etkileyen iki temel ekonomik
proje yatmaktadır.
· Birincisi, Türkiye
sınırından başlayarak Nil Deltasına kadar uzanan Doğu Akdeniz çanağındaki
enerji kaynaklarının güvenli bir şekilde araştırılması, çıkarılması ve dış
pazarlara ulaştırılmasıdır. Bunun gerçekleşmesi için istenenleri sıralayalım
a.
Rusya’nın
himayesinde Suriye’nin kıyı şeridinde kurulacak yeni Suriye devletinin İsrail
ile düşmanlığa son vermesi
b.
İsrail’in
bölgede kalıcı hale gelen Rusya ile enerji ve güvenlik alanında iş birliği yapması
c.
Lübnan’ın
İran’ın siyasi ve askeri etki alanından çıkarılması
d.
Gazze’nin enerji
yoluyla kalkınması için BM kanalıyla özel bir statüye sokulması veya bölge dışı
bağımsız bir ülkenin mandasına verilmesi ( Norveç, İsveç, İsviçre, Finlandiya
vb.)
Bu istenenlerin şu anda devam eden çatışmalar nedeniyle gerçekleşmesinin
ne kadar zor olduğu ortadadır. Bu nedenle halen İsrail, kendi çıkardığı gazını
beklemeden dış pazarlara sunma projelerini hızlandırmıştır.
· İkincisi, Körfez
Ülkeleri (BAE, Katar, Bahreyn, Kuveyt), Irak, Suudi Arabistan petrol ve gazının
doğu Akdeniz’e akıtılmasıdır. Bunun gerçekleşmesi için istenenleri sıralayalım.
a. Suriye ve Irak’ta yeni siyasi sınırların belirlenmesi
b. Ve bu yeni siyasi bölüntülerin doğu Akdeniz çanağının kontrol altında
tutan İsrail, Rusya, Lübnan, Mısır ve yeni Suriye devleti işbirliği yapması
başlıca şart olarak ortaya çıkmaktadır.
İkinci senaryo grubundaki beklentiler de en az birincidekiler kadar
zordur. Bölge ABD ve Rusya gibi karşıt iki nükleer güç ile Türkiye ve İran gibi
bölgesel jeopolitik oyuncular arasındaki güvensizlik ve ortak bir çıkış noktası
olmaması nedeniyle kaos yaşamaktadır. İŞID sonrası senaryolar henüz
belirsizdir.
Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler ve Çıkış Yolları
Türkiye, Fırat Kalkanı ile
içine düştüğü stratejik boşluktan ve belirsizlikten çıkmıştır. 24 Ağustos
2016’da başlayan harekât üç ayını doldurmuştur. Türkiye’nin bu harekâttaki amaç
ve hedefleri ABD ile örtüşmemektedir. Buna karşılık Rusya ve dolayısıyla Esad
rejimi ile sessiz bir mutabakat söz konusudur. Nitekim son Türk tankına yapılan
füze saldırısının Rusya’dan kaynaklanmadığını Putin bizzat açıklamıştır.
Türkiye güney sınırında güvenli bir bölge oluşturmaktan başka bir amacı
olmadığını açıklamıştır. Ancak Türkiye’nin güneyinde bir Kürt kuşağı oluşturmak
niyetinde gözüken ABD, bölgedeki son gelişmelerle şekillenen yeni siyasi ve
askeri güç dengesi içinde Türkiye’yi baypas etmeyi planlayan bir strateji
izlemektedir. Bu strateji, NATO üyesi Türkiye’yi Rusya merkezli bir güvenlik
odağına doğru kaydırmaktadır. Bu son derece hatalı bir stratejidir. Zira eğer
ABD’nin kıtasal ölçekte Rusya’ya karşı uyguladığı ve uygulayacağı stratejilere
devam edilecekse bunu Türk Boğazlarını kontrol eden ve Karadeniz’de Rus Deniz
kuvvetlerini dengeleyen Türkiye olmadan yapamaz. Türkiye’nin Suriye’de askeri
güç bulundurduğu sürece Rusya ile ve Rusya üzerinden rejim ile koordineli
hareket etmesi önemlidir. Buna paralel olarak bölgedeki büyük enerji projeleri
bağlamında Türkiye’nin İsrail ile ciddi ve güven verici şekilde stratejik
işbirliği yapması, ABD-Türkiye ilişkilerini düzeltebilir. Türkiye, Rusya ile
olan ilişkilerini bozacak çeşitli tuzaklara karşı hazırlıklı olmalıdır.
Rusya’nın en büyük korkusu Türkiye ile yaşanacak bir kriz ve çatışma durumunda
Boğazların kapanmasıdır. Nitekim uçak
düşürme olayından sonra düşmanca açıklamalar ve uygulamalar karşısında Rusya
tarafından Boğazların kapanmasından endişe duyan resmi açıklamalar
yapılmıştır.
Fırsatlar
İçinde bulunulan hâlihazır
durum Türkiye’ye zamansal olarak iki stratejik fırsat sunmaktadır.
İkincisi; KKTC’nin
Türkiye ile birleşmesidir. Çünkü BM gözetiminde yapılan sözde çözüm
görüşmelerinde önemli ölçüde toprak ve nüfus tavizi verilmesine rağmen hala
Türk tarafı suçlanmaktadır. Kıbrıs’ın Türkiye’den koparılma çalışmaları
hızlanmıştır. KKTC’ye gelince Denktaş’tan sonra KKTC uykuya yatmıştır. 33 Yılda
devlet olamamıştır. Ne kendisine bir istiklal marşı yapmış, ne İngiliz koloni
mahkeme binalarını değiştirmiş ne de Türkiye’den gelenleri bağrına basıp
homojen bir toplum yaratmıştır. AB ile ilişkilerin askıya alındığı bugün KKTC’nin
Türkiye ile bütünleşmesinin tam zamanıdır. Yıllardır yazılan ve herkesçe
bilinen Kıbrıs’ta Türk ve Rum halklarının birlikte yaşayamayacağı gerçeğinin
hayata geçirilmesinin tam zamanıdır.
[1]
ABD
Federal Rezerv Bankası (merkez bankası gibi)
[2] Finans-Kapital Sistem, petrol ve silah
endüstrisi gelirlerinin bankalar ve sigorta şirketleri ile birlikte kontrol
edildiği sistemin adıdır. Birbirleri ile bütünleşmiş ve etkileşim içinde
çalışan, Petrol ve Silah endüstrisi, bunlardan bağımsız konumdaki F-K Sistem
tarafından kontrol edilmekte ve yönlendirilmektedir.