ORTADOĞU
DOSYASI
HABER-YORUM:
UFUK
ULUTAŞ
Son
yıllarda sadece Ortadoğu’da değil belki de dünyada, kaderleri birbiriyle Irak
ve Suriye kadar iç içe girmiş iki ülke yoktur. Farklı arka plan, demografi ve
ekopolitiğe sahip olsalar da iki ülkenin geleceği aynı anda ve neredeyse aynı
aktörler tarafından şekillendiriliyor. Daha da geriye gidersek her şey iki
ülkede meydana gelen gelişmelerin birbirini etkilemesiyle başladı. Tabiri
caizse Irak ve Suriye aynı fay hattının üzerinde yer alıyor. Birisindeki
hareketlenme diğerinde depreme sebep oluyor. Mevcut çabalar iki ülke arasındaki
sınırları fiilen ve İran’ın hesabına ortadan kaldırma üzerine kurulmuş; DEAŞ’ın
çabalarını andırırcasına.
Suriye
ve Irak arasında işgal yıllarına uzanan bu iç içe girmişlik, son beş senede
daha da arttı. Irak’ın işgal yıllarında Esed, Irak’a giren yabancı savaşçıların
seyahat şirketiydi. ABD işgalinin kağıt üstünde bitip fiili İran işgalinin
başlamasıyla birlikte Maliki’nin mezhepçi otoriteryanizmi zirve yaptı.
Maliki’nin mezhepçi politikalarından en çok Esed’in Irak’a taşıdığı yabancı
savaşçıların da içerisinde olduğu El-Bağdadi şurekası istifade etti. Maliki’nin
Irak’taki Sünnilere ve kendisi gibi düşünmeyen Şiilere reva gördüğü zulmü, Esed
de artırarak ve sınıf atlatarak kendi halkına uygulamaya başladı. Esed’in
Irak’a taşıdığı yabancı savaşçılar Maliki’nin zulmü sebebiyle güçlenip,
çatışmaların başladığı Suriye’ye geçtiler. Maliki ve Esed el ele DEAŞ
canavarının alt yapısını kurmuş ve bir bomba gibi Irak ve Suriye’de onuru için
mücadele eden halkın kucağına bırakmış oldu.
İlginçtir
ki (aslında arka planını düşününce çok da ilginç değil) DEAŞ canavarından en
fazla istifade eden de Suriye’de Esed ve Irak’ta Maliki’nin tetiklediği
mezhepçi intikamcılık oldu. Esed DEAŞ’ı gösterip kendi savaş suçlarının üstünü
örttü. Irak’taki mezhepçi intikamcılık ise DEAŞ’ı gösterip Irak’ta
Sünnisizleştirme politikasına start verdi. Tabii bu hengamede Maliki de
iktidara geri dönmenin planlarını yapar hale geldi.
Çatışmalar
başlayınca Iraklı Şii milisler soluğu Suriye’de aldı. Irak “Hizbullah”ı, Asaib
Ehl’el-Hak ve Liva Ebu el-Fadl el-Abbas gibi Iraklı Şii gruplar Suriyelilere
karşı Suriye’de savaşmaya başladı. İran’ın organize ettiği yabancı terörist
savaşçılarla birlikte Suriye’deki mezhepçi intikamcılığın ateşleyicisi oldular.
Irak’ın mezhepçi merkezi ordusu, DEAŞ’ın ülkenin üçte birini işgal etmesine
engel olamayınca mezkur milislerin bir kısmı Irak’a döndü ve Sünnisizleştirme
politikalarının parçası oldular. Şimdilerde Musul gibi Tel Afer gibi kentlerde,
Bağdat’ta yaptıklarına benzer bir demografik mühendislik çabasındalar.
Irak’taki amaçlarına ulaşınca Suriye’ye geçeceklerini beyan ediyorlar.
Halep’in
hesabı Tel Afer’de
İki
ülkede de İran’ın fiilen sahada olduğunu görüyoruz. İranlı generallerin
tabutları birer birer Irak ve Suriye’den Tahran’a taşınıyor. İran’ın Irak,
Suriye, Lübnan hattındaki kanlı jeopolitik oyunu, özellikle Irak ve Suriye’nin
kaderlerini birbirine bağlamış durumda. İran, Suriye’deki gelişmelere bağlı
olarak Irak’ta adımlar atıyor veya tam tersi de geçerli. Örneğin, Suriye’de muhaliflerin
büyük Halep operasyonunu başlatmasıyla, İran’ın katil sürüsü Haşd-i Şaabi’nin
Tel Afer’e operasyon açıklamasını yapması arasındaki bağlantı tesadüfi mi?
İran, Halep’teki Suriyeli muhaliflere destek veren Türkiye’yle, Türkiye’nin
hassasiyetini açıkladığı Tel Afer’de hesaplaşma niyetinde. İran, Halep’in
hesabını Tel Afer’de sormaya çalışıyor.
ABD
ise Fırat Kalkanı’yla bozulan Kuzey Suriye’deki PKK kuşağı planının hesabını
Musul’da, Başika’da görmeye çalışıyor. Türkiye’yle Musul üzerinden hesaplaşıyor.
Irak’tan Suriye’ye gelen DEAŞ, Suriye devrimini alt üst etmişti. Şimdi de
Musul’dan, Tel Afer’den kaçacak DEAŞ’lılar Suriye’ye yönlendirilecek. Niyet
yine DEAŞ’la mücadele kılıfıyla Esed’e hayat öpücüğü vermek ve Fırat Kalkanı,
büyük Halep gibi operasyonları baltalamak. DEAŞ’ın külfeti yine muhaliflere
yüklenecek. Suriye’deki Esed varlığıyla birlikte İran’ın komutasındaki Şii
milisler de meşruiyet devşirecek.
Benzer
şekilde Irak-Suriye hattı boyunca PKK’nın varlığının tahkim edilmesi ve bu iki
ülkede de PKK’nın bir siyasi aktör ve DEAŞ’la mücadelede paydaş olarak
resmedilmesi de Irak-Suriye planlamasındaki eşgüdüme işaret ediyor. PKK hem
Suriye’de hem de Irak’ta serpildi. Suriye’de doğrudan ABD, Irak’ta ise doğrudan
İran ve dolaylı olarak ABD’nin eliyle aktör konumuna sokuldu. Suriye’de parayı
ABD’den, Irak’ta ise Haşd-i Şaabi çatısı altında İran güdümündeki Irak
istihbaratından alıyorlar. Her iki ülkedeki PKK’nın da tek derdinin Türkiye
olduğunu söylemeye lüzum yoktur sanırım.
DEAŞ,
buldozerlerle Irak-Suriye sınırını kaldırdığını ilan ettiğinde hayli alay
edilmişti. Şimdi ise iki ülke arasındaki sınır İran tarafından fiilen
kaldırılıyor. Arzu edilen mühendislikle, Tahran’dan kalkan bir İranlı yabancı
terörist savaşçı Lübnan’a kadar rahatça gidebilecek. Aynı şekilde Kuzey Irak ve
Suriye’deki PKK varlığı arasındaki geçişkenlik de formelleştirilecek. PKK,
artan İran nüfuzu ve hayat üflenen Esed rejimi eliyle Türkiye ile Ortadoğu
arasındaki bağ koparılacak. Bu planlamada İran’ın çıkarı aşikar da ABD neden
bölgede İran’ın hayallerini gerçekleştirmesinde aracı oluyor?
UFUK
ULUTAŞ
LİNK
: http://akademikperspektif.com/ [status
publish] [geotag on] [publicize off|twitter|facebook] [category güvenlik] [tags
ORTADOĞU DOSYASI, Irak, Suriye, Birleşik Kaplar Yasası]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder