26 Şubat 2018 Pazartesi

e.DEVLET ve SOYAĞACI FURYASI - "SOYAĞACI MERAKI VE SOYADLARI" - Prof.Dr.Mustafa E. ERKAL

SOYAĞACI MERAKI VE SOYADLARI
Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

Son günlerde soy ağacı tespitinin ilgi uyandırdığı, e-devlet sitesinin kilitlendiği bir gerçektir. Bunun önemli sosyal boyutları vardır.

Öncelikle şunu ifade edelim ki; insanlarımızın göç ettikleri coğrafyalar tek başlarına kimlik tayin etmezler. Coğrafi faktörün kültürel kimlik ve yaşama tarzı üzerinde mutlak değil; ama sınırlı etkileri vardır. Bu gerçek reddedilemez. Ancak kimliği sadece coğrafyaya bağlama yanlışı, bizi milli kimlik dışı yapay arayışlara da götürebilir. Türkiye’ye bir zamanların Yugoslavya’sından gelmekle veya orada doğmakla Yugoslav olunmazdı. Batı Trakya’da yaşamakla Müslüman Yunanlı olunamaz. Aynı durum Yugoslavya’nın bölünmesinden sonra izinle bağımsızlığa kavuşturulmuş devletçikler için de aynıdır. Bulgaristan’dan gelmiş olmakla da Bulgar olunmuyor.

Türk kimliği sadece Anadolu’da değil; Balkanlarda ve Orta Avrupa’da, Orta Asya’da yaşamış ve yaşamakta olan bir kimliğin adıdır. Hala bazı tahribata rağmen,birçok tarihi eser dimdik ayaktadır ve o bölgelerde hizmet vermektedir.

Osmanlı döneminde Anadolu’dan belirli bölgelerden Devletin uç beyi olarak tayin ettiği aileler Avrupa içlerinde sınır bölgelerine gider ve uç beyi olurlardı. Bunlar savaşta orduya öncülük ederdi. Osmanlı’nın gerileme ve çöküş dönemlerinde bu geniş Türk unsurları ana vatanları olan Türkiye’ye dönmek zorunda kalmışlardır. Mal ve mülkleri yabancı ellere geçen bu insanlarımız çok can kaybı vererek Anadolu’ya ulaşabilmişlerdir. Bu durumu yoğun yabancı etnik göç alan Kanada, Avustralya ve ABD gibi ülkelerle bir tutamayız. Bizde vatana dönüş acı olmakla beraber ,bir gerçektir. Rumeli göçlerinde “Evlad-ı Fatihan” zora katlanmış ve Avrupa’nın güneyine mesela İtalya’ya giderek kolayı tercih etmemiştir.

Belirli bir yaşama tarzının –kültürün- damgasını vurduğu coğrafyada hakim kültür gerçekleşir. Coğrafyaya kültürel izlerini vuramamış toplumlar maddi ve manevi kültürel damgalarını, eserlerini kaybedebilir ve hakim kültür olamazlar. Anadolu’da yaşadığımız örf ve adetleri aynen Balkan coğrafyasında da görebiliyorsak bazı yıpratılmalara rağmen, Türk Kültürü oralarda da yaşıyor demektir. Türk Kültürünün yaşadığı ve yaşatıldığı coğrafyalar aslında manevi olarak vatandan birer parçadır.

Soy ağacı tespiti ve soyadları konusunu incelersek karşımıza 1934 tarihli Soyadı Kanunu çıkar. Bu kanun oldukça aceleye getirilmiş ve nüfus memurları tarafından gayenin her ferde yeni ve modern bir ad takma olduğu zannedilmiştir. Kanunun tatbikatı, milli dayanışma ve sosyal bütünleşmeyi altüst edici olaylara gebe olmuştur. Aynı aile ismini muhafaza etmesi gereken fertlerden herbiri ayrı birer soyadı almıştır. Amcaların, dayıların ve kardeşlerin, dedelerin soyadları değişmiştir. Soyadı bollaşması sosyal dayanışmayı ve ilişkileri zedelemiş ve insanları birbirine başkalaştırmıştır. Her yeni yeni olduğu için geçerli olmaz; her eski de eski olduğu için atılmaz. Eski lakap, unvan ve asalet çağrışımı yapan soyadlarında değişikliğe gidilirken; bu defa ilgisiz, anlamsız ve tesadüfi kelimeler soyadı olarak verilmiş ve alınmıştır.

Asistanı olmaktan daima gurur duyduğum 3000 civarında yazılı esere imza atmış olan Ord.Prof.Dr.Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 1950-1952 yılları arasında içtimaiyat derslerine girmiştir. Bu yıllarda öğrencilerinin ilgisi sayesinde araştırma yapılmış ve 4253 anket formu doldurulmuştur. Bu 4253 cevap 4 bölüme göre tasnife uğramıştır: (Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, İçtimaiyat Dersleri, 1.Cilt, İstanbul 1971, sh.221-230)

1) Eskiden aile isimleri bulunanlar ve Soyadı Kanunu’nun tatbiki sırasında bunları muhafaza edenler;

2) Eskiden aile isimleri bulunanlar ve Soyadı Kanunu’nun uygulanması sırasında bunları terk edip yenilerini alanlar;

3) Eski aile isimlerini Soyadı Kanunu’nun tatbikatı esnasında kısaltmak suretiyle muhafaza edenler;

4) Eskiden aile isimleri bulunmayanlar ve yenisini alanlar.

Bu guruplar içinde en çok ikinci gurup %44.2paya sahip olmuştur. Bunu %34.1 ile dördüncü gurup; %11.2 ile birinci gurup; %10.5 ile üçüncü gurup takip etmiştir. Görüldüğü gibi, 1934 Soyadı Kanunu’nda aile isimleri bulunanlar bunları terk edip yenilerini almışlardır (%44.2). Bu durum ailelerin soy ağacı alanında belirsizlikle karşılaşmalarına sebep olmuştur.

Hayatı eser vermek ve araştırma yapmakla geçmiş olan rahmetli Hocamızı burada saygı ile anıyoruz. Gerçekten bugün ortaya çıkan sosyal bir yaraya 1950’li yılların başında işaret etmiş ve sorunu ortaya koymuştur.

Asistanlığımın ilk yıllarında Hoca neden bu soyadı konusunda önemle duruyor derdim. Zamanla hele bugün bunun ne kadar toplumda sosyal bir sorun haline geldiği ortaya çıkmıştır. Aslında bir sosyolog, bir toplum hekimi olarak sosyal gerçekler üzerinde durmalı ve onlara ışık tutucu araştırmalar yapabilmelidir.

22 Şubat 2018 Perşembe

Her yıl 25 milyon çocuk doğmadan infaz ediliyor & DÜNYADA HER GÜN 7 BİN BEBEK YAŞAMINI YİTİRİYOR


22.02.2018
BASIN BİLDİRİSİ

DÜNYADA HER GÜN 7 BİN BEBEK YAŞAMINI YİTİRİYOR
Dünyada her gün 1 ayını doldurmamış 7 bin bebek hayatını kaybederken, her yıl 2 milyon 600 bin bebeğin daha bir aylık bile olmadan öldüğü belirlendi.
Medya takibinin öncü kurumu Ajans Press, dünyada yaşanan bebek ölümlerini ve medya yansımalarını inceledi. Ajans Press’inBirleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, dünyada her gün 1 ayını doldurmamış 7 bin bebek hayatını kaybederken, her yıl 2 milyon 600 bin bebeğin daha bir aylık bile olmadan öldüğü belirlendi. Özellikle gelişme düzeyi geri kalmış ülkelere bakıldığında, bebek ölümlerinin ciddi boyutlarda olduğu dikkatleri üzerine çekti.
BEBEK ÖLÜMLERİNİN EN FAZLA GÖRÜLDÜĞÜ 10 ÜLKEDEN 8’İ AFRİKA’DA
Geri kalmış ülkelerdeki ölüm oranları incelendiğinde, ortalama her bin yeni doğandan 27’sinin yaşamını yitirdiği belirlenirken, bu sayının gelişmiş ülkelerde her bin yeni doğandan 3’ü olduğu tespit edildi. Bu sebeple, bebek ölümlerinin en fazla görüldüğü 10 ülkeden 8’i Afrika kıtasında yer aldı. 2017 yılında en çok bebek ölümü Pakistan’da yaşanırken, her bin bebekten 45,6’sı bir aylık olmadan yaşamını yitirdi. Pakistan’ı en çok bebek ölümüyle Orta Afrika Cumhuriyeti takip ederken, her bin bebekte 42,3’ü hayata gözlerini yumdu. Bebek ölümlerinin yüksek olduğu bir diğer ülke ise her bin bebekten 40’ının yaşamını kaybettiği Afganistan oldu. Buna karşın en az bebek ölümünün yaşandığı ülke Japonya olurken, her bin bebekten sadece 0,9’u yaşamını yitirdi. Japonya’yı her bin bebekte 1 ölümle İzlanda, 1,1 ölümle de Singapur izledi. Türkiye’de bebek ölümlerine bakıldığında ise, her bin bebekten 6,5’i bir aylık olmadan öldüğü bilgisine ulaşıldı.
PRNet’in gerçekleştirdiği incelemeye göre, bebek ölümleri son iki yıl içerisinde 2 bin 97 haberle medyada konuşuldu. Medyaya yansıyan haber başlıklarında ve uzman yorumlarında, yeni doğan bebek ölümlerinin yüzde 80’den fazlası prematüre doğum, doğum sırasındaki komplikasyonlar, zatürree gibi enfeksiyonlardan ya da sepsis gibi hastalıklardan kaynaklı olduğu belirlendi. Bunun yanı sıra, her ülkenin bebek ölümlerinde gelişmiş ülkelerdeki oranı yakalaması sonucu, 2030’a kadar 16 milyon minik kalbin kurtarılabileceği bilgisine ulaşıldı.
*Daha Fazla bilgi için; AJANS PRESS / tolga.topcu@ajanspress.com.tr/ 444 7 212-1191
***
Dünya'da her yıl 25 milyon 'güvensiz' kürtaj yapılıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) dünya genelinde her yıl yaklaşık 25 milyon "güvensiz" kürtaj yapıldığını duyurdu.
DSÖ'nün ABD'nin Guttmacher Enstütüsü ile yaptığı araştırmaya göre, 2010-2014 yıllarında dünya genelindeki kürtajların yüzde 45'inde ya kürtaj prosedürü eğitimli olmayan kimseler tarafından uygulandı ya da bu uygulamada sağlıklı olmayan bir yöntem kullanıldı.
Kürtaj uygulamalarının güvenli, daha az güvenli ve en az güvenli olarak kategorize edildiği çalışmada, DSÖ kurallarına ve standartlarına uygun, eğitimli bir sağlık çalışanı tarafından yapılan uygulamalar güvenli olarak tanımlanırken, güvenli bir yöntem veya eğitimli sağlık çalışanı kriterlerinden birini karşılamayan uygulamalar "daha az güvenli" ve her iki kriteri de karşılamayan uygulamalar ise "en az güvenli" olarak tanımlandı.
Araştırmada, dünyadaki kürtajların yüzde 31'inin "daha güvensiz", yüzde 14'ünün ise "en güvensiz" tanımı içine girdiği belirtildi.
Güvensiz kürtajların yüzde 97'sinin Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki gelişmekte olan ülkelerde görüldüğü kaydedildi.