23 Mart 2019 Cumartesi

Malta’ya sürülmeden Samsun’a "Yazar: Ekrem Hayri PEKER" (BELGESEL TARİH)

"Malta’ya sürülmeden Samsun’a"
Yazar: Ekrem Hayri PEKER
Belgesel Tarih - 25 Kasım 2018
MÜTAREKE DÖNEMİNDE MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN İSTANBUL'DAKİ FAALİYETLERİ 
(30 EKİM 1918 – 16 MAYIS 1919)
Atatürk’ün İstiklal Harbi’ni kazanması, I. Dünya Savaşı galiplerinin planlarını bozması, Sevr yerine Lozan Antlaşması sonrasında Osmanlı’nın bakiyesini üzerinde emirlik, krallık kurmayıp, Türkiye Cumhuriyetini kurması; bununla yetinmeyip ülkeyi çağdaşlaştırarak “Muassır medeniyet seviyesi”nin yolunu açması sadece İngilizleri üzmedi. Savaş esnasında emperyalistlerle işbirliği yapanların, padişahlığın, sonra hilafetin kaldırılarak şeri devletten çağdaş devlet anlayışına geçilmesi, ülke içindeki muhalifleri de çok üzdü.

1950’lerden sonra bazı tarikatlar Atatürk düşmanlığını açığa vurdular. NATO’ya girmemizden sonra bu 1970’lerde Suudi Arabistan’la işbirliği yaparak hızla bu alana girdi. ABD-İngiliz ortaklığının çevirdiği ilk filmi 15 Temmuz’da gördük. Dizinin diğer bölümlerini de zamanla göreceğiz. Günümüz tarikatları içinde siyasete bulaşmayanı yok denecek kadar az. Siyasete bulaşanlarında dış güçler tarafından nasıl kullanıldığını görüyoruz.

Cumhuriyetin kurucusu iki konuda hiç taviz vermedi. Malta’ya sürülenlere sahip çıktı ve daha savaş bitmeden Malta sürgünlerini kurtardı. Bunun için Anadolu’daki İngilizleri tutuklattı. Bu konuda hiç taviz vermedi. İngilizlerin çeşitli tekliflerini “Hepsi bırakılacak” diye reddetti. Sonunda İngilizler hepsini serbest bırakmak zorunda kaldılar.

Diğeri de “Ermeni komitacılar” tarafından şehit edilenlerin ailelerine sahip çıktı.”İzmir Suikasti” vakasına kadar İttihat ve Terakki mensuplarını dışlamadı, hepsine sahip çıktı.

Atatürk, Malta’ya sürülenleri dışlamadı. Aksine sahip çıktı, ordunun ve devletin üst kademelerinde görevlendirdi.

“Ermeni Kırımı” iddiasıyla Malta’ya sürülenlerin hiçbirisi bu suçlamayla yargılanmadı. Zira İstanbul’u işgal edenler işbirlikçilerine rağmen bu konuda ne İstanbul’da, ne Londra’da, ne de Paris’te belge bulamadılar. ABD’den bu konuda yardım istedilerse de “YOK” cevabını aldılar. Savaş sırasında yazdırılan mavi kitaplar, beyaz kitaplar bu konuda hiçbir işe yaramadı.

Bütün yaşananlara rağmen, emperyalistler ve günümüzdeki dinci ve liberal görünümlü işbirlikçileri Atatürk’ün İngilizlerin adamı yaftasıyla karalamaya utanmadılar.

Ülkemizde Malta sürgünleri üzerine en detaylı araştırmayı emekli Büyükelçi Bilal N. Şimşir yapmıştır. Bilal Şimşir, İngiliz belgeleri üzerine yaptığı araştırmaların sonucunda bulduğu sürüleceklere ait bir belgede Mustafa Kemal Paşa’nın da adını buldu. Şimşir, bu belgeyi 1973 yılında yazdığı “İngiliz Belgelerinde Atatürk, Cilt I, s:3-4, no:1, TTK Yayınları, Ankara, 1973) bu belgeyi yayınlamıştır.

Mustafa kemal Paşa, Samsun’a çıkmasından 80 gün önce İngilizlerin hazırladığı kara listede yer almıştır. İngiliz haberalma subayı Yüzbaşı Hoyland’ın hazırladığı 28 Şubat 1919 günlü büyük kara listede Mustafa Kemal Paşa’nın da adı da vardır. Paşanın adı, İstanbul’da bulunan ve “azledilip sürülecek”kişilerin başında yer almaktadır. Onun arkasında yer alanlar; Yaveri Cevat Bey(Gürer), Yarbay Kel Ali (Çetinkaya), Halil Paşa (Killi),Kâzım Karabekir Paşa, İsmet Bey (İnönü) ve daha bir çok Türk subayının adı yer alıyordu.

Bu kara liste İstanbul’daki İngiliz Haberalma Merkezinden Londra’ya, Askeri Haber Alma başkanlığına yollanmıştır. Oradan 12 Nisan 1919 günlü bir yazıyla İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na iletmiştir.

Kararın uygulamaya geçilememesinin en başta gelen sebebi, İngilizlerin yazışmalarla çok vakit kaybetmesidir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını kapsayan kara liste, İstanbul’dan Londra’ya gönderilinceye kadar epeyce zaman geçmiştir. İngiliz Dışişleri Bakanlığı ise hazırlıktan bir buçuk ay sonra ulaşmıştır. Sonra, o günlerde İngilizler o kadar çok kara listeler hazırlamışlardı ki, listelerdeki bütün kişileri aynı anda yakalamak olanaksız derecede güçtü. Hangi listeden işe başlayacaklarını, önce kimi tutuklayacaklarını adeta şaşırmış gibidirler. İngilizler tutsaklarına kötü davranmaktan sanık kişilere öncelik vermişlerdir. (s.75-76)

Atatürk, Rauf Orbay’ın Meclis İngilizler tarafından basıldığında İstanbul’dan kaçması için telgraf çekmiş ve para göndermiştir. Ancak Rauf Orbay, işgal altında bir şehirde meclisin çalışamayacağını göstermek için kaçmamıştır. Bu olaydan sonra milletvekilleri Atatürk’ün çağrısı üzerine Ankara’ya gittiler. Milli Mücadele Anakara^da toplanan TBMM tarafından yürütülmüştür.

İngiliz Büyükelçisi Türkiye’deki etkin yerlerdeki kişiler üzerine Londra’ya gizli bir rapor gönderir. 11 ocak 1928 tarihinde Londra’ya gönderdiği “İleri Gelen Türk Şahsiyetleri-Leading Turkısh Personalities” başlıklı gizli raporunda Malta’da zulüm görmüş kişilerin adları yer almaktadır.

Raporda yer alan kişiler:
-Mustafa Abdülhalik (Renda)
-Ahmet Ağaoğlu
-Ali Bey (Çetinkaya)
-Ali Fethi Bey (Okyar)
-Ali Cenani Bey
-Ali Sait Paşa (Alpaytogan)
-Hüseyin Cahit Bey (Yalçın)
-Hüseyin Rauf Bey (Orbay)
-Celal Nuri Bey (İleri)
-Cevat Paşa (Çobanlı)
-Rahmi Bey
-Mehmet Sabri Bey (Toprak)
-Şükrü Kaya Bey
İngiliz Büyükelçisi Clerk, Musul probleminin çözülmesinden sonra Türk-İngiliz ilişkilerini geliştirmek için büyük çaba harcar. Ancak bir yanda Cemiyet-i Akvam vasıtasıyla meselenin İngilizlerin isteğine göre çözülmesinin yarattığı sıkıntı bir yana, elçi nereye kafasını çevirse devlet yönetiminde bulunan Malta sürgünleriyle karşılaşır. Meclis dışişleri komisyonu başkanı Malta’ya İngilizler tarafından sürülmüş olan Şükrü Kaya’dır.

Elçi George Clerk, Türkiye Üzerine 1928 Yıllık raporunda Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştıklarını anlatarak; “işgal günlerinden beri süren Türklerin İngiltere’ye karşı olan tutumları değişmeye başladı. Ama şüphe devam ediyor. Kabinenin yarısı eski Malta sürgünlerinden oluşuyor”.

İngilizlerle olan soğukluk, II. Dünya Savaşı öncesi Avrupa’daki gidişatı gören Mustafa Kemal Atatürk’ün Londra’ya Fethi Okyar’ı Büyükelçi atamasıyla ortadan kalkar. Atatürk, bu atamayla Almanya’yı da Türkiye’nin kendileriyle aynı safta olmayacağı konusunda uyarmış oluyordu.

KAYNAKÇA:
-Ahmad, Feroz, İttihat ve Terakki, İstanbul-2010
-Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul-2004
-Apak, Rahmi, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara-1988
-Aydemir, Şevket Süreyya, Enver Paşa, İstanbul-1975
-Bardakçı, Murat, Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi, İstanbul-2013
-Bozkurt, Abdurrahman, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara-2014
-Çiçek, Hikmet. Dr.Bahattin Şakir, İstanbul-2007
-Enver Paşa’nın Anıları, Hazırlayan: Halil Erdoğan Cengiz, İstanbul
-Halaçoğlu, Yusuf, Ermeni Tehciri, İstanbul-2010
-Kabacalı, Alpay, Talat Paşa’nın Anıları, İstanbul-2011
-Kandemir, Feridun, Rauf Orbay, İstanbul-1965
-Karaköse, Nejdet, Nuri Paşa, İstanbul-2012
-Kutay, Cemal, Rauf Orbay, Hayat ve Hatıratım, İstanbul-1997
-Mardin, Şerif, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895-1908), İstanbul-1992
-Sorgun, Taylan, Halil Paşa, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş, İstanbul
-Sorgun, Taylan, Mütareke Dönemi, İstanbul-2007
-Şimşir. B.N, Osmanlı Ermenileri, Ankara-2011
- Şimşir. B.N,Malta sürgünleri, Ankara-1985
-Tetik, Ahmet, Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-2014
-Ulubelen, Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul-1967
-Yalçın, Küçük, Gizli Tarih, İstanbul-2006

SÜRGÜN LİSTESİ
İsim Sürgün dönemi Rütbesi, görevi
Ali İhsan Sabis 29.Mar.19 6. Ordu komutanı
İbrahim Ahmet 29.Mar.19 Ali İhsan Paşa’nın emir onbaşısı, tutuklanan komutanından ayrılmamış, gönüllü sürgüne gitmiştir
Abdülgani Bey 28.May.19 Yarbay
Ahmet Bey 28.May.19 eski Sivas Valisi
Ahmet Cevat Bey 28.May.19 albay, İstanbul merkez kumandanı
Ahmet Haydar Bey 28.May.19 binbaşı
Ahmet Muammer Bey 28.May.19 eski Konya valisi
Ahmet Nesimi Bey 28.May.19 eski Hariciye Nazırı
Ahmet Tevfik Bey 28.May.19 albay
Ali Fethi Okyar 28.May.19 eski Dahiliye Nazırı, Sofya sefiri, mebus
Atıf Bey 28.May.19 Ankara mebusu
Celal Bey 28.May.19 Albay
Cemal Efendi 28.May.19 Yüzbaşı
Faik Bey 28.May.19 eski Merzifon kaymakamı
Fazıl Berki Tümtürk 28.May.19 eski Çankırı mebusu
Ferit Bey 28.May.19 İttihat ve Terakki katibi
Gani Bey 28.May.19 İttihatçı
Habip Bey 28.May.19 Bolu mebusu
Hacı Ahmet Paşa 28.May.19 Enver Paşa’nın babası
Doktor Halil Bey 28.May.19 Yüzbaşı
Hasan Fehmi Bey 28.May.19 Sinop mebusu
Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi 28.May.19 Şeyhülislam
Hazım Bey 28.May.19 Binbaşı
Hilmi Bey 28.May.19 Kırklareli Mutasarrıfı
Hoca Rıfat Efendi 28.May.19 İttihat ve Terakki temsilcisi
Hüseyin Cahit Yalçın 28.May.19 İstanbul mebusu, gazeteci
Hüseyin Kadri Bey 28.May.19 Karesi mebusu
İbrahim Bedrettin Bey 28.May.19 Diyarbakır Valisi
İbrahim Hakkı Bey 28.May.19 binbaşı
İsmail Canbulat 28.May.19 eski Dahiliye Nazırı
Kemal Bey 28.May.19 Belli değil
Macit Bey 28.May.19 Divan-ı Muhasebat Memuru
Mazlum Bey 28.May.19 Binbaşı
Mehmet Sabit Sağıroğlu 28.May.19 eski Sivas Valisi
Sabri Toprak 28.May.19 Saruhan Mebusu
Mehmet Tevfik Bey 28.May.19 Yarbay, Kaymakam
Memduh Bey 28.May.19 eski Musul Valisi
Mithat Şükrü Bleda 28.May.19 eski Maarif Nazırı, Burdur Mebusu, İttihat ve Terakki Genel Sekreteri
Mustafa Asım bey 28.May.19 eski Of Mutasarrıfı
Mümtaz Bey 28.May.19 Emekli Yarbay
Nevzat Bey 28.May.19 Yüzbaşı
Ömer Bey 28.May.19 Binbaşı
Rahmi Arslan 28.May.19 eski İzmir Valisi
Rıza Hamit Bey 28.May.19 Bursa Mebusu
Saip İbrahim Pirzade 28.May.19 Şurayı Devlet Reisi, Nazır
Salah Cimcoz 28.May.19 İstanbul Mebusu
Sami Bey 28.May.19 Albay
Süleyman Numan Paşa 28.May.19 Ordu Sıhhiye Müfettişi
Süleyman Sudi Bey 28.May.19 Tokat Mebusu
Şerafettin Efendi 28.May.19 Yüzbaşı
Şükrü Kaya 28.May.19 Mülkiye Müfettişi
Tahir Cevdet Bey 28.May.19 eski Ankara Valisi
Tevfik Hadi Bey 28.May.19 Siyasi Polis Müdürü
Mehmet Ubeydullah Hatipoğlu 28.May.19 İzmir mebusu
Veli Necdet Bey 28.May.19 Dahiliye Nazırlığı Müsteşarı
Yusuf Ziya Bey 28.May.19 Emekli Binbaşı, İttihat ve Terakki Üyesi
Zekeriya Zihni Bey 28.May.19 eski Edirne Valisi
Cihangirzade İbrahim Bey 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Alibeyzade Mehmet Bey 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Kars valisi
Cihangirzade Hasan Han 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Savunma Bakanı
Cihangirzade Aziz Bey 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Adalet Bakanı
Mehmetoğlu Muhlis Bey 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti PTT Genel Müdürü
Matvey Radjinski 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Rus Şura üyesi
Musa Salah Bey 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Polis Müdürü
Pavlo Camusev 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Rum Şura Üyesi
Tevhidüddin Mamiloğlu 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Emniyet Müdürü (Orenburglu Kazak Türkü)
Stefani Vafiades 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Rum Şura Üyesi, Sosyal Yardım Bakanı
Yusufoğlu Yusuf Bey 02.Haz.19 Güneybatı Kafkasya Cumhuriyeti Şura Üyesi, Gıda Bakanı
Abbas Halim Paşa 21.Eyl.19 Prens, Eski Nafia Nazırı, Sadrazam Sait Halim Paşa’nın kardeşi.
Ahmet Ağaoğlu 21.Eyl.19 Afyonkarahisar mebusu, Darülfünün hocası, yazar
Ali Münif Bey 21.Eyl.19 eski Nafia Nazırı
Hacı Adil Bey 21.Eyl.19 mebus
Halil Menteşe 21.Eyl.19 İttihat ve Terakki üyesi
Hüseyin Tosun 21.Eyl.19 Milli Telgraf Ajansı sahibi ve müdürü
Kara Kemal 21.Eyl.19 eski İaşe Nazırı
Mahmut Kamil Paşa 21.Eyl.19 5. Ordu Komutanı
Sait Halim Paşa 21.Eyl.19 Prens, eski Sadrazam
Ziya Gökalp 21.Eyl.19 Ergani-Maden Mebusu, Darülfünün hocası, yazar
Mehmet Arif Bey 28.Oca.20 Binbaşı
Nuri Bitlisi 28.Oca.20 Çavuş
Faik Kaltakkıran 22.Mar.20 mebus
Ahmet Şevket Bey 22.Mar.20 İstanbul Müstahkem Mevki Komutanı
Cemal Mersinli 22.Mar.20 ordu komutanı
Çürüksulu Mahmut Paşa 22.Mar.20 komutan
Hasan Tahsin Uzer 22.Mar.20 eski Şam ve Erzurum valisi
Hüseyin Rauf Orbay 22.Mar.20 eski Bahriye Nazırı, Sivas mebusu
İsmail Cevat Çobanlı 22.Mar.20 komutan
Mehmet Esat Işık 22.Mar.20 askeri tabip
Mehmet Şeref Aykut 22.Mar.20
Kara Vasıf(Mustafa Vasıf Karakol) 22.Mar.20 Karakol Cemiyeti’nin kurucusu
Köstenceli Numan Usta 22.Mar.20 Zeytinburnu Fabrikasında Ustabaşı
Ahmet Emin Yalman 27.Mar.20 Gazeteci
Ali Çetinkaya 27.Mar.20 eski Afyon mebusu
Ali Sait Paşa 27.Mar.20
Ali Seyyit Bey 27.Mar.20 aşiret reisi
Celal Nuri İleri 27.Mar.20
Ebüzziyazade Velit Paşa 27.Mar.20
Enis Avni (Aka Gündüz) 27.Mar.20 yazar
Hilmi Abdülkadir 27.Mar.20
İslam Ali 27.Mar.20
Mehmet Eczacıbaşı 27.Mar.20 Eczacı
Mehmet Muammer İra 27.Mar.20 İstanbul Polisi Siyasi Kısım Müdürü
Rafet Paşa 27.Mar.20
Süleyman Nazif 27.Mar.20 eski Musul ve Bağdat valisi, yazar
Acenta Mustafa Kırzade 20.May.20 Tacir
Doktor Abdüsselami Paşa 20.May.20 Emekli general, eski Yemen komutanı
Mehmet Kamil Bey 20.May.20 Musullu gazeteci
Hacı Ahmet Bey 31.May.20 Sivas İttihat ve Terakki Delegesi
Mustafa Reşat Bey 31.May.20 İstanbul Siyasi Polis Müdürü
Agâh Bey 07.Haz.20
Basri Bey 07.Haz.20 yarbay, Cevat Paşa’nın damadı
Mustafa Abdülhalik Renda 07.Haz.20 eski Bitlis Valisi
Ali Cenani 13.Haz.20 eski Halep ve Antep mebusu
Andavallı Mehmet Ağa 13.Haz.20
Murat Bey 13.Haz.20
Süleyman Faik Paşa 13.Haz.20
Yakup Şevki Subaşı 13.Haz.20 9. Ordu Komutanı
Ali Nazmi Bey 06.Ağu.20
İlyas Sami Muş 19.Ağu.20 Muş mebusu
Mehmet Atıf Bey 19.Ağu.20
Mehmet Nazım Bey 19.Ağu.20
Süleyman Necmi Bey 19.Ağu.20
Sefer Bey 12.Eyl.20
Burhanettin Hakkı Bey 20.Eyl.20
Mehmet Nuri Bey 20.Eyl.20
Mehmet Rıfat Bey 20.Eyl.20
Cemal Oğuz Bey 05.Eki.20
Mehmet Ali Bey 05.Eki.20
Ahmet Şükrü Bey eski Maarif Nazırı, mebus
Eşref Sencer Kuşçubaşı Teşkilat-ı Mahsusa
İsmail Müştak Mayokan Yazar, mebus
Kazım Bey Albay, Enver Paşa’nın kayınbiraderi
Mürsel Bakü Tümgeneral, mebus
Galatalı Şevki Bey Miralay, Malta’ya sürgüne gönderilinceye kadar Karakol örgütünün başı
Yunus Nadi Abalıoğlu Gazeteci, Yeni Gün gazetesi sahibi



Ekrem Hayri PEKERKimya mühendisi, araştırmacı, yazar, STK yöneticisi. Bursa Mustafa Kemal Paşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: ekrempeker@gmail.com
DİĞER MAKALELERİ & SON YAZILARI
İznik Sinemaları ve Anılar - 16 Mart 2019
Yenişehir, Anılar ve Sinemaları - 15 Mart 2019
Osmanlı’da Nüfus Sorunu Üzerine - 13 Mart 2019
Şeyh Bedrettin (1358/59 – 1416) - 13 Mart 2019
93 Harbi (1877-1878) Öncesi Anadolu - 13 Mart 2019
Unutturulan Cihangir Osmanlı Padişahı - 9 Mart 2019
Halide Edip’in romanı… Mustafa Kemal Paşa ve “Vurun Kahpeye” - 9 Mart 2019
Tankut Sözeri – Hayatı… Eserleri… - 6 Mart 2019
Bursa Geçit’te Bir Sinema - 27 Ocak 2019
Padişah II. Mahmut Dönemine Farklı Bir Bakış - 5 Ocak 2019
Anadolu’dan Semerkand’a, Semerkand’dan Anadolu’ya bilime yolculuk - 1 Ocak 2019
Runik Yazıyı Okuyan Adam: Kazım Mirşan - 30 Aralık 2018

18 Mart 2019 Pazartesi

16 MART’IN 99. YILDÖNÜMÜNDE: "TÜRK ULUSUNU “MECLİSSİZ” (!) BIRAKMANIN ANLAM!" Prof. Dr. Özer Ozankaya

16 MART’IN 99. YILDÖNÜMÜNDE: 
TÜRK ULUSUNU “MECLİSSİZ” (!) BIRAKMANIN ANLAM!
Prof. Dr. Özer Ozankaya

99. yıl önce, 16 Mart 1920 günü, İstanbul’daki İngiliz işgal güçleri, Ulusal And (Misak-ı Milli) belgesini onaylayıp dünyaya duyuran Türk ulusunun Meb’uslar Meclisi’ni basıp dağıtmış ve kimi milletvekillerini tutuklayıp Malta’ya sürmüştü.
Bu saldırıya karşı Mustafa Kemal, Anadolu-Rumeli Ulusal Hakları Savunma Derneği Başkanı olarak yayınladığı genelgede, bir ulusun temsilcilerinden oluşan meclisi dağıtıp GÖREV YAPMAKTAN ENGELLEMENİN ANLAMINI şöyle niteliyordu:
“İNSANLIĞIN YİRMİ YÜZYILLIK UYGARLIĞININ ÜRÜNÜ OLAN ÖZGÜRLÜK, ULUSLUK VE YURTSEVERLİK İLKELERİNE BİR SALDIRI!”
Mustafa Kemal, uygar ulusların bu saldırıyı kabul etmekle çok büyük bir sorumluluk altına girmiş olduklarını vurguluyordu!
Kuşkusuz 16 Mart 1920 saldırısı, Osmanlı Halife Sultan hükümetinin imzaladığı Mondros Sözleşmesi ile İstanbul’u zaten işgal etmiş olan düşmanların, Anadolu ve Rumeli’deki ulusal direnci ezmek isteğinin bir sonucuydu ve Mustafa Kemal ile arkadaşları, bu olası saldırıyı önceden gözönünde bulundurmuş, gerekli önlemleri hemen almış ve Ankara’da ulusu tutsaklıktan, ülkeyi işgalden kurtaracak olan Türk Kurtuluş Savaşı’nı yürütecek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açmıştı.
16 Mart’ın 99. Yıldönümünde, Atatürk’ü ve O‘nun önderliği ile toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni en derin saygı ve gönül-borcu duygularıyla anarken, bugün, ulusal meclisi etkisiz kılmanın, Türk ulusunu tutsaklıktan, Türk yurdunu parçalanıp yok olmaktan kurtaran ÖZGÜRLÜK, ULUSLUK VE YURTSEVERLİK İLKELERİNİN işlerliğinin baltalanması anlamına geldiğini bilmemiz, bildirmemiz gerekir.
16 Mart 1920’de Türk ulusunun yasama meclisini basıp dağıtanlar, İngiliz işgal güçleriydi! Bugün de tüm Orta-Doğu’yu kan gölüne çeviren ABD-İngiliz ortaklığı olan Büyük Orta-Doğu Projesi (BOP), müslüman halkları özgürlük, ulusluk ve yurtseverlik ilkelerinden yoksun kılmak üzere, ulusal meclisler yerine, kolayca yönlendirebilecekleri KİŞİ YÖNETİMLERİni özendirmekte, İslam dinini de özgürlük karşıtı bir terör diniymiş gibi gösterip karalayan El Kaide, Nakşilik, Nurculuk, Fethullahcılık, Kaplancılık vb. tarikatları kurmakta, desteklemekte ve/ya da kullanmakta ve ne yazık ki sonuç almaktadırlar.
16 Mart aynı zamanda sömürgeci Batı’nın, Türk ulusunu Anadolu haritasından silmek sonucunu verecek Çanakkale saldırısının tepelenişini anlatan Çanakkale Savunması Destanı’nın kutlanma günüdür.
Bu ulusal gün kutlamalarında, Çanakale’yi geçilmez kılan savunmaların en belirleyici olanlarını yönetmiş ve Çanakkale Zaferini kazandırmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ü ANMAMAK DEĞERBİLMEZLİĞİNİ sergilemenin de yine ÖZGÜRLÜK, ULUSLUK VE YURTSEVERLİK İLKELERİNE saldırı olduğunu belirtmek zorunludur.
Hele bunu sözde Müslümanlık adına yapanların, gerçekte özgürlük, bilim ve barış değerlerini yücelten İslam dininin ÖZGÜRLÜK, ULUSLUK VE YURTSEVERLİK ilkelerine karşıt, bu değerlere savaş açan bir terör dini gibi gösterilmesinin de sorumluları arasında olduklarını vurgulamak gerekir.
16 Mart’ların yıldönümünde, Türk ulusunu tutsaklıktan, Türk yurdunu yok olmaktan kurtaran özgürlük, ulusluk ve yurtseverlik savaşının önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ilke arkadaşlarını ve tüm emeği geçen kahramanları saygıyla, gönülborcu duygularıyla anıyoruz.
“İNSANLIĞIN YİRMİ YÜZYILLIK UYGARLIĞININ ÜRÜNÜ OLAN ÖZGÜRLÜK, ULUSLUK VE YURTSEVERLİK İLKELERİNE BİR SALDIRI!”

25 Şubat 2019 Pazartesi

İSTANBUL BÜYÜK FELÂKETLERE GEBE!. (15 Şubat 2019, M Savaş MAVİENGİN)

Tünelin su sızdırdığı ve sürekli olarak dışarı pompalandığı biliniyor. Hatta montaj sırasında tüplerin istenen eğimde döşenemediğinden dolayı Rumeli yakası tarafından birkaç tüpün yeniden hizaya sokulması için yukarı aşağı yönde zigzag çizdiği de söyleniyor.  
Korkarım büyük İstanbul depremine kalmadan tünel ayrıca bir facia yaratacak.

19 Ocak 2019 Cumartesi

Sistem çürüyerek çöküyor: Sol, halk muhalefetine sahip çıkmalı [BİRGÜN.NET-30 Aralık 2018] Korkut Boratav ile Pazar söyleşimizin bu ayki konusu Sarı Yelekliler hareketi...

Sistem çürüyerek çöküyor: 
Sol, halk muhalefetine sahip çıkmalı 

Korkut Boratav ile Pazar söyleşimizin bu ayki konusu Sarı Yelekliler hareketi oldu. Sarı Yelekliler eylemleri üzerinden ‘Sistem Krizini’ ve ‘Sol Arayışları’ tartıştık. Yılın sonunda bir anlamda bir dönem değerlendirmesini içeren söyleşimizin sonunda Türkiye ekonomisini yeni yıldaki seyrini de masaya yatırdık.

► Sarı Yelek giyerek sokağa çıkanların ‘kim’ olduğu çok tartışıldı. Bu eylemin sınıfsal karakterine ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

“Sarı yelek”, Fransa’da araçların kaza, arıza hallerinde sürücülerine giymeleri gereken bir “üniforma”. Eylemler başladığında Türkiye’de gözlemsel ilk algılama ‘araba sahiplerinin protestosu’ , ‘orta sınıf tepkisi’ olarak küçümsendi.

Öncelikle şunun altını çizmek gerekir: Otomobil, Batı işçi sınıfları için “ücret malı”dır. Marx’a göre “iş gücünün değeri”, ücretli emeğin varlığını sürdürebilmesi için gereken, tarihsel ve sosyal olarak belirlenen bir zorunlu tüketim miktarı ile belirlenir. Bunun altındaki bir ücret düzeyi, işçi tarafından yeterli görülmez ve kabul edilmez.

ABD’de de kentleşme öyle bir biçim almıştır ki bir işçinin konutundan iş yerine araç sahibi olmadan gitmesi dahi mümkün değildir. Avrupa için de benzer bir durum söz konusudur. Büyük kentlerde toplu taşımacılık yaygındır ama banliyölere yayılan emekçiler için araç sahipliği hayatın vaz geçilmez bir öğesidir. Fransa’da da çalışan herkesin sarı yeleği vardır. Dolayısıyla araç sahipliğini işaret eden sarı yeleğe bakılarak, bu hareket orta sınıf tepkisi olarak küçümsenemez.
MACRON’UN CİLASI DÖKÜLDÜ
► Bu hareketin Fransa’daki siyasi sürece ilişkin etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sarı yelek eylemlerini değerlendirirken Fransız toplumunun bir başka özelliğine de dikkat çekmek gerekir. Sol parti ve sendika örgütleri zayıflamış olsa bile Fransa halkı toplumsal taleplerini sokağa çıkarak savunur. Kimi neoliberal uygulamaların önlenmesini sağlayan, parlamento değil, sokak olmuştur. Sokakta öğrenciler vardır, örgütsüz emekçiler vardır; sendikalar ve partiler de flamaları, bayraklarıyla katılır. Fransa bu anlamda devrimci bir geleneğe sahiptir ve bu geleneği daima hatırlar.

Sarı yelekliler hareketi de sokağa çıkma geleneğinin bir parçası olarak gelişti. Bizim Haziran 2013 kalkışmasına, nasıl Gezi Parkı’nda ağaç kesilmesi vesile olmuşsa, sarı yelekliler eylemine de akaryakıt fiyatlarına zam vesile oldu. Ama bu vesile, çok daha genel bir hoşnutsuzluğu da açığa çıkardı.

Genel hoşnutsuzluğu kapitalizmin siyasi krizinin bir boyutu olarak düşünebiliriz. Başkan Macron, Fransız partileşmesinin sol-sağ ayrımına meydan okuyarak iktidara geldi. Sosyalist parti hükümetinin bir bakanı olarak siyasete adım attı; sonrasında Fransız halkının, önceki iki Başkan döneminde temsili demokrasiye duyduğu tepkiyi kanalize etmeye çalıştı. Kendi partisini de reddetti; geleneksel sol / sağ partilerin dışında bir siyaset önererek yıldızlaştı.

Sonrasında cilası hızla döküldü. Neoliberal modelin ilerletilmesi dışında hiçbir yenilik taşımadığı anlaşıldı. Benzin zammı halk tepkilerini tetikledi. Eşzamanlı olarak Hollande döneminde gerçekleşen servet vergisini kaldırması, Macron’un sınıfsal konumunu iyice açığa çıkardı; bu olgu da sokağa taşındı.
TEMSİLİ DEMOKRASİNİN KRİZİ DEVAM EDİYOR
► Sistem Krizleri nasıl sonuçlar üretiyor?
Batı toplumlarının tümünde, halk, sermayenin kapsamlı politikası olan neoliberalizmin ve küreselleşmenin darbeleriyle karşılaşınca sokakta ve sandıkta tepki gösteriyor; reddediyor; ama tepkileri temsil edecek siyasi bir seçenek bulamıyor. Temsilî demokrasi krizi budur.

Sermaye, bu tepkileri kanalize etmeye çalışıyor. Fransa’da temsil krizinden doğan boşluk, geleneksel siyasetle bağını koparan Macron’la doldurulmaya çalışıldı ve “sarı yelekliler” hareketi, bu numaranın da tutmadığını gösterdi.

Ne olacak bundan sonra? Batı’da geleneksel siyaset itibarsızlaşınca halkın karşısına iki seçenek çıkıyor. Siyaset krizinde sermayenin programı olan neofaşizm mi? Her ülkeye özgü sosyalizm birikimlerini yeniden canlandıran ve emekçi sınıfların siyasetini temsil eden sol mu?

► Sistem krizine soldan da yanıt verilemiyor. Fransa’daki eylemlerle solun ilişkisi açısından bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hollande döneminde Sosyalist Parti’nin sermayeye teslimiyeti, tüm sol partileri ve sendikaları da itibarsızlaştırdı. Sarı yelekliler partiler ve sendikalar tarafından örgütlenerek değil, büyük ihtimalle sosyal medyadan zincirleme haberleşme ile sokağa çıktılar. Başlangıçta hiçbir parti bu hareketi tam olarak sahiplenmedi. Sendikalar da önce uzak durdu. Daha sonra CGT destek verdi; sendikalı işçiler ise eylemlere ilk günden başlayarak katılıyordu. Soldan en yakın sahiplenme Melenchon’ dan geldi; zaten bu hareketi sahiplenebilecek en doğal aday odur.

Sarı yelekliler, bir hareket olarak devam etmeyecek; ama Macron’un Fransa’da temsilî siyaset krizinden doğan boşluğu doldurma çabası da bu hareketle iflas etmiş oldu.

Fransa’da diğer ülkeler gibi iki seçenekle karşı karşıya: Halk muhalefeti ya neofaşist akım içinde kaynayacak ya da sosyalist birikimlerin mirasını canlandırmayı beceren sola yönelecek. Macron, 10 Aralık’ta sarı yeleklilere ödün verdiği konuşmasında “Fransız halkının derin kimliği”ne değinerek “göçmen sorununu da halletmemiz gerekiyor” demiş. Bu tavır, sermayenin tipik tercihini yansıtıyor: Halk muhalefetini milliyetçi / ırkçı söylemlerle neo-faşizme yöneltmek… Tipik bir burjuva siyasetçisi olarak Fransa’da büyük sermayenin çözümünün klasik sağ ile neo-faşist sağın ittifakı olduğunu Macron da bu söylemiyle göstermiş oluyor.
SOL HALK MUHALEFETİNE SAHİP ÇIKMALI
► Sol parlamaların ötesine geçerek, bir seçenek olabilmeyi başarabilmesi nasıl sağlanabilir.
Yunanistan, İspanya, Portekiz hatta İngiltere’deki sol hareketlere baktığımızda, ilk üç ülkede geleneksel komünist partilerin marjinalleşmediğini; ancak neoliberalizme direnen diğer sol akımların da etkili olduğunu görüyoruz. Syriza dahi, geleneksel Komünist Partisi’nin bir türevidir. İspanya’da Podemos Latin Amerika’nın sosyalist geleneği ile yakın ilişki kurmuştur. Portekiz Sosyalist Partisi de, Komünistlerin ve Sol Cephe’nin desteğiyle iktidardadır.

Kendi ülkesinin sosyalist geleneği ile bağ kurmayan bir sol bugün de etkili olamıyor. İtalya’da bunu görebiliriz. İtalya’da, eski Komünist Parti mirasını alıp yok eden Demokrat Parti, sermayenin ana temsilciliğini üstlendi. Burada sol gelenek Demokrat Parti’de sahipsiz kalınca heba oldu; seçmenlerinin bir bölümü 5 Yıldız Hareketi’ne yöneldi; ama bu yeni parti de neo-faşizmle iktidar ittifakını yeğledi. İtalya’da bu anlamda sol kaybolmuştur.

Jeremy Corbyn ise İngiliz İşçi Partisi’nin sol geleneğini tümüyle benimsedi. Blair’ci çizgiyi, partisini genç, militan üyelere açılarak yenilgiye uğrattı.

Her ülkede solun anlamlı bir güç olabilmesi için kendi devrimci mirası ile sosyalist birikimi bütünleştirmesi gerekiyor. Bunu doğru algılayan düşünürlerden birisi Samir Amin’di. Ölümünün hemen öncesinde yeni bir enternasyonal kurulması çağrısı yayımladı: Uluslararası işçi sınıfı hareketi ile Üçüncü Dünya’nın anti-emperyalist mücadelesini temsil eden bir enternasyonal…

Dünya halklarının iki düzen-karşıtı mücadelesinin bir bileşkesi…
► Halk muhalefetinin kaybolması ya da bastırılması kapitalizmin krizini aşmasına imkan tanır mı?
Buradan şöyle bir tarihsel sorun çıkar. Kapitalizm artık bir sistem olmaktan çıkmıştır; hayatiyeti kalmamıştır. Ya devrimci bir dönüşümle yeni bir düzene geçecek; sosyalizme, giderek komünizme yönelecek. Ya da çürüyerek, çözülerek, dağılarak son bulacaktır.

Bir sistem bütün unsurlarını baskı, uzlaşma veya ikna yoluyla bütünleştiren bir sistemdir. İkna yeteneğini kaybettiği andan itibaren sadece baskı kalır. İki türlü baskı: Devlet baskısı ve sermaye baskısı. Emperyalizme bakın: Geçmişte, hem tahripkâr, hem de inşacı idi. Bu nedenle bir sistem özelliği taşıyordu. Bugünkü emperyalizm ise, girdiği, etkilediği her yeri sadece yıkıyor; parçalıyor; tahrip ediyor.

Çağdaş emperyalizmin en açık örneği Ortadoğu değil mi? Bu coğrafyanın iki ülkesinde Mısır ve Tunus’ta devrimci halk kalkışmaları, 2011’de emperyalizm ile bütünleşmiş iki yoz, soyguncu iktidarı devirdi. Emperyalizm ise gerici Müslüman Kardeşler’i iktidara taşımak işlevini üstlendi. Her iki ülkede de halk emperyalizmin seçeneğine direndi; ama ihanete uğradı. Emperyalizm bugün Tunus halkını IMF programları cenderesine sürükledi. Mısır’da askerî faşizmle ittifak içindedir. Hemen ardından Libya ve Suriye’de cihatçılarla ittifak halinde rejim değişikliğine yönelik silahlı saldırıları tezgâhladı.

Bu tablo, bir sistemin çökerek, çürüyerek yok olma tablosudur.
Şimdi ABD emperyalizmi Suriye’den çekip gitmeye kalkışıyor. Sonuç belirsizdir. Çünkü sistem krizi emperyalizmin bütünlüğünü de; tutarlı karar verme yeteneğini de kaybetmesi anlamına geliyor. Amerikan emperyalizmi bugün en az üç karşıt akım arasında mücadele içinde savruluyor. Sistemin içsel çelişkileri Ortadoğu’da odaklanmış olarak karşımıza çıkıyor.

Bu da bize gelecekteki ihtimallerden birisinin çürüme ve yozlaşma olabileceğini gösteriyor. O yüzden devrimci, sosyalist geleneği temsil eden insanların sorumluluğu, halk muhalefetini sahipsiz bırakmamaktır. Lenin’in de ifade ettiği gibi kendiliğinden halk muhalefetinin sınırları var, bu muhalefet sendikal muhalefet olur ve orda kalır. Bunun en açık örneklerinden birisi İngiliz işçi sınıfı hareketidir. Çartist hareket kapitalizmin en güçlü işçi sınıfı hareketlerinden birisiydi; ama sosyalizmi gündemine alması çok zaman aldı. Halk muhalefetinin ileri taşınması şu andaki sol, sosyalist akımlara düşüyor.

Halk muhalefetinin sahipsizliğinin bir sonucu da bugün faşizme sürüklenen Türkiye’de yaşanıyor.
ABD ORTADOĞU’YA SADECE MELANET, FELAKET, KAN VE KIYIM GETİRDİ
► ABD’nin çekilme kararından hareketle, özellikle Türkiye’de bu konudaki tutumlardan birisinin ABD’nin bölgede kalması yönünde bir çağrı ve çabanın söz konusu olduğunu da görüyoruz. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Ne söylenebilir? Türkiye’nin acı kaderinin parçalarıdır. Bölgeye sadece melanet, felaket, kan ve kıyım getiren Amerika’ya “çıkma, kal” demek olacak şey mi?

Bu konuda tartışmaya girmek yerine geçmiş bir belgeye referans vereceğim. Aralık2011’de Orta Doğu’ya dönük emperyalist saldırı nedeniyle Cezayir İşçi Partisi’nin düzenlediği bir Dayanışma Konferansı’na Türkiye’den dört meslektaş davet edilmiştik. Suriye’de çalkantılar patlak vermişti; ABD; Körfez ve Türkiye destekli cihatçı saldırı ise o tarihte başlamamıştı.

Konferans, bizin önerimiz üzerine aşağıdaki ifadeyi Sonuç Bildirgesi’ne ekledi: “Konferans, Suriye halkının toplumlarının demokratikleşmesi özlemi ile dayanışma içindedir; ancak, emperyalist güçlerin ve taşeronlarının bu özlemleri Suriye’de rejim değiştirme amaçlı askerî ve siyasî müdahale vesilesi olarak kullanmasını şiddetle lanetler.”

O tarihte söylediklerimiz bir sağduyu ifadesiydi. Sonrasını biliyoruz. Şimdi emperyalizm ve ortaklarının yarattığı çıkan insanî enkazı çaresizce gözlüyoruz. Bugün yedi yıl önce söylenenlerden başka ne denilebilir ki?

► Önümüzdeki süreçte Türkiye’deki muhalefet için neler söylersiniz?
İktidar özgürlük alanlarını sürekli daraltıyor. Onun için bu alanları hem korumamız, hem de mümkün mertebe genişletmemiz gerekir. Yerel seçimler de bu açıdan önemli. Üst yönetimi Türkiye toplumunun ilerici birikimlerini rahatça heba etmiştir; Cumhuriyet değerlerine sırtını dönmüştür. Ama CHP belediyeleri hala Türkiye’nin önemli özgürlük, özerklik mekânlarıdır o yüzden kaybetmemek; genişletmek gerekir.

Meslek odalarımızın, sendikalarımızın hayatiyetleri çok önemlidir. İşçi sınıfındaki direnme eğilimlerini sahiplenen tüm sendikalar desteklenmelidir.

Türkiye’yi yöneten makamlarda gözlenen iç tutarsızlıkları, düzeysizlikleri küçümsemek yanlıştır. Tutarlılık ve bürokratik düzey, faşizmin tüm kurallarını sistemli bir biçimde uygulamak için gerekli değildir. Amaçlarına ulaşmakta başarılı olduklarını görüyoruz.

İki emektar, değerli sanatçıya uygulanan baskı, etkili sindirme, yıldırma yöntemleridir. Bu tür baskılara maruz kalan düşünce, sanat, bilim insanları, faşizm-öncesi Türkiye’nin heba edilemeyecek, saygın düşünsel ve estetik birikimini temsil ederler. Onlarla dayanışma, katkılarını sahiplenme, yaşatma önceliklidir.
2019’DA DA BİRGÜN’Ü SAHİPLENELİM
► BirGün okurlarına yeni yıl mesajınız var mı hocam…
Gazetemiz BirGün bu karanlık, güç günlerde Türkiye basınının sosyalist, aydınlanmacı, ilerici geleneğini temsil etmekte; başarıyla sürdürmektedir. 2019’da da BirGün’ü sahiplenelim; okuyalım; okutalım; aktif katkı yapalım; elbirliğiyle geliştirelim…
***
EKONOMİDE ASIL ŞOK ŞİMDİ BAŞLIYOR
► Türkiye ekonomisinin 2019’daki seyri nasıl olacak?
İçinde yaşadığımız krizin farklı ivmeleri var. İlk ivme döviz krizi ile patlak verdi. İktidarın seçim takvimi nedeniyle ekonomiyi pompalamasının yarattığı gerilimler döviz piyasasına yansıdı. Cumhurbaşkanı, finans çevrelerine karşı Mayıs ayında meydan okuyan bir söylem tutturarak bu gerilimin tırmanmasına katkı yaptı.

Önceki tüm seçimlerde sermayenin kolektif iradesini temsil eden borsa, AKP’nin seçim zaferlerinden sonra yükselmiştir. Zira, neoliberal programı itirazsız uygulayan tek parti iktidarının devamı olumlu karşılanmıştır. Uluslararası finans çevrelerine karşı yürütülen meydan okuma, nedeniyle Haziran 2018’de bu değerlendirme gerçekleşmedi. Ekonominin başına, finans sermayesinden siyasete geçmiş Mehmet Şimşek yerine Albayrak’ın getirilmesi, ek bir güvensizlik etkeni daha oldu.

Bu etkenler, birlikte, döviz krizini tırmandırdı. Ağustos sonunda durumun sürdürülemez olduğu ortaya çıktı. Eylül’de Albayrak Londra’da uluslararası finans çevreleri ile görüştü. “IMF’siz bir IMF programı” önce Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmesiyle, sonra da 2019 bütçesine esas olacak Yeni Ekonomi Programı ile kabul edildi.

Bu adımlar dövizdeki yükselişi engelledi. Bunalımın döviz krizi aşaması son bulurken, üretim, istihdam ve milli gelir verilerine yansıyan kritik aşaması başladı. Türkiye ekonomisi Ağustos-Ekim aylarında cari işlem fazlası verdi. Bu fazla, olumlu bir yapısal dönüşümden değil; iç talepteki çöküşün ithalatı daraltmasından; yani yoksullaşmadan kaynaklandı. Dış ticaret döviz tasarrufu sağlamaya başlayınca dövizdeki yükseliş durdu. Ekonominin gidişatı döviz fiyatlarından algılanmaz.. Reel ekonomideki bunalım, son milli gelir verileriyle ortaya çıktı. Ekonomi 2018’in son çeyreğinde 2019’un ilk yarı yılında küçülecek ve küçülmenin sosyal maliyeti ağır olacak.

9 Ocak 2019 Çarşamba

“TÜRKİYE ABD ÇEKİLMEDEN SALDIRMAYACAK” İDDİASI (Gündem/Haber: ANKA ENSTİTÜSÜ) 09 Ocak 2019-Ankara

“TÜRKİYE (Suriye'ye) ABD ÇEKİLMEDEN SALDIRMAYACAK” İDDİASI!..
Gündem/Haber: ANKA ENSTİTÜSÜ
Üst düzey bir ABD’li yetkili, Başkan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’a Ankara’daki temasları sırasında “ABD askerleri çekilmeden Türkiye’nin Suriye’ye operasyon yapmayacağının” iletildiğini söyledi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın Ankara ziyaretinin yankıları sürüyor. “Türkiye’nin ABD’nin onayı ve koordinasyonu olmadan Suriye’de herhangi bir operasyona girişmemesi” çağrısı nedeniyle Ankara’da şimşekleri üzerine çeken Bolton, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın randevu vermemesi üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile yaklaşık iki saatlik bir görüşme yapmış, ardından ortak basın toplantısı düzenlenmeden Türkiye’den ayrılmıştı.
Bolton’ın temaslarıyla ilgili ayrıntılar ABD’li yetkililer üzerinden uluslararası haber ajanslarına yansıdı. Bolton’a Ankara’da eşlik eden ve kimliği açıklanmayan bir ABD’li yetkili Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada Erdoğan-Bolton görüşmesi için teyitli bir randevu bulunmadığını hatırlatarak Bolton’ın, Erdoğan’ın randevu vermemesini kendisine yönelik bir aşağılama olarak görmediğini belirtti.
Bolton’ın sözcüsü Garrett Marquis, Erdoğan’ın “yerel seçimleri ve parlamentoda yapacağı bir konuşmayı” gerekçe göstererek randevu vermediğini bildirmişti. Erdoğan da, Bolton ile görüşmeyi reddettiği şeklinde yansıyan haberler üzerine gazetecilere yaptığı açıklamada “Bolton’ın muhatabı İbrahim Kalın’dır. Gerekli olsa görüşecektik ama gerekli olmadı. Bir tepki olarak değerlendirmemek gerekir” demişti. Erdoğan öncesinde yaptığı bir açıklamada Bolton’ın Suriyeli Kürtlerle ilgili sözleri için “Çok ciddi bir yanlış yapmıştır” ifadesini kullanmıştı.
“ABD’liler çekilmeden operasyon yok” dendi mi?
Associated Press (AP) haber ajansına konuşan ve kimliğinin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir Amerikalı yetkili ise Erdoğan’ın Suriye operasyonuyla ilgili ifadelerinin ABD Başkanı Trump ile 23 Aralık’taki telefon konuşmasında vardıkları uzlaşıyı yansıtmadığını belirterek, “Trump Kürtlerin korunması konusunda Erdoğan’ın taahhütte bulunduğunu düşünmüştü” dedi.
AP’ye konuşan ve Bolton’ın Ankara’daki temaslarına katılan bir ABD’li yetkiliye göre ise İbrahim Kalın, “Amerikan birlikleri Suriye’deyken operasyona girişilmeyeceği yönünde Erdoğan’ın taahhütte bulunduğunu” iletti.
Kalın, Bolton ile görüşmesi sonrasında düzenlediği basın toplantısında ABD askerlerinin çekilme takvimiyle ilgili bir yavaşlamanın söz konusu olmadığını belirterek “kendilerine ilk olarak 60-100 gün civarında süre verildiğini, şimdi de 120 günün telaffuz edildiğini” söylemişti. Kalın, Türkiye’nin olası askeri operasyonunun ABD ile koordine içinde olup olmayacağı yönündeki soruyu da “Bugüne kadar YPG/PYD/DEAŞ ve diğer terör örgütlerine karşı kendi önceliklerimiz, imkan ve kabiliyetlerimizle operasyonları gerçekleştirdik. Bu ilkede, bu duruşta herhangi bir değişiklik söz konusu değil” yanıtını vermişti.
“Kürtlere kötü muamele etmeyin” çağrısı
Bolton’ın Kalın ile yaptığı görüşmede ABD’nin Suriye’den çekilmesiyle ilgili beş ilkeyi sıraladığı, bunların arasında “IŞİD’e karşı ABD ile birlikte savaşan muhalif güçlere kötü muamele edilmemesinin de bulunduğu” belirtildi.
Reuters’a konuşan üst düzey bir ABD’li yetkili Bolton’ın görüşmede Amerikan askerlerinin Suriye’nin güneyindeki El Tanf askeri üssünden şu aşamada çekilmeyeceklerini de bildirdiğini söyledi.
Fotoğraf: Reuters / U. Bektaş
Kaynak: https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiye-abd-%C3%A7ekilmeden-sald%C4%B1rmayacak-iddias%C4%B1/a-47001888

28 Aralık 2018 Cuma

İSMET(İNÖNÜ) PAŞA (24 Eylül 1884 - 25 Aralık 1973) "CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU" (Tarihçi, Araştırmacı-Yazar ANKARA) -Oldukça çalışkan, her zaman kendini yenileyebilen, olayları derinlemesine analiz edebilen, mükemmeliyetçi bir karakterde, öğrenmeye açık, okumaya meraklı, mütevazı, samimi, sakin yapılı, ciddi, dürüst ve kararlı bir kişiliğe sahiptir.

İSMET(İNÖNÜ) PAŞA
(24 Eylül 1884 - 25 Aralık 1973)
Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı’nda Batı Cephesi Genel Komutanı olarak büyük yararlılıklar gösteren İsmet Paşa, 24 Eylül 1884 tarihinde İzmir’de dünyaya gelmiştir. Babası Reşit Bey, Annesi ise Cevriye Hanım’dır.
Oldukça çalışkan, her zaman kendini yenileyebilen, olayları derinlemesine analiz edebilen, mükemmeliyetçi bir karakterde, öğrenmeye açık, okumaya meraklı, mütevazı, samimi, sakin yapılı, ciddi, dürüst ve kararlı bir kişiliğe sahiptir.
Askerlik yaşamı Sivas Askeri Rüştiyesi’yle başlamış, ardından Topçu Harbiyesi ve Harp Akademisi’nden mezun olmuş ve sonrasında Kurmay Yüzbaşı olarak Edirne’deki II. Ordu’ya atanmıştır.
31 Mart Olayı olarak bilinen harekâtta Harekât Ordusu’na katılmış, Yemen’e giden 4. Kolordu Kurmay Heyeti’nde bulunmuş, Yemen’de Binbaşılığa terfi ederek, Yemen Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı olmuştur.
Balkan Savaşı’nda Çatalca’da görev almış, aynı yıllarda Başkomutanlık karargâhında Harekât Şubesi Müdürlüğü yapmış ve Yarbaylığa terfi etmiştir. 1915 yılında Albaylığa yükselerek II. Ordu Kurmay Başkanlığı’na atanmıştır. Ardından, Doğu’da ve Suriye Cephelerinde Üçüncü, Dördüncü ve Yirminci Kolordu Komutanlıkları’nda görevler yapmıştır. Kısa bir süre sonra da; II. Ordu’ya atanmıştır.
İsmet Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun son çeyrek yüzyılı hakkında yazılanların hemen hepsinde yer alan, Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı'nın her aşamasında, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda, Türk Ulusu’nu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için gerçekleştirilen Türk Devrimleri’nin her birinde Mustafa Kemal Atatürk'ün hep yanında yer almış olan en yakın çalışma arkadaşıdır.
Falih Rıfkı Atay’ın, “İsmet Paşa Mustafa Kemal Atatürk’e adeta beyninin yarısı kadar yakındı…” sözleriyle ve isabetle kaydettiği tespitini bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum.
Lozan’ı, onun onurlu kararlılığından söz etmeden, cumhuriyetin ilanını izleyen Türk Devrimleri’nin gerçekleştirilmesinde Atatürk’ün en yakınında bulunmasının ve dolayısıyla devrimleri her yönüyle desteklemesinin ve Türk Demokrasi tarihindeki yerinin altını çizmeden İsmet Paşa anlatılamaz.
İsmet Paşa, Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan bedenen ebediyen ayrılmasının ardından, Meclis tarafından, Türkiye Cumhuriyeti’nin II. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. 1950 seçimlerinden sonra Çankaya’daki Pembe Köşk’e yerleşmiş ve yaşamını, aramızdan ayrılıncaya kadar orada sürdürmüştür.
II. Dünya Savaşı kuşağının, Ülkeyi bu savaşa sokmayarak, milyonlarca Türk çocuğunun babasız kalmasını önleyen İsmet İnönü hakkında duygu dolu anılar taşıdığı bilinmektedir. Kuşkusuz o da, bu çocukların hepsi için bir baba kaygısı duymuştur. Türkiye’nin bu Savaş’a girmesini engellediği konusundaki bir eleştiriyi yanıtlarken: “Ülkemizdeki herhangi bir çocuğun, -Baba!- diye ağlamasına gönlüm razı olamazdı…” sözlerini sarf etmesini tarih kaydetmiştir. Savaştan sonra da çok partili siyasi rejime geçilmesinde en büyük desteği sağlamıştır.

İsmet Paşa, Büyük Devrimci Önderi ve zamanla da “Ağabeyim!” diye hitap ettiği Mustafa Kemal Atatürk’ün de yaptığı gibi, eğitime büyük önem vermiş ve ciddi derecede özen göstermiştir. Onun bu yönü Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli eğitim aşamalarına da yansımıştır.
14 Mayıs 1950tarihinde yapılan seçimlerin kaybedilmesinden sonra, 1960 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak siyasi yaşamını sürdürmüştür.
27 Mayıs 1960 harekâtından sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçilmiş ve 10 Kasım 1961 tarihinde yeniden Başbakanlığa atanmıştır.
1965 yılında bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasi yaşamına devam etmiştir.
1972’de Parti Genel Başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek; 25 Aralık 1973 tarihinde aramızdan ebediyen ayrılıncaya kadar, Anayasa gereğince, Cumhuriyet Senatosu doğal üyeliği görevinde bulunmuştur.
Türk Ulusu, İsmet(İNÖNÜ) Paşa’yı Cumhuriyet Tarihimiz’in en önemli yerlerinden birine yerleştirmiş ve asla unutmayacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hemen yanında Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşımız’ın büyük ve başarılı Komutanı, Lozan Barış Antlaşması’nın mimarı ve Türk Devrimleri’nin en önemli şahsiyeti olan İsmet Paşa’ya, “Işıklar İçinde Kalması!” temennilerimi sunuyorum.
Saygılarımla…
***
Kaynak: Doğumundan Ölümüne ATATÜRK adlı kitabım.
CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU
Tarihçi, Araştırmacı-Yazar
ANKARA

24 Aralık 2018 Pazartesi

YENİ DÜZEN ARAYIŞI "Amerikalı Demokratik Sosyalistler hareketinden Ethan Earle: Yüzde birlik en zengin kesim tüm gücü elinde topluyor. Bambaşka bir ‘Yeni Düzen’ için uluslararası dayanışmaya ihtiyacımız var"

Yeni bir düzen için uluslararası dayanışma

Amerikalı Demokratik Sosyalistler hareketinden Ethan Earle: Yüzde birlik en zengin kesim tüm gücü elinde topluyor. Bambaşka bir ‘Yeni Düzen’ için uluslararası dayanışmaya ihtiyacımız var
FATİH KIYMAN-ABD 
Vermont senatörü Bernie Sanders, eylül ayında The Guardian gazetesinde kaleme aldığı yazısında sol hareketi uluslararası seviyede organize olmaya çağırdı. Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı Yanis Varoufakis bu çağrıya yanıt verenler arasındaydı. İlerici Enternasyonal olarak anılan bu hareketin toplumsal zeminde karşılık bulup bulmayacağı, kendine nasıl bir yol haritası çizeceği merak ediliyor. Amerikalı Demokratik Sosyalistler (ADS) Uluslararası Komite Yöneticisi Ethan Earle ile dünyadaki sistem krizini, uluslararası solun ve İlerici Enternasyonal’in geleceğini konuştuk.
► Ethan, öncelikle ADS’nin faaliyetlerinden biraz bahseder misin?
ADS uzun zamandır var olan bir siyasi hareket. Bernie Sanders’ın 2016 yılında Demokratik Parti aday adayı olduğunda yaklaşık beş bin üyemiz vardı. Bernie’nin kampanyasına destek verdiğimizde adaylık sürecinin birçok insanı heyecanlandırdığını, onları siyasete çektiğini gördük. Bunun yanında, insanların demokratik sosyalist sol düşünüşe ev sahipliği yapacak kurumsal bir yapıya ihtiyaç duyduğunu anladık. Ortak bir alan, bir faaliyet alanı arayışı vardı. O zamandan bu yana üye sayımız 55 bini aştı ve artmaya devam ediyor. Seçim siyasetinin içinde de, dışında da çalışıyoruz. İşçi hakları, ırksal adalet, iklim adaleti ve ekonomik adalet alanında birçok dayanışma faaliyetlerinde bulunuyoruz. Seçim döngüsü içinde ise çoğu zaman Demokratik Parti’yle birlikte çalışıyor, değerlerimiz örtüştüğü takdirde DP içinde statükoya baş kaldıran ‘aykırı’ adayları destekliyoruz. 6 Kasım’da yapılan ara dönem seçimlerinde eyaletlerin yasama organlarında 5-10 arası koltuk elde ettik. Kongre adayları arasında desteklediğimiz adaylar New York’tan Alexandria Ocasio-Cortez ve Detroit’ten Rashida Tlaib kongrede koltuk sahibi oldu.
►Yanis Varoufakis, solun mücadelesinin ‘iki katmanlı’ otoriter düzene karşı olduğunu söylemişti, bu katmanlardan biri de Demokratik Parti’yi de kapsayan ‘sözde liberal’ düzen. Bu perspektiften baktığımızda, Demokratik Parti’yle ilişkileriniz nasıl?
Öncelikle ‘liberal’ değerlerden ne anlamamız gerek, bu konuda dikkatli olmalıyız. Demokrat Parti’nin bazı liberal değerlerine katılıyoruz. Örneğin insan hakları, eşitlik konularında. Belli konularda DP’ye karşıyız. Aykırı adayları desteklediğimizden söz ettim - desteklediğimiz adaylar özellikle son on yıldır DP’de egemen hale gelen, insanların çıkarlarından ziyade şirketlerin çıkarlarını gözeten düzene karşı çıkan insanlar. DP ile gerilimli bir ilişkimiz var. Bazı üyelerimiz DP’yle hiç işbirliği yapmamamız gerektiği görüşünde. Dolayısıyla çoğulcu, farklı görüşlere ev sahipliği yapan bir yapımız var diyebiliriz.


Avrupa Sol Partisi’nin desteği önemliydi
► İlerici Enternasyonal, konusunda nerede duruyorsunuz? Bu yeni hareket hakkında ne düşünüyorsun?
Yanis Varoufakis’in çok iyi fikirleri var ve karşı karşıya kaldığımız küresel krizin altında yatan yapısal sebeplerin tarifini yapmakta çok iyi. Bambaşka bir ‘Yeni Düzene’ ihtiyacımız olduğunu söylemekte çok haklı. Ancak henüz kapsayıcı bir hale geldiğini düşünmüyorum. Fikir ilk olarak Bernie Sanders’ın eylül ayında kaleme aldığı makalede ortaya atıldı. Varoufakis bu çağrıya yanıt verdi ve belirli bir momentum yakalandı. Bundan gayet memnunuz. Sol kesinlikle uluslararası dayanışma içerisinde olmalı. Fakat pratikte bunun ne anlama geldiği sorusu henüz net değil. Herhangi bir plan ortaya koymadı. ADS olarak hareketin mümkün olduğunca kapsayıcı hale gelmesini umuyoruz. Benie Sanders’ın bu planı ortaya koymasını bekliyoruz. Kapsayıcılık adına diğer önemli bir nokta Avrupa Sol Partisi’nin verdiği yanıt oldu. Bu parti Avrupa genelinde 30 milyon oyu temsil ediyor, Varoufakis’in temsil ettiği kozmopolit, şehirli kesime kıyasla bu çok önemli bir taban. Bildiğimiz kadarıyla perde arkasında görüşmeler sürüyor.
►Uluslararası toplumsal iklime baktığımızda popülist otoriter liderlerin yükselişini görüyoruz ve bunun verdiği mesaj çok net: İnsanlar öfkeli. Düzenin değişmesini istiyorlar. Bu öfke İlerici Enternasyonal gibi hareketler için umut kaynağı olabilir mi?
Kesinlikle. Bernie Sanders bunu 2016 seçimleri sonrasında çok güzel ifade etti. Donald Trump’a oy verenlerin, ana akım siyasete mensup kimsenin sözünü etmediği bir problemi doğru teşhis ettiklerinden bahsetti. Ancak doğru teşhis edilen bu problemin çözümünün Trump olmadığını söyledi. Bernie Sanders bunu yaparak daha kapsayıcı bir siyaset dili benimsedi – popülist öfkeyi ilerici harekete kanalize etmeyi amaçlıyor. Örneğin ticaret anlaşmaları konusuna bakarsanız, dünyanın her yerinde geniş kitlelerin bu anlaşmalara yönelik hislerine bakarsanız yine bunu görüyorsunuz. Bunlar neoliberal ticaret anlaşmaları ve Bernie’nin söylediği gibi burada bir ortak payda var. Oligarşi düzenine ve kapitalist şirket sınıfına –yani yüzde bire– karşı yeni bir çoğunluk oluşturulması fırsatı var. Yüzde birlik en zengin kesim geriye kalan nüfusun çıkarları pahasına tüm parayı ve gücü elinde topluyor. Bunu hiç de demokratik olmayan, hesap vermeyen şekillerde yapıyor.
Popülizm solun önündeki en iyi seçenek değil
► Popülizmin şimdiye kadar ‘sağın tekelinde’ olmasının sebebi nedir? Birçok insanın sorduğu gibi, sol popülizm mümkün mü?
Bence sağın ‘güç’ ile farklı bir ilişkisi var. Sağ siyasetçiler güce ne pahasına olsun sahip olmak istiyorlar, her araca başvuruyorlar. Sonra da kendi çıkarları için güce tutunuyorlar. Sol ise konuya daha ahlaki yaklaşıyor. Yalnızca güç için güce sahip olmak istemiyoruz. Gücü daha iyi bir dünya inşa etmek için istiyoruz. Güç ile ilişkimiz daha ahlaki ve dayanışma kültürüne dayanıyor. Bu da güç ile olan ilişkimizi sağa kıyasla daha karmaşık kılıyor. Popülizm de bu açıdan hassas bir konu. Podemos bu konuda ilginç söylemlere sahip, toplumsal sembollerin sahiplenilmesi ve ilerici söylemlerle doldurulmasından söz ediyor. Sol popülizm konusunda karmaşık hislere sahibim. Bazı durumlarda doğru strateji olabilir. Fakat aşırı sağın oynadığı gibi oynamaya çalışırsak muhtemelen onlar kadar iyi beceremeyiz ve kendimizi onlara benzettiğimizle kalırız. Bence bu gerilimi İlerici Enternasyonal’de de görüyoruz. Bernie’nin bir bakıma popülist olduğu düşünülebilir. Varoufakis ise popülist olmadığını açıkça dile getiriyor. Genel anlamda şunu söylemek lazım. Popülizm solun önündeki tek seçenek de değil, en iyi seçenek de.
***
Dayanışma çağrısı
ADS’nin New York topluluğunun Uluslararası Komitesi var. Kısa süre önce Türkiye’de ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla tutuklanan gazeteci Max Zingast üzerine bir etkinlik düzenlediler. Biz suçlamaların tamamen düzmece olduğunu, tutuklamanın hukuksuz ve gayriahlaki olduğunu düşünüyoruz. Düzenlediğimiz etkinlikte yalnızca Max’in durumuna değil, Türkiye’de aynı durumda bulunan diğer gazetecilerin ve muhaliflerin durumuna da dikkat çekmek, Türkiye’deki insanlarla dayanışma içinde olmak istedik. Bunu özellikle dile getirmek istedim.
BİRGÜN GAZETESİ -19.12.2018 09:10- DÜNYA // Alıntı&Kaynak: https://www.birgun.net/haber-detay/yeni-bir-duzen-icin-uluslararasi-dayanisma-240674.html