TESEV
ABD-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ KONFERANSI
PAUL WOLFOWITZ’İ ANLAMAK
14 TEMMUZ 2002. CONRAD OTELİ. Paul WOLFOWITZ kürsüde. İngilizce konuşuyor. Tercümesi yapılıyor. Ama Türkçe’ye tercümenin de bir başka tercümesi var. Aşağıdaki gibi...
“Allah’a isyanım var. Ülkeniz öylesine mükemmel bir yerde ki, kıskanıyorum. Doğu ile Batı’nın, Avrupa ile Asya’nın bağlantı noktasındasınız. İstanbul ve boğazlar, stratejik konumdalar. Bu ülkede herkesin gözü var. Bizim de var; ama satın almak maliyetli, kiralamak daha iyi. Sizler burada yüzyıllardır yokluklar, sıkıntılar ve dertler arasında akıllara durgunluk verecek bir dirençle tutunuyorsunuz. Çünkü sizler, düşmanlarınızın düşmanlığına hazır ve dirençlisiniz. Ama ya bizim gibi dostlarımızın düşmanlığına?..
“Allah’a isyanım var. Ülkeniz öylesine mükemmel bir yerde ki, kıskanıyorum. Doğu ile Batı’nın, Avrupa ile Asya’nın bağlantı noktasındasınız. İstanbul ve boğazlar, stratejik konumdalar. Bu ülkede herkesin gözü var. Bizim de var; ama satın almak maliyetli, kiralamak daha iyi. Sizler burada yüzyıllardır yokluklar, sıkıntılar ve dertler arasında akıllara durgunluk verecek bir dirençle tutunuyorsunuz. Çünkü sizler, düşmanlarınızın düşmanlığına hazır ve dirençlisiniz. Ama ya bizim gibi dostlarımızın düşmanlığına?..
ATATÜRK geniş hoşgörüsü, öngörüsü ve geniş açık fikirliliği ile kendi doğum yeri olan Selanik’in Yunanistan’ın elinde kalmasını kabul etti. Geri istemedi. Yunanistan’la barış şartlarında öylesine tavizler verdi ki. VENİZELOS O’nu ‘Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Şimdi sizler KEMALİST olduğunuzu iddia ediyor ve bize Ege’de, Kıbrıs’ta engel üzerine engel çıkarıyorsunuz. M.Kemal ATATÜRK kim, siz kim? ‘Aklınızı başınıza devşirin’ demek için buradayım.
Bize, ‘bizi bırakın, kendi başımıza kalalım’ diyorsunuz. Güldürmeyin bizi! Güneydoğu Avrupa’nın, Karadeniz’in, Kafkaslar’ın, Avrasya’nın, Ortadoğu’nun, Boğazların, Doğu Akdeniz’in ortasında ‘EUROSİA’dasınız. Siz ne söylediğinizin farkında mısınız? Sizden, daha doğrusu sizi siz yapan, sizin farkında bile olmadıklarınızdan vazgeçemeyiz, iç işlerinize burnumuzu sokmaktan da... Bir zamanlar size Başkan TRUMAN’ın direktifi ile USS MISSOURI’yi göndermiş ve SSCB tehdidinden kurtarmıştık. Ya kurtarmasaydık? Ya da kurtarmazsak? Bu kadar bela ve musibetin ortasında, göçüp gidersiniz. Göçüp gitmeniz de umurumuzda değil! Yaratacağınız girdap bizi de, diğer bütün ülkeleri de perişan eder.... Buna izin veremeyiz! Büyümenizi de, çağdaşlaşmanızı da istemeyiz. Aksi taktirde o harlanacak ateşiniz öylesine güçlü olur ki, bizi bile Amerika Kıtası’ndan alıp cehennemin dibine çekersiniz...
Sıkıştırıldığınızda, bunaltıldığınızda neleri başardığınızı artık gördük ve anladık. Bundan sonra, sizi sıkıştırarak değil, severek, okşayarak ‘öpeceğiz!’ Bize başka bir yol bırakmadınız. Size ihtiyacımız var. Amerikan vatandaşının kanını dökmemek, vergi mükelleflerimizin ödedikleri vergileri ‘ekonomik’ olarak kullanmak için size ihtiyacımız var! Size bedeli tarafımızdan tespit edilmiş görevler vererek, sizi hedeflerimizi elde etmek üzere görevlendirerek bunları başaracağız. Kan vereceksiniz, can vereceksiniz, gözyaşı dökeceksiniz, ‘şehit’ tabutlarını eller üzerinde taşıyacaksınız, kahramanlar yaratacaksınız ama mutlaka emirlerimizi dinleyeceksiniz... Sizin gibi ‘ucuz jandarmamız’ olduğu için BİZ; bizim gibi ‘hamisi!’ olduğu için SİZ TÜRKİYE şanslısınız, şanslıyız...
Dünyanın herhangi bir yerindeki bir soruna “Bize ne (?) diyemezsiniz.Sizin için ‘bize ne’ olan bizim için hayati önemi haizdir. Siz, bizim için o soruna, bizim adımıza ve bizim yerimize müdahil olacaksınız. Biz de bu müdahalenin nimetlerini toplayacağız. HAYIR! Diyemezsiniz. DİYET’inizi biz ödedik, ödüyoruz, ödemeye devam edeceğiz.
Biz artık çağdaşlaştık(!). Sizden de akıl aldık. Savaşı ‘BARIŞ HAREKATI’ ilan eden sizler gibi, biz de ‘İŞGAL’ kelimesini defterden sildik ve yerini ‘KURTARMAK’ ile doldurduk. Gerekirse bize EVET! demeyenleri kendilerinden de kurtarırız(!) İşgal gerekiyorsa, bunu taşeronlarımıza yaptırırız. Sonra da bu taşeronlarımızı cümle alem önünde sopalar, rezil ederiz. SADDAM HÜSEYİN’e, KADDAFİ’ye, İ.İNÖNÜ’ye, S.DEMİREL’e, İsmail Cem İPEKÇİ’ye yaptığımız gibi… Kurtardığımız ülaaae fazla asker götürmeyiz, maliyeti düşürmek için; satın alınması düşük maliyetli olan ülkelerin askerlerini yanımıza, emrimiz altına alırız. AFGANİSTAN’da olduğu gibi… Maliyeti düşük ülke ve askerleri basit ve pis işlerle uğraşırken, biz ülke yönetimlerini şekillendiririz. Kuklalarımızı görevlendirir, kendi düzenimi kurup geri çekiliriz. Adamlarımız arasında bize hizmet ederken güya kavga edenler, birbiriyle atışanlar da olmasına da dikkat ederiz ki, biri büyürken, diğeri küçülebilsin. Bir sonraki döneme küçüleni atar, büyüyeni işbaşına getiririz. Böylelikle işgal, pardon! ‘Kurtarma Harekatı’ (!) maliyetimizi düşürürüz.
Sizler bizim en mükemmel örneğimizsiniz, ama bizim başımızı en çok ağrıtan ‘Haydut Adayı’ ülkelerden de birisiniz. İslam ülkeleri, haylazlıklarınız hariç, ya Türkiye (sizin) gibi olacaklar, ya da KURTARILACAKLAR (!) Bu ülkelere Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Sudan, Somali, Suriye, Kuveyt, Filistin de dahildir. Çünkü bu ülkelerde din adına totaliter dayatma vardır. Dayatırsak biz dayatırız, başkası kendi halkına bile dayatamaz. Ülkelerin sadece yöneticilerine değil ekonomilerine, ekonomik modellerine ve ekonomi yönetimlerine de müdahale ederiz. “BAYRAĞI TİCARETİN TAKİBİ” anlayışımızdan niye vaz geçelim ki? Uyguladığımız model Türkiye’de öylesine mükemmel sonuçlar verdi ki, Türkiye’nin AB üyesi olmasını, biz bile ısrarla ister olduk. Bu ısrarlarımızın nedenini AB ülkelerinin uyanıkları hemen anladılar, isyan etmeye başladılar. Diğerleri anlayana kadar ‘Atı alan Brüksel’i geçmiş olacak’!
Türkiye ile ilgili, net bir karar verdik. Türkiye bizim en mükemmel modelimiz. Türkiye’de ekonomik düzenlemeleri yaptırdık, yaptırıyoruz, yaptıracağız. Eküri adamlarımız o kadar bol ki ! Direnen olursa onu boğacağız ! pardon ! kurtaracağız(!) Bunun yanında siyaseti de düzenlemeye devam edeceğiz. Türkiye üzerine büyük oynuyoruz. BUSH yönetimi TÜRKİYE ile olan ekonomik ilişkilerini ‘STRATEJİK DÜZEY’e çıkartmıştır. Ekonomik dalaverelerimiz ve içinizden kiraladığımız/kiralamaya bile gerek duymadığımız insan müsveddelerinin icraatları ile ekonomik düzenlemeleri yaptırdık, yaptırıyoruz, yaptıracağız. Alman İmparatorluğu (AB) içinde ‘KOÇBAŞI’ olarak kullanacağımız Türkiye, AB ülkeleri ile, bizim adımıza ‘rekabet’ edeceği için Türkiye’yi asla istememektedirler. Artık kirli ve kirletici yatırımlarımızı sizin ülkenize yapıp doğal kaynaklarınızı, insan ve beyin gücünüzü, yaratıcı ve pratik zekanızı istediğimiz bedel ile kullanacağız. Maliyetlerimizi düşürüp, bütün dünya ekonomileri ile rekabet edeceğiz ve bu rekabetten gerekirse sizi telef etmeden, sizi ekonomik kullanarak galip çıkacağız.
Alman İmparatorluğu’na (AB) bağlı ülkelere kızıyorum bu arada, zorunlu dostlarımız (!) ellerindeki fırsatı değerlendirmiyorlar. Türkiye’yi memnun edip (!) aralarına alsalar, ya da 20 yıl sonrasına endeksli bir takvim verseler, Türkiye vasıtasıyla bir milyarlık müslüman aleminin bütün pazarlarına da sızmış olacaklar. Ama onlar ucuzcu. Türkiye’nin pazarını ‘bizim kozalarımız’ vasıtasıyla ‘bila bedel’ elde ettikleri gibi, diğer müslüman ülkelerin pazarlarını da elde edeceklerini sanıyorlar. Müslümanların yoğun olarak yaşadığı her bir ülkenin başında onlara, bu münbit pazarları ‘peşkeş çekecek’ kafasızlar, hayasızlar ve kiralıklar yok ki! Bunları ısrarla anlatmam, akıllıların dışındaki tüm Alman İmparatorluğu bağlılarını çıldırtıyor.
Onlara diyorum ki; Türkiye’de yeni tepki oylarını çekecek, kabadayı bir parti bulup destek verin, tek başına iktidara getirin, sonra da ‘diyet’inizi isteyin. Vermezlerse ‘dediğimizi yapın! Yoksa çocuklarımıza talimat verir, yeni bir 28 ŞUBAT başınıza getirir, sizi ham yaptırırız’ deyin, ürkütün. Böylelikle onları kullanıp müslüman ülkelerin pazarlarına X-7, Q-8, Y-31…adını ne koyarsanız koyun bu kutsal ad ile sızın. Ama anlamıyorlar bir türlü. Kopya da veriyorum. Ya! biz karısı bizden ve CIA’in ÇİN masasında çalışmış adamı, Avrasya konusunda deneyimli ülkemizdeki Türk diplomatını, Türkiye’ye siyasete girmeleri için boşuna mı gönderdik. Yeni kabadayı partinin önünü açacak olan diğer bir partinin Genel Başkanı ve ailesi hakkında şirketlerimizi soydu, dolandırdı diye boşuna mı tevatür yaydık ve kendisini boşuna mı bu yolla finanse ettik? Yoksa bizi dolandırmak, soymak mümkün mü? Buna kuş beyinli kuşçuklar bile katıla katıla gülmez mi? Ey uyuşuklar! Türkiye’ye Avrupa’dan, Ortadoğu’dan, Avrasya’dan değil Ankara’dan bakın. Bana hak vereceksiniz. Göreceksiniz ki Türkiye’de ‘her şeyin bir bedeli vardır’ ÜLaaaİ SATMANIN BİLE…
Sevgili (!) kurtardıklarımız (!) sabırlısınız, dirençlisiniz, kahramansınız, gözü kara; hatta, gözü kapkarasınız. Sizlere sille tokat hakaret eden beni dinleyecek ve alkışlayacak kadar, ruhsuz canavarsınız. Kıbrıs’ta direnerek, sorun çıkararak akılsızlık ediyorsunuz. Derdinizin Kıbrıs olmadığını bilmiyor muyuz sanıyorsunuz? Orada sizlere ve sizlerin tescilli satılıklarınıza peşkeş çekilen ve tapulanan arazileri kaybetme telaşı içindesiniz. Merak etmeyin oraları Rumlara verseniz de haklarınızın teminatı bizleriz. Sizlere ve topraklarınıza dokunabilirler mi? Bizim ‘kiralıklarımız’ın topraklarına değil çakıl taşına bile dokundurtmayız. Gelin ‘VERİN ! KURTULUN !’ Yoksa başınıza PKK, KADEK, ASALA veya başkalarını bela etmekten çekinmeyiz. Hepsinin ipi elimizde. Ayda 5.000.- USD bedelle satın aldığınızı sandığınız BARZANİ de, TALABANİ de bizim has maşalarımız. Artık anlayın! Beni daha fazla konuşturmayın…
Bakın! bu size son ikazlarımızdan biri. Sizin yerinize, bugün özellikle dışladığımız, hamurları sizden de cıvık IRAK TÜRKMENLERİ içindeki adamlarımızı kullanmaya başlarız. Gerekirse IRAK halkının tamamını da kullanırız. DOSTLAR (!?) SİZDEN BIKTIK ! BIKTIRDINIZ ! NE DERDİNİZ BİTİYOR, NE İSTEKLERİNİZ. Kendimizi sağlama almak zorundayız. BAŞIMIZIN PÜSKÜLLÜ BELASI OLDUNUZ ! Sizinle uğraşacağımıza SADDAM’la uğraşır onu hallederiz. Ondan sonra bizden, IMF’den, Dünya Bankası’ndan kredi isteyin, veririz (!). Bakın işte o gün size ne vereceğiz biliyor musunuz? “KOL SAATİ” (!) …Hani şu ‘Haka Dansı’ndakinden, anlarsınız ya…
Biz Türkiye’nin görüşlerine çok değer (!) veriyoruz. Söylediklerimi anladınız mı? Söylediklerimizi anlamanız çok önemli… Washington’daki meslektaşlarım benden vereceğim haber ve bilgileri bekliyorlar. Yoksa, biz istediğimizi yaparız. Bak bizim kafamızı bozmayın başınıza Condoleezza RICE’ı musallat ederiz, o zaman aklınız başınıza gelir. IRAK’a müdahale ederiz. Kendimize başka taşeronlar da buluruz. Belki bedelleri yüksek olur; o kadar. Ama ya siz? HAYIR ! derseniz bütün korkularınız, karabasanlarınız gerçek olur. Bu dost (!) olarak son tavsiyem. ‘Öpülmeniz mukadder! Kıpırdamayın bari canınız yanmasın, zevk almaya bakın.’
Belki elimizden kurtulur ve gücünüzü yoğunlaştırarak geçici başarı kazanabilirsiniz. Ama ya sonra? Siyasi alanda, bizim istediğimiz kazanır. Sarf ettiğiniz güce yazık olur. Bizim ile anlaşan yönetimde kalır, anlaşamayan gider, hem de kendi halkına boğdurtarak göndeririz…
Tarafınızı bizim yanımızda belirlemek zorundasınız. Bunu kendi halkınıza da açıklamak durumundasınız. Bizim yanımızda yer almanızı da “Terörizmle mücadele” olarak kılıflayın… Size daha nasıl yardımcı olabilirim ki? Özgürlük, barış amaçlarını ortaya sürerek bunu başarırsınız! Başarmak zorundasınız! Yoksa? Gerisini siz düşünün! Anlarsınız ya…”
Bu makale 19 AĞUSTOS 2002 Pazartesi tarihli ANAYURT ve ARENA Gazetelerinde, Cem YAREN imzası ile yayınlanmıştır.
***
LİNK: http://cemyaren.blogspot.com.tr/2012/03/yillar-oncesinden-bu-gunleri-anlatan.html
Gönderen Cem Asım YAREN zaman: 07:26 Hiç yorum yok:
LİNK: http://cemyaren.blogspot.com.tr/2012/03/yillar-oncesinden-bu-gunleri-anlatan.html
Gönderen Cem Asım YAREN zaman: 07:26 Hiç yorum yok: