19 Ekim 2016 Çarşamba

DEVLETİN VE GÜMRÜĞÜN KIRMIZI ÇİZGİLERİ ALLAK BULLAK!.. 2002-2013 arasında neredeyse tüm ÖSYM (KPSS, LES, ALES) sınav sorularının ele geçirildiği (ve kalleşçe peşkeş çekildiği) tahmin ediliyor..., Ceyda KARAASLAN

YAPILAN İSTATİSTİKSEL ANALİZLERDE  FETÖ’NÜN  2002-2013 ARASINDA NEREDEYSE TÜM ÖSYM SINAV SORULARINI ELE GEÇİRDİĞİ TAHMİN EDİLİYOR!...
HAK'sızlık,
kesinlikle ve mutlaka 
ALLAH'SIZLIKTIR
Ceyda KARAASLAN
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) üniversitelerdeki akademik kadrolara kendi üyelerini yerleştirmek için Akademik Lisansüstü Eğitim Sınavı’nda da (ALES) soruları sızdırdığı ortaya çıktı. Yüksek lisans ile doktoranın yanı sıra üniversitelerde de istihdam edilmek için girilen ALES’te son 18 yıldaki başarı grafiği, kopya skandalını gözler önüne serdi.
ŞÜPHE UYANDIRMADI
ÖSYM verilerine göre 2005’te ALES’e 226 bine yakın aday girdi. Bu adaylarınyüzde 0.1’i soruları tam ya da 2 eksikle yanıtladı. 2005’te ALES’te tam yapanların sayısı100 civarındayken bu rakam 2009’da tam 200 kat arttı. 2009’da sınava giren 226 bine yakın adayın yüzde 9’u tam puan aldı. FETÖ’nün neredeyse bütün sınavlarda kopya çektiği belirlenen 2009’da, ALES’te yalnızca 2 yanlışı olan aday sayısının 20 bin 290 olduğu belirlendi. Üniversite giriş sınavlarının aksine ALES zamana karşı yarışılan bir sınav ve tam soru yapanların oranı yüzde 5 civarında. ALES, yüksek lisans ve doktoranın yanı sıra okutmanlık, arşiv görevlisi, uzmanlık ve öğretim görevlisi istihdamında da kullanılıyor. Yılda iki kez yapılan sınavların birincileri YGS ve LYS’nin aksine kamuoyuna açıklanmıyor. Bu nedenle soruları tam yapanlar dikkat çekmiyor. Sonuçlar, farklı üniversite ve bölümlerde kullanıldığı için tam puanlılar bireysel olarak değerlendiriliyor ve kesinlikle kuşku uyandırmıyor. Sınavın bu özelliğinden faydalanan FETÖ, soruları binlerce adaya sızdırarak üniversitelerde kendi akademik kadrosunu oluşturdu.
2010’DAN İTİBAREN DÜŞÜŞ
FETÖ’nün 2002-2013 arasında neredeyse tüm ÖSYM sorularını ele geçirdiği tahmin ediliyor. 2005 ALES’teyüzde 95 başarı ile üniversitelerde istihdam edilen akademisyenlerin sayısı 49 iken 2007’den itibaren bu sayılar hızla arttı. 2008’de 2 bin 480’e, 2009’da ise 4 bin 236’ya yükseldi. 2010’dan itibarense gerilemeye başlayan istihdam sayısı 2013’te 124 oldu. Uzmanlar sınavda yüksek başarı ile istihdam edilebilecek akademisyenlerin 2005-2013 arası en fazla bin civarında olabileceğini değerlendiriyor. Dolayısıyla bu dönemde yüksek başarı elde eden 9 bin 550adayın en az 8 bin 500’ünün sonucunda ‘ şaibe şüphesi’ bulunuyor.
11 YIL ÖSYM’NİN TÜM SORULARI ÇALINDI
Yapılan istatistiksel analizlerde FETÖ’nün 2002-2013 arasında neredeyse tüm ÖSYM sınav sorularını ele geçirdiği tahmin ediliyor. Son 14 yıldaki istihdam artışının nüfus artışının altına kalması bu şüpheyi daha çok artırdı.2002’de 70 milyon olan nüfus 2016’da 79 milyona ulaşarak yüzde 13 arttı. 2002’de 2.1 milyon olan devlet memuru sayısı ise 2016’da 2.9 milyona ulaştı. Emekli olanlarla birlikte bu oran 14 yılda yaklaşık yüzde 43 artmış oldu. Tüm bu sınavlar yoluyla devlette 2002-2016 arası en az 500 bin kişinin istihdam edilmiş olabileceği değerlendiriliyor.
BANK ASYA’DA AKADEMİSYEN SERMAYESİ
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verileri de FETÖ’nün akademideki yapılanmasını bir kez daha gözler önüne serdi. 24 Aralık 2014’te TMSF el koymadan önce, Bank Asya’nın mevduat varlığının 15 milyar TL’den6.9 milyar TL’ye gerilediği belirtilmişti. BDDK verilerine göre bu mevduatın yüzde 20’si akademisyenlere aitti. Aynı tarihte Bank Asya’da, 168 akademisyen ve eşlerine ait toplam 1 milyar 132 milyon TL bulunuyordu.
CEYDA KARAASLAN
***
BU MAKALEYE YAPILAN BİR 
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI:
Ve bu kadar organize, bu kadar uzun süren bir örgütlü suçun bütün bedelini TSK ödedi.
Harp okulları kapatıldı.
Askeri liseler kapatıldı.
Harp Akademileri kapatıldı.
Bütün askeri sağlık sistemi yok edildi.
Bunların öğrencilerin topluca okullarından atıldı.
Görevde olan subaylarından ciddi sayıda bir bölümü ordudan ihraç edildi. Ciddi bir bölümü hala hapiste ve yargılanmak üzere sıra bekliyorlar. Suçlu olmasalar sağlık sisteminin bütün üyeleri sivilleştirildi, rütbeleri alındı. Sizce bu durumda kim kime darbe yaptı.
Net sonuç budur.
İşte her şey meydanda…
Bunca ilahiyat fakültesi, imam hatip var.
Bunlardan yetişmiş yüz binlerce FETÖ üyesi vara.
Tek bir imam hatip, tek bir ilahiyat fakültesi kapatıldı mı?
Durum çok açıktır.
Ben doğrusu FETÖ üyelerinin TSK saflarından ayırılmış olmasına takılmıyorum. Benim esas takıldığım TSK'nın eğitim sisteminin toptan yok edilmiş olmasıdır. Harp okullarının, askeri liselerin, harp akademilerinin, sınıf okullarının toptan yok edilmiş olması TSK'nın geleceğinin, beyninin, yaratma ve üretme yeteneğinin yok edilmiş olmasıdır. Bu şekilde TSK'nın geleceği yok edilmiştir.
TSK'nın geleceği yok edilmişse, Türkiye'nin de geleceği yok edilmiştir.
Ordusu olmayan milletler yok olmaz, ama esir olurlar.
Bosna-Hersek, Azerbaycan ve benzeri ülkeler ordusuz kaldıkları süreler boyunca büyük mezalimler yaşadılar. Bunlar uzun yıllar TSK'nın yardımıyla kendi ordularını kurmaya çalıştılar. Ve hala daha tam olarak bunu başarabilmiş değiller. Ve biz kendi ellerimizle kendi ordumuzu bir çırpıda yok ettik.
Bir ordunun kıymeti komuta heyetinin kıymetiyle ölçülür. Biz yeniden yetiştirilmesi en az 15-20 yıl alabilecek sayı ve kalitede komutanı kıyma makinasına attık ve un ufak ettik.
Gerekçeler ne olursa olsun.
TSK bu kadar hoyrat, bu kadar kaba, bu kadar zalim bir muameleyi hak etmemiştir. TSK saflarında geride kalan subayların sağlam kaldığını asla düşünmeyin. Elbette bunlar iyi niyetle, temiz kalple vatan savunmaya çalışacaktır. Ancak, yaşanmış bunca şeyden sonra, geride kalan subayların devlete, millete, silah arkadaşlarına, TSK'nın kendisine güven ve itimadı kalmamıştır.
TSK güven, itimat, disiplin, emre itaat erozyonu yaşamıştır.
Halkın, politikacıların, devlet adamlarının TSK'ya, komutanlara, subaylara asla güveni yoktur. Geride kalan komutanlar, subaylar da kesinlikle bunun bilinci içerisindedir. Subaylar, kendilerini güvenilmediğini bildiği gibi, birbirlerine de güvenmemektedir. Subayların söz geçirmesi gereken astsubaylar, ve askerlerde de ciddi bir itaat ve disiplin sorunu vardır.
Politikacılar bütün bunların farkındadır.
Ankara Büyük Şehir belediye başkanı gibi şerir insanlar zaten yeni bir darbe olmaması için buna güvendiklerini açık seçik ifade etmektedirler. TSK yeniden hareketlenirse astların üstlerine itaat etmeyeceğini, üstlerine silah çekeceğini, halkın subaylara ve orduya silah çekeceğini, bunun için herkesin silahlandığının ve zaten silahlanması gerektiğini açık seçik ifade etmektedir. Türkiye'de ve bu topraklarda yaşayan insanlar için artık ordu millet lafı bir efsaneden ibarettir. Ben uzun zamandır bu topraklarda yaşayan insanlar için Türkçe konuşabilen Anadolu ve Trakya Türk halkları ifadesini kullanıyorum. Bu değer, ilke ve ülkü birliği kalmamış bir insan kalabalığı içinde yaşadığımı fark ettiğim içindir. Aynı şekilde üniformalı subayların halk içinde linç edilme tehlikesi yaşadığını, mürtecilerin subay lojmanları etrafında taşşaklarını avuçlayarak bunların karıları bize helaldir diyerek dolandığını fark ettiğim günden bu yana ordu millet ifadesinin boşlukta kaldığını ifade etmek isterim.
Bütün bu ahval ve şerait dahilinde bu ülkenin, bu devletin ve bu insan kalabalığının yeni savaşlardan uzak kalması gerektiğini ifade ediyorum, her ne şart olursa olsun savaşlara girmememiz gerekir diyorum.
Musul, Halep ve bunun gibi harekatlarda minimal takılmamız, olabildiğince uzak durmamız gerekir.
Temel yaklaşımımız, Suriye'de doğrudan Esat rejimiyle uzlaşmak ve doğrudan temas kurmak olmalı. Irak'da şimdi yaptığımızın tam tersine merkez Irak hükumetiyle tam bir uzlaşma ve akord içine girmemiz gerekir. Şii, Nusayri düşmanlığını tam olarak kenara bırakmalı, onları da kucakladığımızı kesinlikle vurgulamamız gerekir.
Mezhepçi açıklamalar, bağlantılar, operasyonlar, yaklaşımlar artık terk edilmeli.
Hem Irak, hem Suriye'de merkez hükumetlerin isyancılarına merkez hükumetlerle uzlaşma yolunu göstermemiz, arabuluculuk rolü üstlenmemiz gerekir. Bu güne kadar ayarttığımız, kışkırttığımız bütün kesimleri yatıştırmamız, onları aşamalı olarak merkez hükumetlerle barıştırmamız gerekir.
Her iki ülkede de pay kapma, bir koyup üç alma hesaplarından uzaklaşmamız gerekir. Her iki ülkenin de ufalanması batılı ülkelerin ve İsrail'in planıdır.
Bizim bu planlara alet olmamız aptallıktır.
Her iki ülkede de üniter devlet yapısını ve merkez hükumetleri desteklememiz gerekir. Her iki ülkeye de barış geldiğinde, ve merkez hükumetler egemenliklerini sağladıklarında işte o zaman bize bu ülkelerde aslan payı bize zaten düşecektir. Askeri fütuhat çağı kapanmıştır.
Ekonomik, kültürel fütuhat çağındayız.
AKP hükumetinin, bürokratlarının da artık ülkede Müslümanları yeniden Müslümanlaştırma gayretlerine bir son vermesi gerekir. Toplum ciddi şekilde gerilmektedir. Şu dar zamanlarda imam hatipleştirme zorbalıkları toplumu germektedir. Bunlara ihtiyaç yoktur. Toplumun böyle talepleri yoktur. Oraj POYRAZ 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
***
Bahse konu 2002 – 2013 dönemine ilişkin tüm: ÖSYM, KPSS, ALES ve sair merkezi sınavların tamamı şüphe, zan ve şaibe altındadır.  Bu ağır şüphe, hırsızlık, haksızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık ve nitelikli sahtekârlık şaibesi akp hükümetinin meşruiyetini haleldar etmekte; Buna mümasil bilumum karar, tasarruf, eylem ve işlemlerini de şüpheli kılmaktadır.  Dolayısıyla, bir hükümet için çok alçaltıcı bir ayıp, apaçık zalimlik, utanç ve hezimettir bu!.. Eğer akp hükümeti ve parti yöneticileri: Öncelikle ve başta “organize sorumlu güruh” olmak üzere, bütün “cemaat bağı veya rüşvet, iltimas, ayırma ve kayırma gibi ‘domuz köpeği işlemi’ karşılığı yararlananları” bir bir bulup ortaya çıkarmaz ve kamudan atmazsa, bizatihi eylemlere ortak, iştirakçi, yardım ve yataklık unsuru demektir ki; Böyle bir hainlik ve zalimliği “KAMU VİCDANI” asla affetmez.  (Ulusal Haber & Ulusal Ajans Admin) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder