BAĞIMSIZLIĞIN
İLK ADIMI MOTOR
Nevzat LÂLELİ
Sanayileşmek ve kalkınma deyince
ilk akla gelen şey motor’dur. Motor, bütün makinelerin kalbidir. Diğer
uzuvlardan biri veya birkaçı olmasa o makine çalışabilir ama kalp olmasa o
makine çalışmaz. Bu gün ülkemizde yapıldığı iddia edilen bütün makinelerin
motorları, dışarıdan ithal edilmektedir.
1950’li yıllarda Almanya’nın Ahen
şehrinde bir motor fabrikasında, bir Türk motor üretim başmühendisi
çalışmaktadır. TZDK Türkiye Zirai Donatım Kurumu ihtiyacı olan motorları o
fabrikaya sipariş vermiş, motorlar hazırlanmış ve sevkiyata hazır hale
getirilmiştir.
Bizim başmühendisimiz, motorların
Türkiye’ye gönderileceğini öğrenince içi bir hoş olur. “Niçin ülkemizde motor
yapılmıyor? Ben niçin buradayım da ülkemde yapılacak bir motor fabrikasının
başında değilim?” Bu ve buna benzer daha birçok sorular kafasında belirir ve
sanki bütün yedikleri boğazında düğümlenir, kalır.
1950’li yıllarda, Almanya’da
kendisine yapılan bütün cazip teklifleri reddederek ülkesine döner ve “ülkemde motor üreteceğim” aşkıyla yanar
tutuşur. Ancak hükümet başka sevdalardadır ve motor üretimi için bu aşığa
hiçbir destek vermez, aksine köstek olur. Kendisine madden ve manen destek
veren tek insan, Şeyhi ve Hocası Mehmet Zahit Kotku hazretleridir. Önce kendi
imkânlarıyla biriktirdiği biraz parasını bu aşığın eline verir ve daha sonra da
bütün müridanı teşvik ederek onların bu hayali gerçekleştirmelerini ister.
İslam altın demez ama Sünnet
olduğunu bildiği “Gümüş” üzerinde durur. Kurulacak motor fabrikası şirketinin
adı “Gümüş motor” olur ve sulama gibi bir hayra vesile olması için de ilk
planda sulama motorları üretiminin yapması istenir.
1956 yılında 200 ortakla kurulmuş
olan Gümüş motor fabrikasının temeli atılır. Şirketin başına Umum Müdür olarak
bu âşık yani Prof. Dr. Necmettin Erbakan getirilir.
İstanbul’da ki motor ithalatçısı
azınlıklar, Gümüş motorun ürettiği kapasitede ki motorları Avrupa’dan ithal
ederek daha ucuz bir şekilde piyasaya sürerler. Bu haksız rekabet yıllarca
sürer. Menderes hükümeti bu ithalatı kesemez. Bizzat Başbakan Menderes’in
ifadesiyle “Benim üstesinden gelemediğim
güçler var. Gelin daha fazla zarar etmeyin. Gümüş motor’u Şeker şirketine
devredelim” der. Ve aynı motorlar bu sefer “Pancar motor” adıyla üretime devam ederler. Ama bir gerçek ortaya
çıkar ki o da “1956 yılında Türkiye’de
motor üretimi yapılmıştır” gerçeğidir.
BAĞIMSIZLIK
MÜCADELESİ, MİLLİ GÖRÜŞ
Her türlü imkânları bulunan
Türkiye, kendi imkânlarıyla niçin sanayileşemez? Niçin kendi motorunu üretemez?
Bunun tek cevabı vardır. O da Türkiye bağımsız değildir. Bir takım işbirlikçi
Hükümetler, Türkiye’yi daha çok bağımlı olmaya götürecek, kanunlar, kararnameler,
genelgeler, tüzük ve talimatlar çıkartmaktadırlar. O halde bağımsızlık
mücadelesi siyasi platformunda devam etmelidir.
1969 bağımsızlar hareketiyle Prof.
Dr. Necmettin Erbakan Konya’dan aldığı 3 milletvekili oyu ile milletvekili olur
ve meclise girer.
Bunlar yanlarına aldıkları
idealist ve inançlı kadrolarla 1969 da MNP Milli Nizam Partisini kurarlar. Bu
bağımsızlık mücadelesi Anayasa mahkemesinin kararı ile 1970 de sona erer. Ancak
bu yola çıkanlar, “Can tenden çıkmadıkça biz bu çalışmalardan vazgeçmeyiz”
derler ve 1971 yılında MSP Milli selamet Partisini kurarlar.
MSP, 1973 seçimlerinde 48
milletvekili ve 3 senatör çıkartır. Millet, yapılan bu bağımsızlık mücadelesini
anlamış ve Milli görüş’ün partisine destek vermeye başlamıştır.
MSP, 1974 yılında Bülent Ecevit’in
Başbakanlığında CHP-MSP koalisyon hükümetini kurar. Prof. Dr. Necmettin Erbakan
başbakan yardımcısı olur. Kıbrıs barış harekâtı, bu hükümetle başarılır.
Erbakan’ın dâhiyane bir buluşu da,
Bakanlar kurulunda bilir bilmez her Bakanın Türkiye’nin sanayileşmesine burnunu
sokmamasını için “Bakanlıklar arası
ekonomik kurulu” kurması ve o kurula başkanlık etmesidir. Sadece yatırımcı
Bakanları bu kurula üye alarak, onları orada ikna eder.
Ağır sanayi hamlesi böylece
başlar. Ülkemizin hemen her bölgesine “fabrika kuran fabrikalar” kurulur.
Sloganı ise; “Her ile bir fabrika”dır.
Organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteler, oto yollar ve hızlı tren
projeleri hariç 200 Ağır sanayi fabrikası kurulur. Bu çalışmalar AP, MHP, MSP
hükümetlerinde de devam eder. “Tuttuğunu koparan…” MSP’yi yolundan çevirmek
mümkün olmaz.
Dış güçler ile bunların
ülkemizdeki işbirlikçilerini bir telaş alır. “Ne oluyor? Derler. Yoksa Türkiye
kontrolümüzden çıkıyor mu?”
Bu arada karşımıza 12.Eylül.1980
İhtilalı çıkar. Hapisler, sürgünler, mahkemeler, idamla yargılanmalar… Bu güzel
insanların yıllarını alır, tabii bağımsızlığımızın da…
“Benim evladım yanıyor. Ben evladımı
kurtarmaya koşuyorum. Birisi bana çelme takmış, ama ne gam…” diyen bir
âlimimizin ifadesine uygun, 19 Temmuz 1983'te RP Refah
Partisi kurulur. RP, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde 158 milletvekilliği çıkarır ve birinci parti olur. Bu kere,
bu vasıta ile “Adil düzen” hedefine
ulaşılmaya çalışılır.
Bu defa Prof. Dr.
Necmettin Erbakan Başbakanlığında kurulan hükümete DYP de dâhil olur. Denk
bütçe, Havuz sistemi, çalışanlara verilen % 300’e varan zamlar, bir ay gibi
kısa zamanda ABD ve bir Avrupa ülkesini almadan 8 ülkenin birleşmesi ve D-8
kurulması çalışmaları, karşımıza 28.Şubat.1997 YAŞ (Yüksek Askeri Şura) yı
çıkarır ve Türkiye, yeni bir baskı ortamına daha itilir.
Erbakan
hükümetine isteklerini yaptıramayanlar, hükümet ortağı DYP içindeki bazı
milletvekillerini ikna ederek istifa etmelerini sağlarlar. Böylece hükümetin
dayanağı olan meclis çoğunluğunu ortadan kalkar. Hükümet 15.Haziran.1997 de
istifa mecbur kalır.
“Kervan, yolda
düzülür” atasözüne uygun önce FP Fazilet Partisi kurulur. Onun da Anayasa
mahkemesinin hışmına uğramsından sonra SP Saadet Partisi kurulur. FP’dekiler,
milli görüş yolunda (bağımsızlığımızı sağlama için) azimle devam ederlerken,
“Milli görüş” gömleğini çıkardığını ilan edenler de bir parti kurarlar ve adına
AKP derler. Böylece bağımsızlık çalışmaları, dolayısıyla bağımsızlığımız tekrar
akamete uğrar.