Ata ATUN
Bir hafta öncesinden Yunanistan Dışişleri bakanı Nikos Kocias tarafından sabote edileceğini yazdığım ve televizyonlarda da dile getirdiğim Cenevre Konferansı sonrasında, Rum lider Nikos Anastasiadis’in twitter mesajlarına göz attım, Rum tarafında neler olup bittiğini ve nelerin konuşulduğunu öğrenmek için.
Bu yazımı yazana
kadar Rum lider Nikos Anastasiadis’in attığı son yedi tweet aynen aşağıdaki
gibi:
“1 Aralık günü,
Kıbrıs için yapılacak müzakerelerde karar almak yönünde sorumluluk aldım.
Sonuçlar bu kararı desteklemektedir.
Garantilerin
kaldırılması ve Türk Ordusunun geri çekilmesi uyarlaması konusundaki
pozisyonumuz devam etmektedir.
Ümit vaat eden
bir yola girmiş durumdayız. Kabul edilebilir anlaşma bulunursa, çözüm olabilir.
Halen daha ikili
görüşmenin canlı olduğu ve devam ettiğine dair örneklerin bulunması nedeni ile
Cenevre’de çözümden umutluyum.
Yunanistan ile
aramızda düşünce farkı yoktur. Tam bir uyum içerisindeyiz. Yunanistan
Başbakanına ve Dışişleri Bakanı Nikos Kocias’a tüm destekleri için teşekkür
ederiz.
Kalıcı
görüşmelerin başındayız. Çok önceleri kabul edilmiş olsa da bir tarafın
güvenliği diğer tarafa tehdit olmamalıdır.
Konferanstan
önce yapılan yegane kapsamlı öneri, sadece bizim tarafımızdan yapılan öneridir.”
Benim
değerlendirmeme göre Rum lider Nikos Anastasiadis, yayınladığı bu twitter
mesajları ile Cenevre’de gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerekse T.C.
Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu tarafından fena halde çizilen karizmasını ve
uğradığı politik yenilgiyi örtbas etmek için, Kıbrıs Rum halkına gerçeği
yansıtmayan mesajlar vererek olumlu bir tablo çizmeye çalışmakta.
Anastasiadis’in
Cenevre öncesi açıklamalarında, 12 Ocak günü garantörlüğün konuşulacağı ve
garantörlerin oturacağı masaya, birinin üzerinde Kıbrıs Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı, diğerinin üzerinde de Kıbrıs Rum halkı lideri yazdığı iki şapka
ile oturacağını ve yaptığı “muhteşem siyasi manevra ile istese de istemese de
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın karşısına eşit statüde
bir Cumhurbaşkanı olarak oturacağını” belirtmişti. Zil takıp oynamadığı
kalmıştı Anastasiadis’in, mutluluk ve kibrinden.
Mustafa
Akıncı’ya kabul ettirdiği tüm isteklerinin, Türkiye tarafından da ister istemez
kabul edileceği hayaline kapılmış, kendini bir “Helen kahramanı” addetmeye
başlamıştı. Özellikle Akıncı tarafından kabul edilen “Dört Özgürlüğü” Rum
Ortodoks Kilisesi başı Başpiskopos Hrisostomos’a anlatmak için koşa koşa
Lefkoşa Surlariçindeki Başpiskoposluğa gitmiş ve Kıbrıs Türk Devletçiğinin kısa
bir zaman dilimi içinde bu “Dört Özgürlük” uygulaması ile Rumlar tarafından
istila edileceğini belirtmiş, Başpiskopos’tan da kocaman bir aferin almıştı.
Ertesi gün de Başpiskopos televizyonlara çıkmış ve her zamanki tutumunun aksine
Anastasiadis’i desteklediğini açıklamıştı.
Ne olduysa oldu
ve Anastasiadis’in Dört Özgürlük (Yerleşme, Dolaşma, Çalışma ve İş kurma)
zaferi Cenevre’de fena halde çöktü. Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, Dört Özgürlük
öyle değil böyle olur deyip, Cenevre’de Nikos Anastasiadis’in önüne “Dört
Özgürlük uygulanacaksa, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da, Kıbrıs
adasında -dört özgürlük- hakkı olacaktır” karşı önerisini koyunca
Anastasiadis’te ne karizma kaldı, ne de “Helen Kahramanlığı!”
Bana göre
Cenevre müzakereleri, Türkiye’nin ayağını yere sert basması ve dik duruşu
nedeni ile Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan için tam bir hezimet oldu. Her ne
kadar Cenevre, bir son olarak adlandırılmıyorsa da KKTC artık başka ufuklara
yelken açmalı, 49 yıldır Rumlar tarafından kasten sonlandırılmayan müzakereler
nedeni ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder